Güncel

SAATiN İÇİNDEKİ SIR

Selim Çürükkaya/ Salih Dündar’ın kaleme aldığı “Saatin içindeki sır” kitabını bir solukta elimden bırakmadan okudum. Salih Dündar 1990 larda üniversiteyi bitirmiş, jeoloji mühendisliği diplomasını almış, ailesi Hollanda ya yerleştiği için Hollanda da yaşayan bir genç.

Salih’in babası imam ama entellektüel bir Kürt yurtseveri. Baba oğul PKK ye ilgi duyar. Salih Avrupa’da sorumlu olan Murat Karayılan ile ilişki kurma imkanına kavuşur.

Genç Salih’in gözünde Kürdistan dört parçaya bölünmüştür, dört devlet tarafından işgal edilmiştir. Kürt halkı ortaçağ statüsünde tutulmaktadır. Dili kültürü yasaklanmıştır. Ekonomisi talan edilmiştir.

PKK bu sömürgecilere karşı her alanda savaşmakta, Kürt gençleri akla hayale sığmayacak fedakarlıklar yapmaktadırlar. Böyle düşünen Salih’i Keşfeden Murat Karayılan onu İstanbul’ a yollar, Mezopotamya Kültür Merkezi sorumlusu olarak görevlendirir. PKK ye karşı “kör” olan Salih bu kutsal görevi seve seve üstlenir, jeoloji mühendisliği masterliğini terk ederek İstanbul’a gider.

Salih’in Kültür kurumundaki çalışmaları uzun sürmez, bir müddet sonra örgüt üyesi olarak tutuklanır. Cezaevine girince örgütü, bazı olaylara tanık olarak tanımaya başlar.

Salih kendisini sarsan ve gözlerini açan olayları öylesine ispatlı anlatmış ki, okuyan hiç kimseye itiraz etme fırsatı tanımamıştır.

Örneğin kitaba adını veren öykü yalnız Salih’in gözlerini değil, bütün Kürt gençlerinin gözlerini açacak özelliktedir. Öykü şöyledir: Salih İstanbul Sağmalcılar Cezaevinden Bursa Cezaevine sevk edilirken, Sağmalcılar Cezaevi sorumlusu Salih’e bir kol saati verir: “Bunu Bursa cezaevi sorumlusuna benim hediyem olarak ver” der.

Salih bu hediyeyi Bursa cezaevi sorumlusuna verdiği ve onunla tanıştığı için sevinmiştir. Salih Bursa Cezaevine gittikten sonra bir genç tuvalet bölümünde kendisini asar. Yani cesedi asılı bulunur. Bu genç daha önce İstanbulda Askeri Öğrencilere karşı bir bombalama eylemi gerçekleştirmiş, bir kaç askeri öğrenci eylemde ölmüş, olay Türkiye de infial yaratmıştı. Milletvekili Hatip Dicle: “Bu bir askeri eylemdir” dediği için tartışmalar alevlenmiş, bazı Kürt Milletvekillerinin tutuklanmalarına kadar uzanmıştı.

Gencin cenazesi doğum yeri Lice’ ye yollandıktan bir müddet sonra, Bursa Cezaevinde örgütün bir konferansı yapılır. Salih bu konferansta kendisini asan genç hakkında şunu öğrenir: “Gencin İdam kararını PKK dışarda vermiş, o kararı cezaevine yollamış, karar gence açıklanınca, genç: ‘Madem örgüt benim için idam kararı almış, o zaman ben kendim kendimi asarım’ diyerek kendisini asmıştır”

Konferanstan sonra Salih PKK Bursa Sorumlusu ile bu konuyu tartışır: “Bu gencin kendisini asmasını neden engellemediniz? PKK hangi hakla idam kararı veriyor? Bu kararı kim aldı, nasıl size ulaştırdı?” diye sorunca, Bursa Cezaevi sorumlusu o güne kadar PKK ye karşı “kör” olan Salih’in gözlerini şu cümlelerle açar: “Salih adamın idam emrini getiren sen değil miydin?” Salih şaşırır: “Nasıl ben getirdim?” deyince Bursa cezaevi sorumlusu:“İstanbul Sağmalcılar Cezaevinden sen saati getirmedin mi? İdam kararı o saatin içimdeydi.”

Liceli genç askeri bir hedefe karşı eylem yapıyor. Türk devleti genci yakalıyor öldürmüyor, tutuklayıp cezaevine koyuyor. Dışardaki PKK örgütünün idam kararıyla içerdeki örgütün onayıyla genç kendi kendisini asıyor!

Salih kitapta sadece bu cinayeti anlatmakla yetinmiyor ki! Beyne bir kere kuşku girdi mi, “kör”gözler bir kere açıldı mı insan her şeyi görmeye başlar. 33 Türk Askerini Bingöl de Kurşuna dizen Celal Barak’ın hikayesi belki daha hazin.

Bu olay da Türk kamuoyunda infial yaratınca, Celal Barak önce Dersim Eyalet Komutanlığına terfi edilir, ardından bizzat Öcalan:”Şu saatte yüksek bir dağa çık, bana telefon aç” der. Ayni saatte dağa çıkıp Şam’da kalan Öclan ile telefon bağlantısı sağlayan Celal Barak,belki de yakın bir yerde hazır bekletilen Türk helikopterleri tarafından avlanır.

Salih Dündar’ın anlatımı çok sade ve objektiftir. Mizah kitaba yedirilmiştir. Dramalar ile komedi yanyanadır. Salih’in babası bir din alimidir ama hayatı boyunca hürafelere ve sahte tarikatlara karşı durmuştur. Salih güya babasını aşmak için bilime inanmış, solcu olmuş ama kendisini sol bir tarikatın içinde bulmuştur. Bu tarikatın liderinin sözlerinin “ayet” olduğunu PKK nin cezaevi sorumlusu Sabri Ok tarafından bizzat kendisine söylenmiştir. Savaştan kaçan, sömürgeci bir ülkenin başkentinde krallar gibi yaşayan, hiç bir acıyı yaşamayan, bir eli balda bir eli yağda olan tarikat lideri kendisini bütün savaşçıların komutanı ve bütün örgütlerin lideri ilan etmişti.

Kendi sözlerini gerçekten “ayetler” gibi kutsamıştı. Öyleki tarikatın hiç bir mensubu onun sözlerini eleştiremezdi, o sözlerden kuşkulanmazdı, karşı çıkamazdı. Salih kuşkulanmaya başlayınca, kıyamet kopmuş, müritlerin karşısına çıkarılmış, sözlerle linç edilmiş, konuşamaz ve duyamaz hale getirilerek koğuştan dışarı atılmış. Bununla yetinilmemiş kendisine: “Bu cezaevini terk edeceksin, PKK lilerin kaldığı cezaevlerine gitmeyeceksin, gidersen fiziki saldırıya maruz kalırsın” denilmiştir.

İlginç olan konulardan biri, bir bilim insanı olan İsmail Beşikçi ile Salih arasındaki diyalogdur. Beşikçi Salih’ in tecrit edildiğini fark eder, bir çok yönden kendisine benzeyen Salih’e yanaşır, nazikçe: “Nedir senin sorunun Salih? Sabri ile konuşayım halledelim” der. Salih sorun buradakilerden, Sabri den kaynaklanmıyor en tepedekinden kaynaklanıyor deyince, Türk devleti karşısında asla susmamış Beşikçi de susar.

Yine bir ara belediye başkanlığı yapan bir kadın, Salih’in bağımsızlar koğuşuna geçtiğini görüş yerinde öğrenince, kendisine arkadaşlarla neden anlaşamadığını sorar. Salih arkadaşlarını değil, tarikat reisini işaret edince, kadın kurbanlık koyuna bakar gibi Salih’e bakar ve görüş yerini terk eder.

Kitabın önsözünün biz Kürtlerin en güçlü kalemlerinden biri olan Hüseyin Kaytan tarafından yazılması,kitaba başka bir anlam katmıştır.

Kitabı okuyup bitirdiğim de şu fanteziyi kafamda kurdum: Kürt toplumu dışardan PKK yi bir hastahane gibi görüyordu. Derdi olan bu hastanenin kapılarına koşuyordu. Kapının birinde Yalçın Küçük, birinde Duran Kalkan, birinde Yaşar Kaya, birinde Murat Karayılan, birinde Mustafa Karasu, birinde Mihri Belli, birinde imamlar bekliyordu ve şöyle propaganda yapıyorlardı: “Bu hastane her türlü hastalığı iyileştirir, kör gözleri açar, sağırların kulaklarını duyar hale getirir, topalları yürütür, kansere çare bulur, Psikolojik sorunları olanların sorunlarını haleder”

Bu sahtekarlara inanıp hastahanenin içine girenler kısa bir süre sonra kasaphaneye girdiklerini anlarlar.Girmek çok kolay lakin çıkmak zordu. Orada ya kasap olarak kalırsınız ya da kurban olarak kesilip dışarı çıkarsınız. Kazara bir yolunu bulup bu hapishaneden kaçabildinizse, bu dünyada ömür boyu susan bir kurban olarak ölmek / yaşamak zorundasınız.

Salih gibi kaç kişi var ki gördüklerini ve yaşadıklarını anlatabilen?

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu