Makalelerim

Bakırhan ‘a yanıt

Selim Çürükkaya / DİHA Adına Gülbahar Salık / Kenan Kırkkaya DEHAP Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’la „Fidan bizden kaçırıldı” başlığını taşıyan bir röportaj yaptılar….

Ben bu „çok değerli” söyleşiyi Almanya’da yayınlanan 19.07.2005 tarihli Özgür Politika gazetesinde okudum ve sizler için yorumladım.

Önce roportajın başlığı üzerinde durmak istiyorum.
„Fidan bizden kaçırıldı” diyerek ne anlatmak istiyor Bakırhan?
Fidan’ın ölüsünü mü, dirisini mi kast ediyor anlayamadım.
Dirisi „bizden kaçırıldı” demek istiyorsa, acaba kimler kaçırdı; hangi amaçla kaçırdı?

Hikmet düşünen bir insandı; bahçedeki fidan degildi ki yerden söküp kaçırsınlar! Yoksa Hikmet’in ölüsünü mü bizden kaçırdılar demek istiyor? Eğer böyle söylüyorsa doğru söylüyordur. DEHAP geç davrandı cenazeye sahip çıkmadı aile cenazeyi kaçırdı. Oysa silahlı tarikat üyeleri öldürünce biz silahsız tarikat üyeleri timsah göz yaşları dökerek cenazeye katılsaydık daha sağlam olurdu. Ama ne yapalım geç kaldık “Fidan’ı bizden kaçırdılar.” Küllahımız düştü, kelimiz göründü, rezil olduk!

 

Tuuuuuh!
Önce Tuncer Bakırhan’ın kimliği üzerinde duralım.
Kimdir bu adam, nerede büyümüş, nerede yetişmiş, hangi mücadeleleri vermişde gelip DEHAP Genel Başkanı olmuş?
1975 yılından beri PKK hareketi içindeyim. Bu hareketi ve onunla ilişkisi olan kişi ve kuruluşları iyi bildiğime ve tanıdığıma inanırım. 

Kürdistan’daki legal çalışmaların ilk örgütlemesini sağlayan kişilerden biri de benim.

Yani 1988 yılında kurulan ilk legal partiyi oluşturan kişilerin kimler olduğunu, işin içinde olduğumdan dolayı çok iyi biliyorum.

1993 Temmuz ayında Apo’nun tarikatıyla ilişkilerimi tam olarak kestim.

O güne kadar Tuncer Bakırhan isminde bir adam yoktu. Legal ve illegal alanda böyle bir adam olmuş olsaydı en azından duyardım.

Kesin bilmiyorum, ama muhtemelen bu adam 1993’ten çok sonraları paraşütle bir yerlerden saflara yollandı. Daha sonra DEHAP genel başkanı yapıldı. Bu adamın DEHAP‘ın başına geçirilmesi kesinlikle Öcalan’ın talimatıyla gerçekleşmiştir.

Kongrede yapılan seçim, görüntüdür. Çünkü ondan önceki bütün Genel Başkanlar öyle oraya gelmişlerdir. DEHAP’ın içinde o kadar „adam” yaşlı başlı, tecrübeli, emek sahibi, kararlı, yurtsever, bilgili, saygın, direnişçi varken neden ne idüğü belirsiz Tuncer Bakırhan DEHAP Genel Başkanlığı’na getirildi?

Bu henüz bir sırdır!

Kimse tartışamıyor!

Bu adamın Karslı olduğu, eski MİT Müsteşarı Atasagun‘la aynı kasabada doğduğu ve hatta Atasagun‘un yakın akrabası olduğu söyleniyor.

Yoksa Tuncer Bakırhan‘ı DEHAP Genel Başkan’lığına götüren sır eski MİT müsteşarıyla olan bağlar mı? Ben başka bir neden bulamıyorum. Bilen biri varsa beni Aydınlatsın!

 

********************************************

 

Okuyucunun, Hikmet Fidan‘ın kim olduğunu merak edeceğini bildiğimden, onu da tanıtmadan olayı izah etmeyeceğim. 

Hikmet Fidan kimdir?

Nerede doğmuştur, neler yapmıştır, nerelerde mücadeleye başlamış, hangi badirelerden geçmiştir?  DEHAP genel başkan yardımcılığına nasıl gelmiş?

Neden ayrılmış?

Neden vurulmuştur?

Hikmet Fidan 1977 Yıllarında Mardin bölgesinde PKK‘nin ilk kadrolarındandır. Yurtsever bir ailenin çocuğudur. Kırşehir Öğretmen Okulu mezunudur.

12 Eylül darbesinden sonra tutuklanıp D.Bekir zindanına konulmuş, burada yıllarca işkence görmüştür. Hikmet burada kendisini ve davasını inkâr etmemiş, on yıl sonra tahliye olunca mücadelesini bıraktığı noktadan devam ettirmiştir.

Legal mücadelenin bütün kademelerinde çalışmış ve durmadan isim değiştiren partilerin örgütlenmesini bizzat yapmıştır. Hiç kuşkusuz pek çok yurtsever gibi O da Öcalan‘ın PKK içinde ve legal alanda yarattığı tahribatları fark etmiştir.
Öcalan’ın Kürt ulusuna karşı yaptığı saldırıları hissetmiş, Kürt tarihine, geçmişine ve insanına yapılan hakaretler karşısında ezilip büzülmüştür. Neticede Öcalan örgütünün bir tarikat olduğunu ve Genel kurmaya bağlı çalıştığını kavramış ve bütün ilişkilerini kesmekle kalmamış, yeni bir örgütün yaratılması için çabalar içine girmiştir. Bu nedenlerden dolayı da öldürülmüştür. MİT kökenli Tuncer Bakırhan DEHAP Genel başkanı olunca PKK kökenli Hikmet Fidan‘ın faili meçhul bir cinayete kurban gitmesi pek garip değildir.

 

************************************************

 

DEHAP Genel Başkanı Tuncer Bakırhan sorulan soruya şu yanıtı veriyor:

Ben Hikmet Fidan olayının faili meçhul bir olay olduğunu söylemiştim. Ve bu güne kadar binlerce Hikmet Fidan olayına benzer faili meçhul öldürme olayı yaşandığını gördük”
Hikmet Fidan olayının faili meçhul bir cinayet olduğunu kabul edelim.

Yani Hikmet Fidan‘ı öldüren kişiler henüz yakalanmamıştır. Bu açıdan kimlerin onu öldürdüğünü bilmediğimizden olay, hukuki olarak „faili meçhul” olarak değerlendirilebilir. Buraya kadar Tuncer Bakırhan haklıdır.

Ya bundan sonra?

Öldürülen Hikmet Fidan HADEP‘in Genel Başkan yardımcılığını yapmıştır. Hikmet Fidan, gündüz, D.Bekir’de sokağın ortasında öldürülmüştür.

Hikmet Fidan‘ın Başkan yardımcısı olduğu parti D.Bekir’de iktidardadır. “Faili meçhul” bir cinayetle öldürülen bu partinin il başkanı Vedat Aydın‘ın cenaze törenine, bu şehirde yüzbin kişi katılmışken; aynı partinin genel başkan yardımcılığını yapmış Hikmet Fidan‘ın cenazesine bu şehirden tek bir kişinin katılmaması bize katilleri ve onların suç ortaklarının adreslerini göstermeye yetmiyor mu? Daha önce Jitem, Hizbullah ve Devlet tarafından işlenen faili meçhul cinayetlere karşı neler yapılırdı?

İnsan hakları dernekleri,

Barolar,

Sendikalar,

Dehap,

ROJ TV,

Özgür Politika,

Özgür Gündem,

Aydınlar Birliği,

PKK,

Barış Anaları,

Belediye Başkanları

Cenaze törenine katılır, gösteriler yapar, açıklamalar, basın toplantıları, çağrılar vs.

Hikmet Fidan cinayetinden sonra bütün bunlar görünüşde suskundu.

Ama kimsenin cenazeye katılmaması için, Hikmet’in bir “hain” olduğunun propagandasını fısıltı gazeteleri aracılığıyla yaptılar.

Bu da cinayetin adresini bize göstemiyor mu sayın Bakırhan? Bakırhan devam ediyor: 

Kürt Hareketi içinde bir ayrılık olduğu yazılıp çiziliyor. Aylardır söylenen, çizilen ayrılık-gayrılık söylentileri beni farklı bir noktaya götürüyor. Acaba aylardır yazılıp çizilenleri kanıtlamaya dönük işlenmiş bir cinayet midir? Ve daha önce Milliyet gazetesine yaptığım açıklamada, ‘Ayrılık ve bölünme olduğunu söyleyen çeşitli kesimler tarafından yapılmış’ olabileceğini söylemiştim. Bunu tartışmak yerine her zaman yapıldığı gibi bildik adresler gösterilmeye çalışıldı.”
Bu sözlerle kendini ele veriyorsun BAKIR adam. Tam bir MİT yetiştirmesi olduğunu, sarf ettiğin bu sözlerle kendini ele veriyorsun! Çünkü aynı sözleri, daha önce Kürt halkına karşı özel savaşı örgütleyenler de sarf etmişti

„Gündeme gelmek için birbirlerini vuruyorlar” Yani sizin tarikatı beğenmeyen, eleştiren, Hikmet Fidan, sizden ayrılıyor; silahlara ebedi olarak veda eden arkadaşlarıda düşünüp taşınıyorlar:

“Nasıl kamuoyunun gündemine girebiliriz?” 
Neticede Hikmet Fidan‘ı öldürüyorlar ve kamuoyunda kendilerini tartıştırıyorlar! BAKIR Adam (Tuncer Bakırhan)  bunun üzerinde tartışmamızı istiyor. Ve bunun teorisini yapmamızı buyuruyor? Kendisini kırmamak için o ihtimal üzerinde de durmak isterdik ama bize şunu sorarlar?
Başkaları öldürmüşse DEHAP neden sustu?

 

Cenazesi neden yerde kaldı?

Roj Tv ve Özgür Politika neden olayı geçiştirdi? Verecek yanıtımız yoktur, sayın BAKIR adam! Katillerin ayak izleri sizin tarikatı gösteriyor! Burada susuyor Bakırhan ve şu sözlerle kendini savunuyor: „Ben silahlı güçlerin sözcülüğünü yapmıyorum. Ama Silahlı Güçler’in bugüne kadar yapmış oldukları bütün eylemleri sahiplendiklerini Türkiye kamuoyu da, dünya kamuoyu da çok iyi biliyor.” Bakır Adam, bizi yanıltmayı düşünme, karşında kimlerin olduğunu bil, ona göre konuş!

 
Abdullah Öcalan‘a bağlı tarikatın Kürtlere karşı işlediği Faili meçhul cinayetleri en az Türkiye Cumhuriyeti’nin işlediği faili meçhul cinayetler kadardır. Sen bunları biliyor musun?
Biliyorsun ama bilmemezlikten geleceksin, biliyorum. Basın-yayın aracılığıyla sahiplenmesi gereken cinayetler vardır. Sahiplenmenin çeşitleri de vardır. Bazı eylemler yapılır ve ardından biz bu eylemi şunun için yaptık diye kamuoyuna açıklanır.

Bazı kişiler önce katledilir, ardından “şehit” diye sahip çıkılır. Bazı kişiler hem öldürülür hem de onlar için büyük cenaze törenleri düzenlenir. Bazı kişiler ortadan kaldırıldıktan sonra kahraman ilan edilir ve onların öndere ne kadar bağlı oldukları ders kitaplarında yazılır. Sahiplenmemesi gereken cinayetler de vardır. Kimsenin sahip çıkmadığı cinayetler unutulur. Ama birileri öldürülen kişiye sahip çıkarsa
Suskunluk bozulup sahip çıkılır “hain” bir saat içinde “şehit” yapılır. Bakır adam bunların tümünü aslında biliyor.  Ama bizi koyun sandığından böyle konuşuyor.

Ve şöyle söylüyor:

Üstelik Hikmet Fidan ile uzun süre çalışma arkadaşlığı yaptım. Birlikte Parti Meclisi’nde de yer aldık. Silahlı güçlerin Hikmet Fidan’ı hedef alamayacaklarını, hedef almaları için ciddi bir gerekçeleri olmadığını söylemek istiyorum. Sorun Hikmet Fidan’ın yaptığı eleştiriler ise bugün DTH içinde çok ciddi eleştirel tartışmalar yürütülüyor. O zaman sadece hedef Hikmet Fidan olmamalıydı, onun gibi düşünenler de hedef olmalıydı. Hikmet Fidan gibi düşünen insanlar, bugün basının iddia ettiği gibi Öcalan projesi olan DTH içerişinde yer alıyorlar ve tartışmalar burada da yürütülüyor. O zaman Öcalan projesi içerisinde yer almamaları gerekiyordu. Bu çalışma birlikte yürütülüyor ise, bu insan bu proje içerisinde yer alarak çok rahat bir şekilde eleştiriyor ise, öneriler sunuyor ise, farklı olduklarını ortaya koyuyorlarsa ve bu çalışma hala yürüyor ise Hikmet Fidan’ın farklılıklarından dolayı öldürüldüğü iddiası boşa çıkmış oluyor.”

 

Bakır adam yukarıdaki satırlarla Öcalan tarikatının fikir ayrılıklarından dolayı kimseyi vurmayacağına bizi inandırmaya çalışıyor.

Oysa biz, farklı düşündü, farklı yaşadı, eleştiri yaptı, öneri getirdi, Öcalan‘ın kuşkusuna katılmadı, evlendi, bir erkeği sevdi, Apo‘ya başkan demedi diye öldürülen binleri biliyoruz!
Bütün kamuoyunun bildiği bir kaç ismi hemen sıralıyoruz: PKK kurucusu Çetin Güngör; Saime Aşkın, Resul Altınok, Zülfü Gök, Enver Ata, Suphi Karakuş, Ayten Yıldırım, Bircan Yıldız, Terzi Cemal, Mehmet Şener, Komutan Nasır ve binlerce faili meçhulün adını burada sıralamak istemiyoruz..
PKK hareketinin kurucularının büyük bir kısmının öldürüldüğünü, bir kısmının „hain” olarak damgalatıldığını, bir kısmının Pavlov’un köpekleri haline getirildiğini, siyasi partiden bir tarikatın yaratıldığını görüyoruz. Bakırhan bütün bunları bilmemezlikten gelerek şöyle buyuruyor:

 

“Hikmet Fidan olayının, ciddi bir şekilde üzerine gidilmesi gereken bir olay olduğuna inanıyorum. Hikmet Fidan olayını, farklılıkların ayrılıkların olduğunu kanıtlamaya çalışan ve bu farklılıkların, aylardır yazılıp çizildiği gibi, silahlı güçler tarafından baskı altına alınmaya çalışıldığı ve cinayetler ile susturulmaya çalışıldığını kanıtlamaya çalışan çevrelerin işi olduğunu düşünüyorum. KONGRA GEL’den ayrılan ve kendilerini PWD diye isimlendirerek ciddi misyonlar yüklendiklerini belirten kesimlerin Hikmet Fidan’ı Türkiye Koordinatörleri olarak ilan ettiklerini çok iyi biliyoruz. Şimdi acaba ‘bir çıkış yapamayan ve sistemin de umut bağladığı, ama PKK’yi bölmeye dönük ciddi bir sonuç alamadığı bu çevrelerin, böylesi bir cinayet ile birlikte Türkiye kamuoyuna girme Türkiye kamuoyunda tartışılmalarını sağlamaya dönük bir girişimi midir?’ diye de kuşkulanıyorum.”

 

 Bay Bakır adam, bir daha kendini ele verdin. Öcalan’ın yirmi yıldan beri uyguladığı bayat bir taktiğe başvurarak bilmeden tuzağa düşüyorsun. Bundan önce Öcalan tarikatı kimleri ortadan kaldırmışsa, önceden bu kişilerin, hareketlerini bölmek, parçalamak istediklerini, bunların ardında başka güçlerin olduğunu söylemiş ve ardından katletmiştir.  Yani sen de açıkca şunu söylüyorsun, ‘bazı güçler tarikatınızı parçalamak istiyor, bir türlü başaramıyor’, ardından Hikmet Fidan’ı öldürerek ve sizin üstünüze atarak bu ayrılığı yaratmak istiyorlar!’ Yemezler Bakırhan, artık bu bayat taktikleri yemezler. Uyandılar!

Aşağıdaki satırlarla tam kendini açığa çıkarıyor: „Benim de Türkiye kamuoyunun da, bazı patroncu köşe yazarlarının da çok iyi bildiği bir gerçeklik var. Bu güne kadar binlerce Kürt Aydını failli meçhul cinayetlere kurban gittiler. Hatta Abdulkadir Aygan’ın itirafları ile ortaya koyduğu gibi, faili belli cinayetlere kurban gittiler. Kürtler için ne yaptıklarını bilmediğim, ne yarattıklarını, ne kadar mücadele ettiklerini, yaşımın genç olması dolayısıyla, bilmediğim ama kendisine Kürt Aydını etiketini yapıştıran bazı insanlarımızın, faili belli olan, adresi belli olan cinayetler karşısında kıpırdamamalarını, öldürülmelerini kınamamalarını, olayların üstüne gitmemelerini anlayamıyorum.”

 

*****************************************************

 

Seni anlıyorum Bakırhan!

Bize tek gözlü olmamızı tavsiye ediyorsun! Eski faili meçhul cinayetlerin üzerine gidin, onları araştırın, onların faillerini açığa çıkarın.  Yeni işlenen bu taze cinayetin üzerinde durmayın, kurcalamayın demek istiyorsun.

Bazı patroncu köşe yazarlarının” suskunluğuyla bizi de susturmaya çalışıyorsun! Biz ki o faili belli cinayetlere karşı çıktık, o cinayetleri işleyenlere karşı savaştık. Onları teşhir ettik, onlar tarafından kurşunlandık, öldürüldük.

Şimdi de bu faili belli cinayetlerin canilerini teşhir ediyoruz; seninle birlikte.

Bakırhan devamla:

“Acaba Kürt Aydını olmak , Kürt Demokratik Hareketini eleştirmek, onu kınamak ve karalamakla mı oluyor?” soru işaretini ben de oluşturuyor.”

Tersinden bir soru sormak gerekiyor? Acaba Kürt Aydını olmak için senin mensup olduğun tarikatın işlediği cinayetler karşısında suskun kalmak mı gerekiyor? Kürt Aydını olmak için sadece Türkiye devletinin Kürt halkına yaptığı zulümü eleştirmek, senin tarikatın Kürt halkına yaptığı zulmü, işkenceyi ve cinayetleri görmemezlikten gelmek mi gerekiyor?

Evet senin tarikatının “Aydın” tanımı öyledir. Başkalarının barbarlığına karşı çıkan, kendi tarikatının barbarlığını onaylayan bir “Aydın” tipi yarattı senin tarikatın… Oysa Aydın, nerede olursa olsun, kim tarafından işlenirse işlensin, siyasi cinayet işleyenlere karşıdır! Anlamamazlıktan geliyor, bildiğini okuyor Bakırhan:

“Dolayısıyla Fidan, bizim çalışma arkadaşımızdı, birlikte aynı çalışmalar içerişinde yer aldık, kendisini Kürtlerin ortak değerlerine saygılı bir arkadaş olarak biliyorum”

Evet Hikmet Fidan‘ı çok yakından tanıyordun.

Onun iyi bir yurtsever olduğunu biliyordun. Kürtlerin ortak değerlerine bağlı olduğunu da tesbit etmiştin. Zaten senin vazifen de budur; böylesi Kürtleri tesbit etmek ve bir yerlere rapor etmektir.

Ne dersin?

Yeni bir konsepten söz ediyorsun:

Son süreçte PWD ile ilişkişinin ne olduğunu bilmiyorum. Varsa ayrılıklar ve farklılık bunu büyütmek ve aslında günümüzde yeni bir konsept olan ve uygulanmak istenen konseptin kurbanı oldu.”

Bu iddia çok ciddi sayın Bakırhan doğrudur. Hikmet Fidan’ın öldürülmesi yürürlüğe giren yeni bir konseptin sonucudur.

O konsepti de açıklayıp teşhir edeceğiz. 1992’de D.Bekir’de Hadep il başkanı Vedat Aydın faili meçhul bir cinayetle öldürüldüğünde de yeni bir konsept yürürlüğe girmişti. Bu konsepte göre, Kürt hareketi şehirlerde kitleselleşmişti.  Bu kitleleri sindirmek gerekiyordu.  Yasal yollardan bunu yapmak mümkün değildi. Devlet’in gayri resmi güçleriyle yapılması gerekenler yapılacaktı. Sizin faili meçhul olarak değerlendirdiğiniz cinayetler bu gayri resmi devlet güçleri tarafından işlendi.

 

HADEP eski il başkanı Hikmet Fidan‚ın yine D.Bakır’da katledilmesiyle yeni bir konseptin devreye sokulduğu anlaşılıyor. Bu konsepte göre, „Kürtlerin ortak değerlerine saygılı” olan kişiler tesbit edilecek. Ve Apo tarikatı aracılığıyla bunlar ortadan kaldırılacak. Yani eskiden PKK itirafçılarının, JİTEM‚in, Hizbullah‚ın, Abdullah Çatlı’nın; Yeşil’in gördüğü işleri bugün Apo tarikatı görecek. İşte bu yeni bir konsepttir ve yürürlüğe girmiştir. Sen de bu konseptin bir figüranısın Bakırhan! Bakırhan itiraflarına devam ediyor:

“Hikmet Fidan olayı ile ilgili olarak partimize dair birçok şey yazılıp çizildi. Kongremiz öncesi partimiz Hikmet Fidan ile görüştü. Ben de kendisiyle görüştüm. Ekonomik sorunlardan dolayı kendisine zaman ayırmak istediğini söylemişti. Fidan çalışmalarımızda yer almak istiyordu da biz dıştaladık gibi bir durum sözkonusu değil. Bunun en büyük şahidi benim. Biz kendisi ile görüştük. Bize katkı sunabileceğini, kendisi ile birlikte çalışmak istediğimizi ilettik. Herhangi bir çatışmadan, başka bir durumdan dolayı uzak kaldığı gibi bir durum yok.”


Hikmet Fidan‘la aralarında hiç bir ayrılık gayrılık yokmuş!
Sadece Hikmet Fidan‘ın ekonomik sorunları varmış!
Kendisine zaman ayırmak istiyormuş!

Bakırhan kendisiyle görüşmüş, onunla birlikte çalışmak istemiş! Bunun en büyük şahidi kendisi imiş! Kendisi yine kendisinin şahidiymiş; düşünebiliyor musunuz?

“Biz elimizden geleni yaptık. Ama bizden kaçırıldı.”
Aferim Bakırhan, hiç bir şeyi gizlemeye gerek duymadan açıkca konuşuyorsun.

Biz ikna etmek için elimizden geleni yaptık. Ama ikna olmadı, Kürtlerin temel değerlerine bağlı”lığını sürdürmek istedi.

Ve bizden kaçırıldı.

Siz kaçtı ve ayrıldı olarak okuyun!

Vay sen mişin kaçan, kaçırılan ve ayrılan!

Gelsin hemen Apo tarikat yasaları!

Bir kurşun “Tak”…

Bu durumu eleştirenlere karşı Bakırhan‘ın sözleri hazır:

Yaşamını yitiren bir arkadaş üzerinden siyaset yapılıyor.”
Bakırhan Kürt Aydınlarının Kutsal görevlerini sıralamadan duramıyor.

 

*****************************************************

 

Sadece bunlarla uğraşmalarını istiyor, bunun dışında her şeye gözlerini kapatmalarını buyuruyor: „80 yıldır var olan bir sorunun çözülmemesinden kaygı duymalıdır. Kürt Aydınları daha fazla Kürt kadının fuhuşa düşmemesi için çatışmaların göçertmelerin durdurulmamasından dolayı kaygı duymalıdır. Kapkaççılığa hırsızlığa düşürülen Kürt gençlerinin bu hastalıktan kurtulmaları için kaygı duymalıdır. Evet Kürt Aydınları kaygı duymalıdır. Apê Musa, Mehmet Sincar, Muhsin Melik, Vedat Aydın gibi Kürt Aydınlarının faili belli bir şekilde öldürülmesine ve adreslerinin belli olmasına rağmen bu cinayetlerin bu güne kadar aydınlatılmamasından kaygı duymalıdır. Kürt Aydınları Türkiyenin yoksulluğundan yolsuzluğundan, çatışmaların ciddi bir savaşa doğru gitmesinden kaygı duymalıdır. Kürt Aydınları savaşı nasıl durdurabiliriz diye, Hikmet Fidan ve benzeri Kürt gençlerinin yaşamlarını yitirmemeleri için kaygı duymalıdırlar. Bu yazılıp çizilenlerin çatışmaları durdurmaya dönük olmadığına tam tersine çatışmaları körüklediğine inanıyorum.”

Bunları okuyun, bir daha okuyun, ezberinizi bozmayın, düşünmeyin, yeni şeyleri görmeyin, yeni konseptleri kavramayın!

Bay Bakırhan, bize yeni Öcalan‘ı da sunuyor. Öcalan‘ı Çatlı gibi kullanan ve savaşı sürdürmek isteyen, Türk genel kurmayının bu planını bilen bazı gazetecilere de akıl vermeye çalışıyor:

“Kendisine yazarım çizerim Kürt ve Türk aydınıyım diyenlerin biraz Öcalan’ı okumaları lazım. Öcalan çizgisi ayrılıkçı mıdır, bölücü müdür? Öcalan çizgisi, çatışma ya da Kürtleri uluslararası güçlerin bir piyonu, Türk ve diğer halklara yönelik düşmanlığını yapma üzerine kurulmuş bir çizgi midir? Ben de bir siyasetçi olarak okuyor ve yorumluyorum. İmralı siyasetinden uzaklaşın diyen çevrelerin bölücülük yaptığına inanıyorum. İmralı siyasetinin bölücülük üstüne kurulmadığını okuyorum. İmralı siyasetini eleştirenlerin İmralı siyasetinin neden Bağımsız Kürdistan, federasyon ve benzeri talepler ile ortaya çıkmadığını eleştirerek ortaya çıktığını görüyorum. Ya da Türkiyenin ortak sembolleri olan bayrak ve Mustafa Kemal’in, niye olumlu yanlarını ortaya koyduğunu eleştiriyorlar. Sayın Cemal ve benzerlerinin, “İmralı siyasetine mesafe koyun, eleştirin” diyenlerin, okuduğum kadarıyla, halkının barış, birlik ve ortak yaşamına karşı eleştiren çizgilerin değirmenine su taşıdığına inanıyorum. Çizgileri tartışmak, yarıştırmak ya da mesafe koymak yerine çizgiler ne diyor, Türk aydın yazar ve çizerleri tartışmalıydı. Bir sorun var, bu sorunu demokratik yollarla kim çözebilir, kim etkilidir, konusu tartışılmalıdır.”

 

Abdullah Öcalan’ın çizgisi de Abdullah Çatlı’nın çizgisi gibi ayrılıkçı ve bölücü değildir.

Abdullah Öcalan’ın çizgisi Abdullah Çatlı’nın çizgisi gibi bir çatışmada Kürtleri uluslararası güçlerin bir piyonu yapmaz!.

Abdullah Öcalan‘da, Abdullah Çatlı gibi Bağımsız Kürdistan, federe ve otonom Kürdistan’a karşıdır! Abdullah Öcalan da Abdullah Çatlı gibi Türkiyenin ortak sembolleri olan bayrak ve Mustafa Kemal‘i kutsal biliyor! Tüm bunlara rağmen bazı Türk gazetecileri neden İmralı çizgisine karşıdır?

Bay Bakırhan bir türlü bunu anlamıyor! Kendisi genel kurmay çizgisinin elemanı olduğu için, illegal devlete karşı olan gazetecilere yükleniyor. Ve Silahı bırakın tavrıyla ortaya çıkan Türk Aydınlarının ciddi olmasını istiyor.

Bende o konuda bir şeyler yazmak istiyorum.
Geçenlerde Türk Aydınları PKK’ye “silahı bırakın, hükümete genel af çıkarın” çağrısı yaptı. Bir hafta sonra „Kürt Aydınları” olarak bilinenlerde aynı çağrıya katıldılar.

Bana göre çağrının muhatabı ne PKK’dir ne de hükümettir.
Kürdistan’da yeniden başlayan çatışmalar konusunda, PKK’de Türkiye´deki hükümet kadar insiyatifsizdir.

Bu çatışmaları başlatan ne Hükümettir ne de PKK’dir.
Çatışmayı başlatan Türk Genel Kurmayı ve Abdullah Öcalan’dır. Abdullah Öcalan’ı tanıyanlar tanır; O sadece bir emir kuludur. Kendisine verilen emirleri yerine getirir.
Bizden bu iddiaların belgelerini soranlara deriz ki Mayıs 2004 avukat görüşmelerini okuyun.

Bu görüşmenin kamera kaydı Türk Genel Kurmayının elindedir. www.pwdnerin.com sitesinde «Bu oyun bozulacak » başlıklı Kani Yılmaz‘ın makalesine bir bakın.

Arif Zeravan’ın Osman Öcalan’la yaptığı röportaja göz atın.
Özet olarak Kürt ve Türk Aydınları adresi yanlış seçmişler, yani yanlış adrese başvurmuşlar.

Kendilerine tavsiyem şudur: Aradığınız adres; Türk genel kurmay başkanlığı’dır. Yeniden çatışmaya karar veren orasıdır. Cesaretiniz varsa oraya yüklenin!

 

21.07.005

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu