Makalelerim

Bu kafayla proplem çözülmez!

Selim Çürükkaya / Türk Genel Kurmay Başkanı İlker  Başbuğ’un 14 Nisanda …
İstanbul’daki Harp Akademileri Komutanlığı’ndaki
“Yıllık Değerlendirme Konuşması” kanal 8 televizyonunda yayınlandı.
Ve ben de evimde bu konuşmayı dinledim. Haber ajanslarının verdiği bilgilere göre bazı kurum , kuruluşların sorumluları  ve basının  temsicileride Harp Akademileri komutanlığına davet edilmişti. Ve bu konuşma bazı televizyon kanallarından naklen yayınlanacağı anons edilince askerin vasayetindeki Türkiye’ de işlerin nasıl gittiğini ve bundan sonra nasıl gideceğini  anlamak için Başbuğ’ un bu uzunca konuşmasına kulak kesildim.

Başbuğ’ u dinlemeye başladıktan bir müddet sonra  kendimi 1981- 1982 Yılları arasında Diyarbakır cezaevinde hissettim. Bu cezaevi askeri bir cezaeviydi. Gerdiyanların elllerinde sopalar vardı. Biz tutuklular için  konuşmak yasaktı. Dünyadan haberi olmayan, Cezaevi iç güvenlik amirinin nutuklarını dinlemiş bir çavuş, çoğunluğu üniversite öğrencisi , öğretmen, avukat, muhendis, milletvekili, örgüt yöneticisi olan bizlere ders  verirdi.

Başbuğ’ un, o kocaman salonda o kadar kelli felli kişiye anlattıklarıyla eli sopalı çavuşun cezevi hücrelerinde bize anlattıkları birbirine çok benziyor, hatta aynısıdı.

Ne diyordu Başbuğ veya eli sopalı çavuş?

Biz kaynaşmış bir milletiz. Yüce Atatürk Türk halkı değil de Türkiye halkı demiş.

Bunu iyi okumak lazım. Türkiye halkı demek, bir institeyi kast etmek demek değildir.

Bir coğrafyayı kast etmek demektir.

Yani bu coğrafya sınırlarla belirlenmiştir.

Ve bu coğrafyada yaşayanlara Türkiye halkı demiştir.

Devam ediyor Başbuğ veya eli sopalı çavuş:

Türkiye coğrafyasında yaşayanlara da Türk halkı denmiştir!

Anlaşıldı mı?

 

Tabi elinde sopa olduğundan  ve karşısındakilerde esir olduğundan,  konu anlaşılmasada anlaşılmıştır.!

“Anlaşılmıştır ama sizin bildiğiniz gibi anlaşılmamıştır” denilse; sopalar saheye çıkar, ayaklar havaya dikilir, falakalar çekilir, kişiler susturulur ve neticede çavuş şu sözlerle konuyu noktalar: „Madde bir: Komutan her zaman haklıdır. Madde iki: bazı durumlarda komutan haksız bile olsa, birinci madde geçerlidir.”

 

Başbuğ veya eli sopalı çavuş dersine devam ediyor.

Bizde asimilasyon yoktur.

Asimilasyon olmuş olsaydı, isyanlar döneminde sürgüne yollanan aşiret reisleri geri dönebilir miydi?

Bundan anlaşılıyor ki bizde asimilasyon yoktur, öyle değil mi?

Her kes suskun, çünkü salonda kimseye söz hakkı verilmez, toplantının kuralı bu!

Orada  oturanlar, televizyon karşısında oturan benim durumumdan daha kötü bir konumdalar

Ben, Başbuğ duymasa da televizyon karşısında tepkimi dile getiriyorum.

Ama onu dinleyenler, Diyarbakır cezaevinde çavuşu dinleyen benden beter  konumumdalar!.

 

Başbuğ ve Çavuş konuşmaya  devam ediyor.
Eskiden neden bu isyanlar oldu?
Yüce Atatürk merkezi bir devlet kurmak istiyordu, yerel otoritelerin çıkarları zedenlendiği için direndiler.
Tabi dış kışkırtmalarda vardı. Bu günkü Kuzey Irak’ la bizim tarafta olduğu gibi.
Var mı buna itirazı olan?
Tabiki yoktur ve bu durum bizim için sevindiricidir!

 

Başbuğ ve çavuş nutkuna devam ediyordur.

Alt kimlik üst kimlik meselesi var, tabi alt kimlik e dokunmadan üst kimlikte birleşmek lazımdır.

Bakınız 2008 de bir anket yapılmıştır, hem de Doğu ve Güney Doğu da.

Sorulan sorulardan biri, başka bir imkanınız olsa hangi ülkede yaşamak istersiniz?

Vatandaşın bu soruya verdiği yanıt nedir biliyor musunuz? Yüzde yetmişi Türkiye demiş.

Başka bir soru, tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlete bir itirazınız var mı?

Bu soruya yüzde doksan hayır demiş.

 

Anlaşılan o ülkenin Genel Kurmay başkanı ve o ülkenin anketleri, o ülkede  hiç bir sorunun olmadığını söylüyorlar.

Ve Başbuğ olmayan sorundan dolayı bazı vakaların olduğunuda söylüyor.

Diyor ki 1984 ten bu güne kadar dağa çıkan 40 bin kişi öldürüldü.

Bu kişilerin ölümünden sorumlu olanlar, onları bu örgüte katanlardır.

Yani devetin çavuşun ve Başbuğ’un bu işte hiç bir sorumluluğu olamaz.

Anlaşıldı mı?

 

Birde aslında trörist kriminal suçludur.

Onu yakalayıp adalete teslim etmek lazımdır.

Ama ve lakin bizde dağ var

Dağ olunca kriminal suçlu dağa çıkar ve terörist olur.

Terörist olunca onu tutuklamak zor olur, onun için öldürülür.

Öldüren suçlu değil, onu dağa yollayan suçludur!

Kim onu dağa yollamış?

Örgüt!

Neden yollamış?

Orayı kurcalmayayın, birlik beraberlik, et tırnak, Yüce Türk milleti, Yüce Atatürk…..

 

Başbuğ ve çavuş ellerindeki sopaya va karşıdakilerde yarattıkları korkuya güvenerek konuşmaya devam ediyor:

Bitireceğiz, güçlüyüyüz, susturacağız….

 Bakın bazı istatistikler vereyim.

1993 yılında bir yıl içinde olan terör olayları: 5717 Olay, 538 şehit, 1479 vatandaş ölü.

2008 Yılında 1638 olay, 138 şehit, 51 Vatandaş ölü

Bitireceğiz, Qandil dağındakileri hal edeceğiz

Ve böylece hiç bir sorunumuz kalmaz

Tabi masum vatandaş ile suçluyu ayırd etmek lazımmış..

 

Başbuğ ve çavuş dahiyane fikirlerini söylüyorlar:

Türkiye Cumhuriyeti Laiktir! Laik kalacaktır.

Laiklik demek, din işleri ile devlet işlerinin bir biriyle ayrışması demktir.

 

Türkiye Cumhuriyeti Demokratiktir. Demokratik demek halkın kendi kendisini idare etmesi demektir.

Var mı buna bir itrazı olan ?

Anayasanın 24. maddesine herkes uyarsa hiç bir proplem yok

Var mı bir itirazı olan?

Yok!

O zaman hiç bir proplemimiz yoktur, herkes evine marş marş!

Emret korkutanım!

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu