Makalelerim

Deprem geçürmiş ev gibiyim

Selim Çürükkaya / Sait cezaeviden çıktıktan sonra duygularım alt üst oldu…
Hâla hiç bir şey yerli yerine oturmuş değil.
Deprem geçirmiş bir ev gibiyim….

 Kitaplar başıma düşmüş… Ayaklarım ranzaların altında kalmış… Lambalarım asılı olduğu yede sallanıyor… Aklım bir gidip bir geliyor… Kalkmak istiyorum… Her tarafımda ölüler var…

Sanki burnuma bazı kokular geliyor…

Bu günlerde okuduklarım da karışık, yoksa ben mi bulanık okuyorum? Unsur, azınlık teraneleri kulaklarımı tırmalıyor… Derin devlet koro halinde 80 yıllık nakaratı tekrarlıyor. Ahmet Necdet Sezer 10 Kasım günü azınlık sorunu üzerinde duruyor. Genel Kurmaybaşkanı, o­ndan önce azınlık hasasiyetine işaret ediyor. Abdullah Öcalan bu ikisini İmralı’dan özetliyor.

Ben de şaşırdım kaldım ortalıkta! Neyim ben?… Azınlık mı, Unsur mu? Ulus mu, Kusur mu?

Katlederler beni önce. Ardından unsura sayarlar beni. Keserler sesimi. Değişime tabi tutarlar. Reaksiyonlarımı fark edince, bölücüye çıkarırlar adımı, Ahmet Arif‘in deyimiyle hayına.

 

Ama beni yok etmeye çalışanlarla, beni var ettiklerini iddia edenler unsurluğum da hemfikir olmuşlardır. Yani defterimi dürmekte fikribirler.

Bilirsiniz PKK de “avukat unsuru” diye bir tabir var. Hüseyin Yıldırım için geçerliydi bu tabir. “Avukat unsuru” PKK için neyse, “Kürt unsuru” da TC için odur. Avukat unsuruna hiç bir alanda yaşam hakkı yoktur. O­nun görüşleri olamaz. O siyaset yapamaz. O kendini sanatsal ve kültürel olarak da ifade edemez. Çünkü o unsurdur. Ve o insanlik için bir kusurdur. Anlaşılan unsur olmaktan ve kusur olmaktan kurtulmam için, bu günlerde baştan ayağa mücadele kesilmeliyim.

Bulanık görüyorum

Bulanık okuyorum

Bulanık düşünüyorum dedim ya…

Yanlış okumadıysam, Leyla Zana ile Mehmet Ağar görüşmüşler. Katil ile kurban olarak tokalaşmışlar. Ağar‘ın görüşme öncesi ; “PKK terörünü lanetlediklerini, fikirlerinin ve niyetlerinin ne olduğunu millete karşı açıkça ortaya koysunlar. Vatanın bütünlüğüne ve bu coğrafyaya sadık olduklarını açıkça ilan etsinler öyle gelsinler” demiş. Leyla bu koşullara uydu mu, bu açıklamaları yaptı mı, bu sözleri verdi mi, bilemiyorum. Lakin eminim ki bundan sonra ikisi aynı yoldan yürümeye karar kılmışlardır. Belki de Leyla Mehmet Ağar‘a: “Beni o­n yıl hapse attığınız için sizden özür diliyorum!” demiştir. Zira bir zamanlar Leyla‘nın başkanı Abdullah Öcalan da: “Polis bizi dövdü” diyen Avukatı Ahmet Zeki Okçuoğlu´na “Polis boşu boşuna kimseyi dövmez, hemen görüşmeden sonra kameraların karşısına çık ve polisten özür dile” sözleri hala hafızalardan silinmemiştir.

Bizim Sait’ in durumuna gelince…

Tutuksuz yargılanacak, kapsamlı bir savunma hazırlayacak.

Davamızı, katliamımızı, göçümüzü,

sürüldüğümüzü,

faili meçhule gittiğimizi,

ve acılarımızı belgeleriyle mahkemeye yazacak.

Bu savunma bir ulusun son haykırışı olacak. Ve bu haykırış Bremen mahkemesinin duvarları arasında kalmayacak ve oradan çıkarılacak. Bütün hazırlıklar tamam, Almanca tercüme bitmek üzere. İnsanlığa, haykıran ulusun sesini dosyalar halinde Almanya’ daki bütün partilere, dergilere, televizyonlara ve gazetelere iletmeliyiz. Alın demeliyiz, okuyun ve dinleyin bu haykırışı. Bir ulusun topraklarından nasıl sökülüp atıldığını, insanlarına nasıl kıyıldığını, ormanlarının nasıl yakıldığını , köylerin nasıl yıkıldığını görün

Ve bununla yetinmemeliyiz!

Fransa, İngiltere, İtalya, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika, İsviçre, Hollanda’da tercüme komiteleri kurmalıyız. Ve bu dosyayı, ulusumuzun bu son çığlığını, tercüme etmeliyiz. Ve bu çığlığı bütün Avrupa partilerine, gazetelerine televizyonlarına iletmeliyiz. Katliama uğrayan biziz, biz yurdumuzdan sürülmüşüz, acıları elemleri biz çekmişiz. Bize yapılan işkenceler, bizim talanımız, katliamlarımız bizim dosyalarımızda, hemde belgeli ve resimli olarak vardır. Türk Devlet’inin bizimle ilgili oluşturduğu dosyalarda elle tutulacak hiç bir delil yoktur. Suçlu olan bir devlet, bizi suçlu olarak arıyor. Bu durumu normal olarak göremeyiz ve rahat uyuyamayız. Geçmişten bu güne, bizi unsur olarak değerlendiren bu devletin başımıza ne getirdiğini 80 yıllık tarih kitapları yazıyor. Biz o­nun gerçek yüzünü dünyaya göstermezsek; celladımız olan bu devlet bizim mezarımızı kazmak için boş durmayacak.

Dedim ya…

Bulanık görüyorum…  Bulanık okuyorum…

Bulanık düşünüyorum!

 

21.11.2004

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu