Portreler

Devrim Öldü, Orhan Aydın 1

YankılandıCunta zulmünü tırmandırıncaOrhan hücrede yalnızlıktan kurtulduKoğuşların yarısı hücrelere taşındıYüzlerce kişi ölüme meydan okuduHerkes ben Orhanım dediZulüm kasırgası durdurak bilmedi

Selim Çürükkaya/ Bizim Tunceli öğretmen okulunun en sessiz genciydi.
Dürüst, çalışkan ve zeki.
Matematik proplemlerini kimse onun kadar çözemezdi.
Uzuna yakın bir boyu vardı,
Yakışıklı  ve esmerdi.
Düşünmeden konuşmazdı.
Herkese karşı saygılı ve efendiydi.
Çok yumuşak huylu biriydi.
Özü ise sertti.
Esmerliğinden olacaktı ki,
Dişleri bembeyaz görünürdü.
Kızgınken bile gülümserdi….

********************************************

Yaşı henüz çok gençti,
Çocuk sayılırdı aslında,
Ama büyük insanlar gibi olgundu.
Matematiğin prof’u bu genç çocuk,
Siyasete de ilgi duyardı.
Düzenlediğimiz eğitim çalışmalarında,
Bir köşede oturur, sessizce bizi dinlerdi.
Ne konuşur, ne soru sorardı.
Herkes onun ciddiyetine hayrandı.

***********************************************

Aslen Bingöl’lüydü.
Ama ailesi Diyarbakırda otururdu.
Bingöl’ün Mırre Köyünde doğmuştu.
Ailece tanışırdık.
Bundan dolayı bana yakındı.
Okulun yaz tatilinde,
Diyarbakır’a döndüğünde,
Bağımsızlık ve özgürlük fikirlerini
Diyarbakır’a, o ekmişti.
1970 lerin ilk çiftçisiydi bağımsızlığın.

****************************************************

Hiç bir şeyi kendisiyle sınırlı bırakmamıştı.
Etrafında sadık arkadaşlardan, sağlam bir grup yaratmıştı.
Ben 1979 Mayısında Diyarbakır’a gittiğimde,
O tutsak düşmüştü duvarların arasına,
Ama soruşturmadaki destansı tavrı, anlatılıyordu halk arasında.
Bir ara Diyarbakır cezaevinden kadın kılığına girerek kaçmıştı,
Aradan henüz bir ay geçmeden ikinci kez yaklanmıştı.
Yirmi dört Mayıs 1980 günü,
İstihkam cezaevine götürüldüğümde, onunla orada karşılaştım.
Beni görünce gülümsedi,
Sarıldı, öptü ama hoş geldin demedi.
Orada da Sessizdi.
Varlığı yokluğu belli değildi.

**********************************************************

Askeri Cunta işbaşına gelmeden önce, bizi meşhur zindana taşıdılar.
Uzunca beton koridorları vardı.
Lacivert boyalı, demir kapıları.
Demir parmaklıklı pencereleri havalandırmaya bakardı.
Gök yüzü tutsaktı.
Gündüzleri güneş,
Geceleri ay ve yıldızlar bizden çok uzaktı.
Bizim ise işimiz gücümüz parmaklıklardan, dışarı bakmaktı.
Mazgal deliklerinden koridorlara, arkadaşlarımızın adını haykırmaktı.

*******************************************************************

Günlerimiz böyle geçiyorken,
Askeri cunta henüz iki ayını doldurmamışken,
Orhan’ın idam cezasına çarptırıldığını duyduk.
Mahkeme karını açıklarken,
O yüksek sesle şöyle bağırmıştı:
“Yaşasın Bağımsız ve Demokratik Kürdistan!”
Kahrolsun sömürgecilik !”

********************************************************

Dersim isyanından sonra Kürdistan sorunundan dolayı,
İlk idam cezasına çarptırılan adamdı.
Ve hemen koğuşundan alınarak bir hücreye kapatıldı.
Soğuktu duvarları,
Ölüm gibi.
Sessiz bir mezar,
Demir parmaklıklar,
Betondan duvarlar,
Hiç konuşmayan gardiyanlar.

*******************************************

İyiki kalemi ve kağıdı vardı,
Kaleme sarıldı,
İpin ucunda sallanmadan önce meramını yazdı:

İnsanlık tarihi
Halkların bağımsızlık ve özgürlük için,
Ulusal ve sınıfsal zulümden kurtuluş için,
Her türlü sömürü ve zulmü yok etmek için,
Yürütülen mücadelelerle doludur.
Ülkemizin ve halkımızın kurtuluşu için,
verdiğim mücadeleden dolayı kıvanç duyuyorum.
İdama giderkende davama layık bir tavır takınacağıma
İnanmanızı istiyorum” dedi.

***************************************************************

Bu satırları arkadaşlarına illeti.
Kısa bir zaman içinde Orhan’ın sesi,
Dört parça Kürdistan da,
Avrupada,
Yankılandı.

Cunta, zulmünü tırmandırınca,
Orhan hücrede yalnızlıktan kurtuldu.
Koğuşların yarısı hücrelere taşındı.
Yüzlerce kişi ölüme meydan okudu.
Herkes: “ben Orhan’ım” dedi.
Zulüm kasırgası dur durak bilmedi.
Ölümü küçümsedik.
Cezaları  bize vız geldi.
Ölümü öldürdük.
Öldürdükleri arkadaşlarımızı dirilttik.
Ve onların bize karşı kullandıkları ölüm korkusunu yenmek için,
Ölümlere yattık.

************************************************************************

Bir şafak vaktiydi.
Hücrelerimizin demirden dış kapısı açıldı,
Mevlüt Çavuş içeri girdi,
Geceden beri Orhan bu anı bekliyordu.
Yatağından kalktı.
Parmaklıkların önünde dikildi.
Güzel yazısıyla hazırladığı dilekçesini eline aldı.

Gür bir ses tonuyla:

Mevlüt Çavuş!” diye bağırdı.
Orhanı aşağılayan bir edayla:
Ne var lan?” diyen çavuş,
Orhan’ın kaldığı hücreye doğru yürüdü.
Orhan:
“Biz aşağıda imzası bulunan kişiler,
Cezaevinde insanlık dışı muameleler, zulüm ve işkenceler,
Son buluna dek ölüm orucunu başlatıyoruz” dedi.
imza sahiplerini tek tek şöyle açıkladı:

  1. Kemal PİR
  2. M.Hayri Durmuş
  3. Rıza Altun
  4. M.Cahit Şener
  5. Celalettin Delibaş
  6. Müzaffer Ayata
  7. Zeki Yılmaz
  8. Ahmet Serin
  9.  Ali Erek
  10. Yılmaz Uzan
  11. Ahmet Öğretmen
  12. Halil German
  13. Süleyman Günyeli
  14. ve ben Orhan Aydın

Mevlüt çavuş hiç bir söz sarf etmeden,
Orhan’ın parmaklıklar arsından uzattığı dilekçeyi aldı.
Hızlı adamlarla,
Baş cellat Esat’a doğru yürüdü.

******************************************************************

Altı gün altı gece su içmediler.
Ardından günde bir bardak su içme kararı aldılar.
Otuzuncu gün Cin Ali’yi şehit verdiler.
Kırkbeş gün hiç bir şey yemediler.
Sinsi, kurnaz, kalleş Esat geldi.
Asker sözü verdi.
Artık kimseye işkence yapılmayacak dedi.
Sadece içeri girdiğinde ayağa kalkmamızı istedi.
Kemal Pir ile pazarlık yaptı,
Anlaşma sağlandı,
Ölüm orucu sona erdi.

***************************************************

Bu tarihten sonra on beş gün geçti.
Esat ne anlaşmayı ne Allahı tanımadığını söyledi.
Köpeklerini yine üzerimize saldı.
Ölüm orucu silahını elimizden aldı.
Çırılçıplaktık, yer savaş alanıydı,
Bizi koruyacak hiç bir şey yoktu.
Halk suskundu,
Cellat çekmişti hançerini,
Leş kargaları korkutucu sesler çıkarıyordu.

Çakallar etrafımızı sarmış, hırlıyordu.
Koridorlarda Mehteran marşları söyleniyordu
Ve biz diken olup batıyorduk,
Zulmün mihenk taşında dimdik duruyorduk.

**********************************************************

Yenilginin ne olduğunu da tattık.
Ama onu hiç bir zaman olumlu görmedik.
Orhan Aydın ile Mazlum Doğan arasında geçen bir diyalogda,
Teslimiyete nasıl baktığımızı anlattık.
Orhan:
Mazlum abi bakıyorum, kilo almışsın?”
Mazlum:
Bu ortamda insanda utanılacak yüz olmayınca, şişman olur.”
Böyle düşündüğümüz için köle olmadık.
Yeniden baş kaldırdık.

******************************************************

Zulüm dünyasını temelinden yıktık.
Orhanla 36. koğuşta tekrar  karşılaştık.
İdam kararlarının hepsini çoktan yırtıp çöpe atmıştık.
Biz tünel kazmaya başlamışken, Orhan’ ı Malatya cezaevine yolladılar.
Orada tek başına mı kaldı,
Yıllarca gördüğü işkencenin tesiri yeni mi nüksetti,
Orhan’ın sağlığı bozuldu.
Çevresinden, arkadaşlarından, şüphelendi.
Güven duygularını yitirdi.
Arkadaşlarına bile güvenmedi,
Konuşmamaya başladı,
Soranlara şu cevabı verdi:
Susun dişimin içine alıcı yerleştirildi”

Devam edecek

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu