Araştırma-İncelemeKitap

Davut’un Kitabı

Selim Çürükkaya / Dersim’li Davut Kurun’nun kendi hayatını anlattığı, “Sınırlara Sığmayan Sınırsız anılar” adlı kitabını, nihayet okudum. Çok eskiden beri tanırım Davut’u, hayatımıza zehir zemberek eken 12 Eylül Askeri darbesinden önceye rastlar tanışıklığımız. Aynı davanın peşinde olduğumuzdan zaman zaman kesişirdi yollarımız.

Davut bana bir ara kitap yazmak istediğini söylemişti. Ben de “yazarlık öyle kolay bir iş değidir” dediğimde, “aha yazar olmamı istemiyorsun” diyerek bana takılmıştı.


Davut’la olan ortak anılarımı anlatsam bir hayli sayfa tutar, amacım onun kitabını anlatmaktır. Kitabın dili güzel,  herkesin anlayabileceği bir dille anlatmış meramını. Dersim’de doğmuş bir Kürt gencinin naif hikayesi gibidir baştan sona kadar. Bu hikayede Dersim’in kültürü, gelenekleri, görenekleri, acıları, özlemleri canlıdır ve Kürt kokar.

Davut daha genç yaşlarında fark eder adaletsizliği, adalet peşinde olanlarla arkadaş olur. Deniz Gezmiş ile kesişir yolu, onunla birlikte zulmü temsil eden polislere taş atar. İbrahim Kaypakkaya ile Dersim dağlarına kadar çıkar, kendisi İbrahim ve arkadaşları için köylerde iaşe temin etmeye çalışırken, İbrahim’in yaralı yakalandığını duyar.

Kürt sorununu fark eder, Sait Kırmızıtoprak’a ulaşmaya çalışır, ama gelen ölüm haberiyle sarsılır. Arayışları sürer, gizli örgütler kurar, zulüm rüzgarından dolayı, örgütü dağılır ve yakalanır, aylarca soruşturmalarda kalır, hapishanelerle tanışır. İdam cezasından yargılanır……

Eğer Davut Kurun’un hikayesi on binlerce Kürdistanlının yaşadığı hikayenin bir benzeri olmamış olsaydı, insan okuduğunda “vay be, bir insan bu kadar acı çeker mi” derdi. Davud’un Kürtler içinde bir kahraman olarak heykelinin olmamasının tek nedeni, onun gibi on binlerce kişinin benzer birer öykülerinin olmasındandır.

Keşke kitap biraz daha az siyasi olsaydı. Davut yapı olarak alçak gönüllü ve efendi bir insandır. Kitap boyunca hiçbir arkadaşını incitmemiş, onları yermemiş, töhmet altında bırakmamıştır. Bizde bu, anılarını yazan kişilerin pek becermediği bir iştir.

 Davut’un bir de sürgün hayatı vardır. Almanya, Fransa, Avrupa’da dolaşır durur, ama Kürdistan’ı unutmaz, Demirci Kawa’dan adını alan örgütün yöneticisidir gurbet ellerde. Güney Kürdistan’da Saddam Hüseyin rejimine karşı gelişen ayaklanma sırasında gider yerini alır.

İnanıyorum ki kitap, Kürdistan’ı Kürtleri, Kürtlerin acılarını bilmeyen bu günkü ve gelecek nesiller için önemlidir, anlaşılırdır. Doğru olarak yakın tarihimiz ancak bunun gibi anı kitaplarının toplamıyla yazılabilir diye düşünüyorum.

Kitapta benimle ilgili bir anıya da rastladım. Benimle 12 Eylül darbesi öncesi Diyarbakır Belediyesinde görüştüğünü söyleyen Davut Kurun, Ferit Uzun’un öldürülme hadisesi ve Siverek olaylarını tartıştığını yazmaktadır. 

Sevgili Davut benden daha yaşlı olduğundan, anlaşılıyor ki, unutkanlık bir hayli ilerlemiştir. Ben PKK yi temsilen, kendisi de, Kawa’nın temsilcisi olarak, Diyarbakır’da Kepenk kapatma önerimiz için konuşmuştuk. Önerimi kabul etmedi, alternatif olarak “yolları keselim, mazot taşıyan tankerlere el koyalım, fakirlere mazot dağıtalım” dedi. Ben de gülümseyerek, “fakirlerin kullanacakları arabaları yok ki, ne yapacak mazotu?” dedim ve ayrıldık.

Kitapta bir eksiklik ve yanlışlık var. İkinci baskısında düzeltilmesi umuduyla yazıyorum. Kitabın 175. Sayfasında zazaca “Ax Pepuko mir bıwuno” (Ah pepuk bana öt) sözüne dip not düşülmüş. Dip notta da Pepuk kuşuyla ilgili bir de öykü anlatılmış.

Ama Pepuk kuşu, baykuş olarak açıklanmıştır. Baykuş zazaca da “Bum”dur hem Dersim de, hem de Bingöl’de uğursuz bir kuş olarak bilinir. Pepuk  kuşu ise, uğursuz değildir. Çok zarif ve güzel bir kuştur, “Keku, keku” diye öter. Ölümüne neden olduğu kardeşinin adını çağırarak yaşadığına inanılır. Bizim yörede zazacada bu kuşun adı “keku” dur. Kuş zaten öterken “keku” dediği için bu adı almıştır.

Anlaşılan Dersim zazaları, bu “keku”yu “pepuk” olarak anlamışlardır. Ve Dersim zazacasında “Pepo” eyvah anlamına geldiğinden kuşa Pepuk denilmiş olabilir. Baykuş ise, “Tuuuu” diye öter .Pepuk kuşunun türkçe adı Guguk kuşudur. Davut’ un anlattığı acıklı hikayesine ek olarak ikinci bir hikayesi daha vardır bu kuşun. O da şöyledir:

“Guguk kuşu bazı örgütlerin lideri gibi hain bir yaratıktır. “Yumurtasını, yakından takibe aldığı başka bir tür kuşun yuvasına bırakıyor. Yakından takip ettiği bu kuşun yuvayı terk etmesini fırsat bilen guguk kuşu, yuvadaki yumurtalardan birini atıyor, fazla yumurta olduğu anlaşılmasın diye ve tıpkı yuvadaki yumurtalara benzer bir yumurtayı yumurtluyor ve yuvaya bırakıp kaçıyor. Daha sonra yuvaya gelen kuş olan bitenden habersiz bir şekilde kuluçkaya yatmaya devam ediyor. Günler sonra guguk kuşunun yavrusu yuvadaki diğer kuşun yumurtalarından bir gün önce dünyaya geliyor ve üvey annesinin yuvada olmadığı bir anda diğer yumurtaları yuvadan atıyor. Olayın farkına varamayan diğer kuş, kendi yavrusu olmayan ve yumurtadan çıktıktan 4 gün sonra kendi boyutuna ulaşan bu yavruyu beslemeye devam ediyor. Guguk kuşu bu taktiği ile nesiller boyunca hiç bir emek harcamadan asalak bir şekilde diğer kuş türlerini sömürerek hayatta kalıyor” 

Guguk kuşunun ikinci öyküsü.

Davut’un kitabında anlattığı öykü bu Pepuk kuşunun öyküsüdür.

Bu öykü uğursuz baykuşun öyküsü olamaz. Konunun daha iyi anlaşılması için her iki kuşun resimlerini de veriyorum.

Zazacada Buım, Türkçede Baykuş
Guguk Kuşu

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu