Makalelerim

Dağlıca baskını

Selim Çürükkaya / Dağlıca karakolu baskınının sırları açıklanamıyor.
Toplum bu konuda  bir açıklama da istemiyor. 
Karakol baskınından sonra Türkiye’nin  hemen hemen çoğu il ve ilçesinde kitleler sokaklara dökülmüş, savaş naraları atılmış, ilk okul çocuklarının minicik ellerine Türk bayrakları tutuşturularak Türkiye adeta kırmızıya boyanmıştı.

Türk basını, Ordunun Güney Kürdistan’a girmesi için manşet üzerine manşet atmıştı.
Türk kadınları askerlik şubelerinin önünde askere alınmaları için tek sıraya girmişti.
“Basın” ve “kadın!”
Görününmde PKK nin özünde ise Kürtler’in Türkiye’yi böleceği korkusu ile  toplum toptan sağduyusunu yitirmiş, kırmızı görmüş boğa gibi sağa sola saldırmıştı.

 Sonra ne oldu?
Başbakan Amerika’ya gitti.

Hala toplumun öğrenemediği bazı konuları Busch ile görüştü.

Geri dödü.
Kaçırıldı olarak bilinen askerler jet hızıyla geri geldi.
Soruşturmaları yapıldı
Hertarafa sessizlik hakim oldu
Kırmızı renkler sokaktan sessizce kayıplara karıştı.
Kızgın boğa normal yapısına geri döndü:
Toplumun aklı tekrar başına geldi:
Şimdi düşünüyor ve soruyor!

Karakol baskını neden detaylı olarak kamuoyuna anlatılmadı?
Baskını yaptığı iddia edilen „PKK” bu güne kadar Dağlıca karakolu baskını konusunda doyurucu bir açıklama yapmadı.
Baskına uğradığını söyleyen “Türk sillahlı kuvvetleri “de aynı konuda suskun!

 O günden bu güne çok soru soruldu, ama hiç birisinin tam olarak yanıtı alınmadı.
Ve sorulan sorular korkunç!
Mesala baskın sırasında baskın yapanların telsizleri çalışıyor, ama baskına uğrayanların telsizleri çalışmıyormuş, bu doğrumu?
Hatta bunun ötesinde baskına uğrayanların telefon ve telsizlerine karartma uygulanmış!
„PKK
” telefon ve telsizlere karartma uygulayabilecek kadar teknikten anlar mı?
Tek kelimeyle Hayır!
Bu işi yapabilecek iki güç vardır, Amerika ve Türkiye ordusu!
Peki Amerika ordusu „PKK” nın karakol baskını için Nato mütefiği Türkiye’ye karşı bunu yapar mı?

Bu sorunun yanıtı üzerinde fazla düşünmeden karakol baskınıyla ilgili başka soru işaretlerine bakalım!
Karakol baskınında yaralanan bir Türk askerinin şu ifadesi basına yansıdı:
İçimizden biri‚ ‘burası boştur, buradan gelin!’ diye karşı tarafa bilgi verdiğini komutanımızdan duydum.”

Ve başka sorular….
Bu karakolda kaç tane rütbeli kişi vardı?
Bu rütbeli kişilere ne oldu?
Onlar baskın öncesi kaçtılar mı?
Kaçmadılarsa çatışmalara katıldılar mı?
Ölenler ve kaçırılanlar arasında onların adları ve rütbeleri neden yok?
Termal kameralar baskın yapmaya gelenleri göstermiş, neden tedbirler alınmamış?
Gece yarısı çatışma başlamış, Hakkari ve Yüksekova asker kaynıyor, acaba neden yardıma giden olmamış?
Yoksa bu işide Amerika mı engellemiş!?

Baskına gelenlerin sayısı 200 kişiymiş!
Bir kaç saat önce Karakolun çevresinde görülmüşler ama…
Gelelim can alıcı soruya
Peki devlet kendi askerini kendisi vurur mu?
Veya devlet kendi karakolunu kendisi basar mı?
Veya ordu “PKK” ile birlikte kendi karakoluna saldırı düzenler mi?
Ordu kendi askerini “PKK” ye kaçırtır mı?
Aklı başında olan herkesi bu sorular üzerinde düşünmeye davet ediyorum.

Ben çokça düşündüm!
Türk ordusunu yöneten bir genaralin şu sözleri sarfettiğini biliyorum:
Savaşta, düşmanın işgal ettiği bölgelerde bazı olaylar yaratılır ve düşman yaratmış gibi gösterilir.
(…) Halkı düşmana karşı galeyana getirmek(tir amaç)”

Bu sözleri sarfeden adam bir aralar Milli Güvenlik Kurulunun Genel Sekraterliğini yapmış ve Türkiye`deki kontrgerilla şeflerinden biridir.
Soyismide „Yirmibeşoğlu“dur.

Yine Türk ordusunun kendi başbakanını bile vurduğunu  kesin olarak biliyorum.
Rahmetli Turgut Özal Cumhurbaşkanı olarak zehirlenip öldürülmeden önce başbakanken Tabanca ile vurulmuştu.
Yaralı olarak olayı atlatan Özal, kendisini Vuran ve olay yerinde yakalanan Kartal Demirağ hakkında araştırma yapar.
Heyetin başında Savcı Tönük vardır. Gerisini Can Dündar anlatsın:

Tönük:
Afyon Dazkırı’ da 1974-77 seneleri arasında Ege’de meydana gelen sol hareketleri önlemek için bir kontrgerilla teşkilatı kurulduğunu, Kartal Demirağ’ın da bu teşkilatın yetişmiş bir elemanı olduğunu tespit ettik.
Demirağ özel kamplarda emekli askerlerce eğitilmişti. “Her şeyi vatanımız için yaptık” diyor, MİT’le ilişkisi olduğunu söylüyordu.
Komisyon soruşturmayı derinleştirince Özal’ı vuran silahın Demirağ’a Kongre salonunda polisler tarafından verildiği yönünde duyumlar aldı. Afyon’daki teşkilatın üzerine gitmeye karar verdiler.
İşte tam o aşamada Tönük, Ortaköy’de bir villaya davet edildi.
MİT görevlisi olduklarını sandığı üç görevli kendisine ‘Bu tahkikatı kesin’ dedi.
Bir generalin adını verdiler ve ‘Paşa kararınızı bekliyor’ dediler.
Tönük soruşturmadan çekildi.”

Özal’a söylüyor

“Yargıtay 7. Ceza Dairesi üyeliğinden emekli bir savcı olan Tönük’le daha sonra tanıştım ve suikast soruşturmasının nasıl kesildiğini onun ağzından dinledim.
O günlerde başına gelenleri bir tek Turgut Özal’a açıklamıştı. O sahneyi bütün ayrıntılarıyla anlattı:
Özal’ın Harbiye Orduevi’ndeki odasında buluşmuşlar, diz dize oturmuşlar. Tönük, kendisini tehdit edenlerin adını verdiği generali açıklayacağı anda Özal odadaki büyük ekran televizyonun uzaktan kumandasına uzanmış ve sesi sonuna kadar açmış. Sonra da Tönük, Paşa’nın ismini Özal’ın kulağına fısıldamış:
“Sabri Yirmibeşoğlu!”

“Olacak iş mi?”
Yirmibeşoğlu o dönem MGK Genel Sekreteri idi.
Görev süresi 1 yıl uzatılsa Kara Kuvvetleri Komutanı olabilecek, oradan Genelkurmay Başkanlığı’na tırmanabilecekti.
Olmadı.
Özal’a adı fısıldandıktan
1 yıl sonra emekliye sevk edildi.” (
Can Dündar’ın makalesinden)

Eğer bütün bunlar doğruysa, yani bir ordu kendi ülkesinin başbakanını vurabiliyorsa
Kendi askerini haydi haydi vurur!
Kendi askerini kaçırtır Ve halka can düşmanı olarak sunduğu örgüt ile birlikte askerinide öldürür.
Ondan sonra halkın eline bayrak vererek sokağa da döker!
Bütün bunlardan sonra;
Kürt sorunuyla ilgili yapılan özel bir toplantıya katılan ve çok özel kişilerin katıldığını söyleyen, konuşmacıların isimlerini gizli tutarak yaptığı konuşmalardan çokça bilgi sahibi olduğunu vurgulayan gazeteci M. Ali Birand, konuyla ilgili kaleme aldığı makalesine şu başlığı seçerek son günlerde olan bitenleri kisa bir cümle ile bize izah eder:

Dua edelim de, Apo ölmesin  ( ! )”

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu