Röportaj

Zazaca bir Dil mi?

Elif orhan: Zazaca nedir,  sizce ayrı bir dil mi? Dımılki nedir, sizce Zazaca ve Dımılki’nın ortak ya da ayrıldığı yanları var mı?  Selim Çürükkaya:  Bana göre zazaca bir dildir. Bizim yakın köylümüz Züverli sayın Harun Turgut, arkadaşımdır. Uzun bir süreden beri nerdeyse ömrünün büyük bir kısmını zazaca konusunu araştırmaya adamış, bu konuda kalın zazaca bir sözlük kaleme alarak yayınlamıştır. Sayın Turgut o sözlüğün girişinde bir dil tanımlaması yapmıştır ve şöyle demektedir:

“Hiç eğitim görmemiş iki kişi, birbirleriyle konuştuklarında tam olarak birbirlerini anlıyorlarsa, aynı dili konuşuyorlar, birbirlerini hiç anlamıyorlarsa farklı iki dili konuşuyorlar demektir.”  Ben sayın Turgut’ un bu karmaşık olmayan tanımlanmasına olduğu gibi katılıyorum.

Ben sayın Turgut’ un bu karmaşık olmayan tanımlanmasına olduğu gibi katılıyorum.

 Peşinen söyleyeyim, ben dil bilimcisi değilim, bu konuda herhangi bir araştırmam yoktur. Kürt siyasetçileri yakın bir zamana kadar zazacayı ya görmemişler, ya onun hakında konuşmak istememişler, yada onu, kurmancinin bir lehçesi olarak kabul etmişlerdir. Kuzey Kürdistan daki Kürt Milli hareketinin düşünce babaları olan Bedirxaniler, Kürt dili hakkında araştırmalar yapmış, dil kuramının temellerini atmışlardır, ama zazaki hakkında ya bir şey söylememiş, yada onu kürtçenin bir lehçesi olarak kabul etmişlerdir. Avrupadaki uluslaşma sireci, Stalin sosyalizminin ulus kuramı, dili ulusun önemli bir öğesi saydığından, Kürt ulusalcıları veya siyasetçileri, bu kalıplara uyarak Önce Kürt ulusu demişlerdir, bu ulusun üzerinde yaşadığı coğrafyaya Kürdistan demişlerdir. Kaide gereği her ulusun konuştuğu bir dili vardır teorisinden hareketle bir dil arayışına girmişlerdir. Bu dile kürtçe adını vermişler, diğer farklı dilleri geçerli olan teorileri gereği kabul edemediklerinden, o dilleri kürtçenin birer lehçeleri olarak kabul emişlerdir. Bana öyle geliyorki bu kabul ediliş, diller üzerine dil bilimcilerin yaptıkları araştırmalar sonucu değil, politikacıların politik kararları sonucu olmuştur.

Çünkü politikacılar önce Avrupa’yı ardından Rusya’yı hatta kemalist hareketi örnek alarak, her ulusun bir tek dili olur, o dilinde şiveleri olabilir, dilin güçlenmesi için şivelerin dilin yemi olarak kullanılıp ulusun dilinin güçlü hale gelmesi varsayımını kabul ederek kararlarını öyle vermişlerdir. Oysa dünya Stalin’ in kafasından ve Avrupadaki küçük devletlerin çapından çok çok daha büyük ve karmaşıktır.  Mesela Hindistanda, şu anda döryüz tane dil ve lehçe konuşulmaktadır. Bunların yaklaşık olarak 23 ü resmi dil olarak kabul görmektedir: Hintçe ve ingilizce dışında Hindistanda resmi olarak  kabul görmüş diller şunlardır.

Asamiya

Bengali

Bodo

Dogri

Gujarati

Kannada

Kashmiri

Konkani

Maithili

Malayalam

Meitei

Marathi

Nepali

Oriya Dili

Punjabi

Sanskritçe

Santali

Sindhi

Tamil

Telugu

Urduca
Afrika kıtası ha keza diller bahçesidir. Ama biz Kürt aydın ve siyasetçileri politik gıdamızı, Batı Avrupa Bonapartizmi, Rus sosyalizmi ve Türk Kemalizmden aldığmız için, Ulus lafı geçer geçmez şu reçeteyi hemen ezbere okuruz:  „Ulus, tarihsel olarak oluşmuş, kararlı bir dil, toprak, iktisadi yaşam ve kendini kültür ortaklığında dile getiren ruhsal biçimlenme birliğidir” Bu tanıma uymayan hiç bir olguyu ya kabul etmeyiz, yada bütün olguları bu tanıma uydurmak için elimizden gelen her şeyi yaparız. Kürt milliyetçileri ve siyasetçileride bunu yapmışlardır.

Dil bilimcileri zazacanın bir dil oldğunu söylüyorlar. Ve bunun araştırmasını yapanlar derler ki; zazaca; hint avrupa dil ailesinin irani grubuna girer. Bu irani grubun içinde  Gitanice, goranice, mazenderanice, belucice ve sengserice gibi alt grup vardır zazaca bu gruptan biridir.

„Dimili,”  „kırmancki,”  „so be,”  „zune ma,” „kırdasi” gibi isimlendirme ve tanımlara gelince. Bu tanımlamaların çoğu, Dersim orjinlidir. Benim evimde hem Palu zazacası hemde Dersim dimimilicesi konuşulduğu için, iki diyalektin birbirine yakınlığını ve uzaklığını iyi görebiliyorum. Dersim, Erzincan  Sıvas, Muş, Erzurum bölgelerinde alevi kesimin konuştuğu lehçe „kırmancki” olarak isimlendiriliyor. Ama bu isimlendirmenin tarihi ne zamana kadar uzanıyor, onu bilemiyorum! Alevilik yakın tarihin bir olgusudur, bu ayrılığın alevilikle bir ilişkisinin olduğuna inanıyorum. Özellikle 1938 Desim katliamı döneminde ve daha sonra şafii zazalar ile alevi zazalar arsındaki çelişkilerden dolayı, Dersimli  bazı aydınlar, kendi anne ve babalarının konuştuğu dile ayrı bir isim bulma gibi arayışlara yöneldiklerine inanıyorum.

Mesala „so be” terimini kurmanci ile kendi konuştukları dil arasına bir farklılık koymak için kullandılar. Biz dersim öğretmen okulunda okuyan öğrenciler biliriz, Dersim li bir arkadaş, kurmanc, yani Urfalı bir arkadaşa şöyle derdi: sizin konuştuğunuz dil „here were” dir, bizim ki  ise „so be” dir. Yani Dersimin dimilisinde „so be” git gel dir. Urfa’nın kurmancisinde „here were” git geldir. Palu zazacasında ise „Şuı be” git geldir. Dersimde bazı kesimler zazaca ile kendi konuştukları diyalekt arasındaki farklılığı vurgulamak için, kendi diyalektine „zune ma” yani bizim dilimiz derler. Bu kelime Palu zazacasında „ „zun ma” dır.

Zazaca konusunda araştırma yapanlar, kuzey Kürdistanda Dersim, Erzincan Muş, Erzurum, Sivas mıntıkasında konuşulan zazacanın bir birine çok yakın, Elazığ, Palu, Eğil, Hani,Ergani, Kulp, Piran, Maden, Solahan’ın birbirine çok yakın, Siverek, Geger, Mutki, Malatya ve Diyarbakır’ ın bazı yörelerinde konuşulan zazacanın birbirine çok yakın olduğunu söylerler. Zazacaya ister dimilice ister zazaca densin, ikisinin tek bir dilin lehçeleri  olduğuna ve pek çok ağız farkınında bulunduğuna inanıyorum.

Elif Orhan: Devrimci örgütler „zazaca dilin” ayrı bir dil olduğunu uzun zaman kabul etmediler, ki hala da  kabul etmiyenler çoğunlukta..Bunun nedeni cahillik olarak söylenebilir mi, ya da başka bir neden mi var, haklılar mı?

Selim Çürükkaya: Başka nedenleri tabiki vardır. Kürt siyasi örgütleri, kuruldukları günden beri, kurtarmaya çalıştıkları ulusun dili kürtçedir demişlerdir, Kürdistanda konuşulan sorani, gorani, zazakiyi kürtçenin lehçeleri olarak kabul etmişlerdir. Bu bilimsel değil siyasi bir kabuldür. Çünkü bizlerin ulus teorisi tek dili zorunlu görüyor. Jakobeniz ya, bizim için gerçekler değil, teori önemlidir. Teorimizi gerçeklere değil, gerçeleri teorimize uydurmakta maharetliyiz. Ulus teorimize göre zazaca ayrı bir dil olursa, Kürdistan paramparça olur, olgulara bu pencereden bakanların gözünde zazacanın ayrı bir dil olduğunu savunanlar, bölücü, hatta düşmanların yardakçılarıdır. Siz onlara ne anlatırsanız anlatın, onların kafasında, tek ulus, tek dil, tek bayrak, tek kültür, tek tarih tek din yer edinmiştir. Sizin anlattıklarınızın tümü bu granit gibi ilkelere çarpıp durur.

Kuzey Kürdistanın siyasal örgütleri, kendi ülkelerini derinlemesine tahlil ederek kurulan örgütler değildir. Yakın tarihte kurulan Kürt örgütlerinin çoğu, Kürdistan sömürge bir ulustur, sömürgecilikten kurtulması için ulusal bir mücadeleye gerek vardır gibi basit bazı tesbitlerden hareketle kurulmuşlardır. Bu günkü siyasi güçler, bu coğrafyanın daha yakın bir fotoğrafını çekmek, eski pradigmanın artık işe yaramadığını görmek, yeni bir paradigma yaratmak zorundadırlar. Kürdistan ülkesi, „tek” bir renge asla boyanamayacak kadar renklidir. Orada çok sayıda „dil” konuşulmaktadır. Çok sayıda „din” ve „inanç” vardır. Çok sayıda farklı „kültür“ün beşiğidir orası.. Bunlar görülmeden, bunların varlığı kabul edilmeden, bunlar inkar edilerek bir yere varılmayacağı artık anlaşılmıştır. Bütün Kürt siyasi örgütlerinin sefaleti oynamasının nedeni , eski paradigmanın çöküşü yeni pradigmanın üretilmemesindendir

Elif Orhan: Bir dil bir  kültürün ifade şekli olduğu söylenir….Halbuki yıllar yıllı başta devrimci örgütler olmak üzere tüm Kürt-Türk tarafı-aydınları  Zazaca- Dımılki’nin bir dil olmadığını kanatlamaya çalıştılar.. Bile bile bir dili yok saymak haksızlık-adaletsizlik olmalı, sizce neden bunu yapmak istediler, amaç nedir? Ya da çokça söylenen,  „bölünme korkusu mu”, böyle diyebilinir mi?

Selim Çürükkaya : Evet doğrudur, kuzeydeki Kürt örgütleri, zazaca nın bir dil olduğunu kabul ederlerse, Kürdistan’ ın bölüneceğine inanırlar. Çünkü kafalarındaki ulus teorisi öyle der. Ulus teorileri, bir ulusun bir dili olur der. Onların teorileri zazacadan daha önemlidir. Bundan dolayı zazacayı Kürtçenin bir lehçesi olarak kabul ederek, gerçeği teorimize uydurmak daha kolaydı bizim için. Ama gerçeğin yanında yer alarak teorinin kendisini yargılamak daha zordur. Ona cesaret etmiş olanları ben kutluyorum.

Elif Orhan: Siz konuştuğunuz ana dilinizi nasıl isimlendiriyor sunuz, yanı ana-baba-neneniz ne diyordu? Ayrıca  siz birey olarak ilk defa ne zaman „bu dilin Kürtçenin bir lehçesi” olmadığını, ya da olduğunu söylediniz?

Selim Çürükkaya: Benim hem anam hem de babam zazaca konuşurdu.. Yedi yaşıma kadar kendi köyümde kendi evimde zazaca konuştum. Kurmanci konuşan veya türkçe konuşan tek bir kişi görmedim.. Yedi yaşımda ilk okula başlayınca, bizim köyün öğretmeni Ali Vural’ ın başka bir dil konuştuğunu anladım. Çünkü konuştuğu dilin tek bir kelimesini dahi anlamıyordum. Kurmanci dili diye bir dilin olduğunu zanedersem 1969 da eski köyümüzü terk ederek yeni köye yerleştiğimizde komşumuz beritanlı Dengbej Ahmet ile karşılaştığımda fark ettim. Siyasi düşüncelere sahip olunca, bende çoğunluk gibi, zazacayı kürtçenin bir lehçesi olarak kabul ettim. Bu konuda bir araştırma dahi yapmadım. Stalinin yaptığı ulusal tanıma olduğu gibi uydum. 1991 de Cezaevinden tahliye olduktan sonra, bilhasa Avrupa’ ya geldiğim dönemde zazaca konusunda  bazı araştırmaların olduğunu, hatta zazaların ayrı bir halk olduğunu iddia edenlerin bulunduğunu duydum. Ulusal teorimiz bunları kabul etmeme müsaade etmiyordu. Bana göre bu tip düşünceler, ulusal birliği parçalamak için uyduruluyordu.

Neticede „sovyet sosyalizmi” çöktü, bu sosyalizmin kalıplarıyla yarattığımız örgütümüzde yapımıza, inançlarımza, ters olan  kalıplarımızı sorgulamaya başladım. Devrimler tarihini başka gözlerle yeniden okudum, dünyadaki inaçları, felsefeleri, dinleri daha yakından görme inceleme, yaşama olanaklarına kavuştum. Özellikle yakın köylüm Harun Turgut’ la zazaca konusunda  girdiğim tartışmalarda 1970 lerin ortalarında biz Kürt sorununu ileri sürdüğümüzde, Türk solunun bize karşı kullandığı  argumanları Harun Turgut’un zazaca kunusundaki görüşlerine karşı kullandığımı fark ettim. Ve bu durum beni araştırmaya sevk etti. Araştırmalarım sonucunda geleceğin toplumumuzun projesini „Güvercinide vurdular” adlı romanında yazdım. Zazaların, goranların, soranların, kurmancların fedaral bir ülkede mutlu olarak refah içinde yaşayabileceklerini gösterdim.

Elif Orhan: Kendinizi anadilinizde iyi ifade edip ve yazabiliyor musunuz, ayrıca bunun gelişmesi için bir çabanız var mı, ya da öneriniz?



Selim Çürükkaya : Zazacayı iyi biliyorum. Ama siyasi konuları iyi izah edemem. Zazaca diliyle mizahı türkçeden iyi yaparım, fıkra anlatmaya birebirdir zazaca. Zazaca yazabiliyorum. Bir roman yazma düşüncem var. Bakalım becerebilirmiyim!

 

Elif Orhan: Ben doğma- büyüme Dersimliyim..Benim doğduğum köyde istisnasız her kes Dersim de konuşulan iki dili bilirdi..Taa çocukluğumdan beri de bu iki dilin farklı olduğunu biliyorum..Ancak yıllar sonra böyle olmadığını idda edenler açıkçası bana gerçekçi gelmedi..Örgütlerin korkusuna bağladım..Siz bunu nasıl değerlendireceksiniz? „Simdi de bu korku vardır”desem, siz bana „abartıyor musunuz” diyecek misiniz?

Selim Çürükkaya : Ben bu güne kadar, Zazaca konuştuğum için bir kurmancın baskısına veya hakaretine maruz kalmış değilim. Zazcayı yasaklayan, bu konuda baskı ve zulüm yapan, bizi dilimizden dolayı horlayan Türk devletidir. Ama kurmanc arkadaşlarımız bize sürekli niye kürtçe konuşmuyorsunuz veya niye öğrenmiyorsunuz demişlerdir. Veya kurmanci bimediğimiz veya az bildiğimiz için bizi horlamışlardır. kendileri zazaca tek kelime dahi olsun bilmedikleri için türkçe konuşmak zorunda kaldığımızdan yahu ben türkçe konuşmam diyerek bizi asimile olmakla dahi suçlamışlardır. Ben inanıyorum ki her zaza birazda olsun kurmanci bilir. Ama siyasi kurmanc arkadaşların yüzde doksanı tek kelime zazaca bilmez, bilmediği için utanmaz, utanmadığı için de bizi kurmanci öğrenmeye zorlar.

Demez ki yahu bu adamın yada adamların, hanımların ana dili zazacadır, onlar    kurmanciyi biraz öğrendi, bende biraz zazaca öğreneyim diye düşünmez.

Çoğunluk dilini konuşuyor ya tenezül etmez ki senin dilinden tek kelimeyi öğrensin!.

Bu konuda çok samimi dostlarımdan iki örnek vermek istiyorum. Benim bayan bir avukatım vardı,, Bir Kürt ile evli idi. Avukat hanımın eşi Urfalı bir Kürt, Avukat hanım ise hanım karadenizli bir Türktü. Ve 30 yıldan beri evlidirler. Avukat hanım sağlam bir demokrattır ama kırk yıl içinde Kürt kocasından tek bir kelime olsun kurmanci öğrenmemiştir. Yine benim çok samimi dostlarımdan biri kurmanci dilinin ustası Laleş Kasodur. Ben ile Laleş Qaso 30 yıllık arkadaşız, bu güne kadar hiç bir gün olsun birbirimize kızmamışız, Laleş Qaso kurmanci diliyle pek çok kitap yazmıştır ama tek kelime olsun zazaca öğrenmek istememiştir.

Elif Orhan :Dersim’de „Kurmancı” „Dımılki-zone Dersimi, zone ma” diye söylenilirdi.. Ve ben Dersimde konuşulan dile „Zazaca” denildiğini  hic duymadım..Yıllar sonra „Zazaca” denildiğini duyduğumda tepkimde oldu..Zira nenem ve nenemin neneside dememişti.. Sizce Dersim dışında konuşulan „Zazaca” ve Dersimde konuşulan  Dımılki’nin arasında büyük bir fark var mı, ya da?

Selim Çürükkaya: Bu sorunun cevabını yukarıda verdim, senin ninen Palu’lu şafii zazaları  bildiğimiz nedenlerle sevmez, onlar kendilerine zaza derse nenen kendine başka bir kimlik bulur. Annen de Elazığ’ daki Fevzi Çakmak mahallesinde yaşıyorsa  ve yılda 1970 lerin ortasıysa, Palulu zazalar MHP li faşist, senin annende alevi ve CHP li olduğu için düşmalığını zazalara yöneltir, kendini onlardan ayrı görür.

Elif Orhan: Yok olmakla karşı karşıya olan bu dil için neler yapılabilinir, ya da yapılıyor mu, ya da „bırakalim da kaybolsun, ki ayrılık-gayrılık gibi bölünmeler „olmasın mı.?

 

Selim Çürükkya: Afrikada yok olmak üzere olan bazı diller vardır, bir kaç kişi tarafından konuşuluyor. Birleşmiş milletler ve bazı bilim adamları bu dillerin bile yok olmaması için çok büyük çabalar harcamaktadırlar. Zazacanın yok olmaması için yapılması gereken ne varsa elbette yapılmalıdır. Zazaca bilen ses sanatçıları, zazaca lawık söylemeli, yeni müzik türleri geliştirmeli, zazaca hikaye masal, destan, söylenceler kayıt altına alınmalı, zazaca enstitüler açılmalı, özellikle zazaca yazabilen aydınlar, zazaca öykü ve roman yazmaya başlamalıdırlar. Zazaca radyo ve televzyonlar yaygınlaşmalıdır. Ben zazaca destan roman türü bir eser yazmak için tasrı yapıyorum.

Elif Orhan: Sonuç olarak ne söyliyebilirsiniz?

Selim Çürükkaya: Sonuç olarak diyorum ki üzerinde yaşadığımız coğrafya çok dillerin, çok dinlerin çok kültürlerin çiçek açtığı bir coğrafyadır. Desimli bir adamın söylediği „kakıbo kakıbo kakıboyu” başka bir dille söyleyemezsin, palulu bir kadının söylediği „zarece”yi başka bir dille söyleyemezsin, Botanlı bir Kürdün „sevdaliye”si bir başkadır, Yezidi bir kürdün ezgisinin rengi değişiktir. Realite ne ise onu olduğu gibi kabul edelim,

Bir bahçade ne kadar çok çeşitli çiçekler varsa, o bahçe o kadar güzeldir. Teorilerimizle bahçelerimizi bozduğumuz, harebelere çevirdiğimiz, gülleri ayaklar altında ezdiğimiz yeter!.
Ben biraz Dersim’ im, akan Munzurum, hüzünlü Kutu Dersiyim, başı gök yüzüne değen jel dağıyım. Murat nehriyim ben, Munzurla kuacaklaşıp Fırat’a can veren, koye Şarıkım ben, ağarmış başıyla kimseye boyun eğmeyen, Zoğpayım, Tıunstım, paymergım, kırunım guazerekım ben. Bir yanım  Hitittir, bir yanım Guti, Karduktur bir yanım, Madım, Busım, Paratakenım, Strakhatım, Arizantım, Budım, Magım … Temmuz’ a tapmışım, „Enlil”den korkmuşum, cennetin tanrısı „An” a inanmışım, „Enki”nin suyunu ve toprağını sevmişim. „Inanna” nın etkisiyle aşık olmuşum. „Nanna” nın sayesinde ayı sevmişim. „Şamaş” la birlikte güneşlerde yanmışım. Zerduştun vaazlarını dinlemişim. Keşiş Yetro olup Musa’ya ilham olmuşum. Ve dayatmışım, dağları kendime mesken edinmişim, herkesi anlamaya çalışmışım ama kendimi kimseye anlatamamışım!

 

Elif Orhan: Zaman ayırdığınız ve katkı sunduğunuz için sağolunuz..Evet Dersim xizırı başta Dersim olmak üzere, dostlarını, kültürünü, dilini ve de sizler/bizleri korusun..

Selim Çürükkaya: Bende siz teşekür ediyorum. Ama Hızır Dersim’ in değildir bu konuyu size açıklamak istiyorum.. Xızır’ ın kendisi Yunanlıdır. Asıl adı Elias yani İlyas tır. Ama Dersim de değil Bingöl dağlarında Xızır olmuştur. Rivayete göre Mekedonyalı Büyük İskender, Araplara göre ise İskenderi zülkarneyn, Bingöl dağlarında hayat suyunun olduğunu ve onu içenin ölümsüzleşeceğini öğenmiş, askerleriyle o dağlara çıkmış, günler, haftalar ve aylarca aramış, bulamamış suyu. Askerleri yorgun ve hasta düşmüş, Elias yolunu şaşırmış, kaybetmiş arkadaşlarını, yürümüş, yürümüş, kimsleri bulamamış, karnı acıkmış, iki keklik vurmuş, tüylerini yolmuş, bulduğu birpınarda yıkamak istemiş, keklikleri suya batırınca, kanatlanmış pırrr diye uçmuşlar. Elias ebuhayat suynu bulduğunu anlamış, eğilmiş kana kan içmiş. Ve kendisi herkesi görürmüş ama kimse onu göremezmiş, Senin dediğin Xızır işte bu kişidir. Yunanlıdır ama senin nenen ona tapıyordur.

Ve yine derlerki Bingöl dağından çıkan bu Ebuhayat suyu, Xarçık suyuna karışır, Dersimin ortasından  akar ve „gole çetu” olarak adlandırılan yerde Munzur nehri ile kucaklaşır. Böyle der efsaneler

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu