Bay Muhalif

Korktuğumuz için kurku ekiyoruz

Kor­ku devletimizin yararınadır. Bunun için devletimiz bol bol korku üretiyor. Ve bu korkuyu aydınların yüreğine ekiyor. Ve aydınlar da halka korku satıyorlar. Korku alım satımıyla uğraşan aydınlar, düşünmekte zorluk çekiyorlar. Haksızlıklara karşı çıkmaktan ve korkudan korkuyorlar

Selim Çürükkaya / Korktuğumuz için korku ekiyoruz
Değerli muhalifler,
Bu hafta sizlere çok ilginç ve se­vindirici bir olayı anlatmak istiyorum.
Geçtiğimiz pazar­tesi günü Bingöl ilinde, askeri su deposunun bulunduğu mıntıkada, çocuklar top oynuyorlardı…  Bu arada  nöbetçi bir askerimiz top oynayan çocuklardan sıraya geçmeleri­ni istedi. Çocukların çoğu askerin emrine uyarak sıraya geçti.

Fakat biri emre uymadı ve, “Ben sıraya geç­mem!” dedi.
12 yaşındaki bir çocuğun askerimizin ve emirlerine karşı gelmesi kabul edilemez bu durumdu.
Bunun için Mehmetçiğimiz tüfeğini Murat Ardıç isim­li çocuğa yöneltti, gez göz arpacık derken çocuk cansız yere yuvarlandı.
Böylece devlete karşı gelmenin ne ol­duğunu çocuklar ve Bingöl halkı da öğrenmiş oldu.
Ne kadar sevindirici bir durum değil mi?
Çok sevindirici ta­bi çoook!
Sömürge ülkelerde böyle vakalar sık sık yaşanır.

As­kerimizin canı sıkılmıştır.
Canı birisini vurmak istemiş­tir.
Nöbet yerini terk edip yaşlı birisini  vurma yerine, hem nöbet yerini terk etmemiş, hem de 12 yaşında bir cocuğu vurmuştur.
Ve böylece günlük stresten de kurtul­muştur.
Hatti zatında  askerin emrine karşı gelen bu çocuğu vurma  işlemi anti- terör yasasına da uygundur!
Grup halinde oynayan çocuklar bir terör örgütünü oluşturacak sayıda oldukları gibi, silahsız oldukları halde silahlı  askerimize karşı gelme  cesaretini kendilerinde bulmuşlardır.

Buna karşı askerimiz tamamen yasalara uygun bir işlem yapmıştır.
Allah Bingöl’deki aydınlardan razı olsun.
Ne kadar iyi kalpli, ne kadar efendi, ne kadar sessiz, ne kadar vurdumduymazdırlar bu Bingöl’deki aydınlar!
Bunların yerinde başka aydınlar olsa, bu olayı devletimizin aley­hine çokça kullanırlardı.
Basın toplantıları yapar, resmi makamlara başvurur, olayı Meclis’e, uluslararası çeşitli kuruluşlara intikal ettirir, cenaze töreni yapar, bir daha böyle olayların olmaması için halk ayaklanma­sı dahil, her türlü yönteme baş vurur­lardı.
Bingöl’deki ay­dınlar akıllı adamlar­dır.

Biraz akıllıdır­lar, biraz da devleti­miz tarafından korkutulmuşlardır.
Kor­ku devletimizin yararınadır. Bunun için devletimiz bol bol korku üretiyor.
Ve bu korkuyu aydınların yüreğine ekiyor.
Ve aydınlar da halka korku satıyorlar.
Korku alım satımıyla uğraşan aydınlar, düşünmekte zorluk çekiyorlar. Haksızlıklara karşı çıkmaktan ve korkudan korkuyorlar.
Aydınlar bu haldeyken, öldürülen çocuğun ailesinin durumu daha iyidir.
Murat Ardıç öldürüldüğü gün Bingöl Va­lisi, Jandarma Komutanı.  Belediye Başkanı ve diğer il ileri gelenleriyle bir toplantı yapar.

Toplantıda sorun konuşulur.Daha doğrusu çocuğun öldürülmesini nasıl hasıraltı edeceklerini, olayın nasıl kamuoyuna açıklana­cağını, çocuğun ailesini nasıl ikna edeceklerini tartışır­lar.
Toplantı sona erince öldürülen Murat Ardıç’ın amcası İbrahim Bey toplantının yapıldığı odaya girer Valinin karşısında  el pençe durur, eğilip valimizin elini öpmek isterken;
“Vali bey, devletimiz, hükümetimiz sağ olsun, Allah devletimize hükümetimize zeval vermesin!” der.
Valimiz bu adamın devlet severliği karşısında şaşırıp kalır. Adamı dışarı yollayınca; odada oturanlara :
“Bu herif kimdir?” diye sormaktan kendini alıkoyamaz.

“Ölen çocuğun amcası “ yanıtını alır.
Bu adamın tavrı devletimizin gerçekten ne kadar halkın ruhuna nüfuz ettiğini gösmektedir.
Halk devletimize  karşı olsaydı, çocukları öldü­rüldüğün de devlet yet­kililerinin yakasına ya­pışır.
Arabalarını taşlar, yaşamlarını cehenneme çevirirdi.
Bizim devleti­miz korkutucu bir dev­let olduğundan, devlet tarafından yeğeni öldü­rülen kişi, gelir devlet yetkilisine,
“Devletin, hükümetin başı sağol­sun!.” der. Halkın durumu böyle olunca işlerimizi iyi yürür.

Tere yağından kıl çeker gibi.
Çocuğun öldürülmesinden dolayı dava bile açtırmadık.
Olaya kaza süsü verip kapattık.
Böyle olaylara alışığız zaten.
Nasıl olsa adam öldürmekle tavuk vurmak arasında pek bir fark yoktur burada.
Bingöl`de korku bey krallık yaptıkça, işlerimiz tıkırında olur.
Ama bazıları korku beyi öldürmek için fitne fesat peşindeler.
Amaçları bura insanlarının yüreklerine cesaret ekmektir.
Biz korku ekiyoruz, onlar cesaret!
Amansız bir yarış başlamıştır aramızda.

İki gün önce Genç mıntıkasında bir Jandarma Karakolumu­zu daha bastılar, yetkililerimizin yüreğine korku saldı­lar.
Buna karşı helikopter filolarımızı kaldırdık, dağ dağ gezdiriyor, köy köy korkutuyoruz.
Bin bir çeşit  korku ekmeye devam ediyoruz.
Bizdeki korku çeşitleri, buğday çeşitlerinden daha fazladır.
Öl­dürme korkusu, yaralama korkusu, gözaltına alınma kor­kusu, işkence görme korkusu, tecavüze uğrama korkusu, işten atılma korkusu, deşifre olma korkusu, toplum dışı bırakılma korkusu, korku korkusu!….
Bu korku çeşitlerini ekmek için çocuk öldürüyoruz.

Köylüleri gözaltına alıyoruz.
İşkence yapıyoruz, Heli­kopter filoları kaldırıyoruz, operasyonlar yaptırıyoruz.
Doğrusunu söyleyeyim, devletimiz korktuğu için Bin­göl de korku ekiyor ve korku ektikçe daha çok korkuyor
Bingöl’de insanların bir kısmı dünyanın bütün korku­larını sırtlayarak yaşıyorlar,
bir kısmi  korkunun tüccarlığını yapıyorlar, korkuya karşı savaşanlar da var.
Sonuçlar olarak Bingöl’de cesaret ekenlerin mücadelesi her alanda sürüyor

26 Mayıs 1991 tarihinde İstanbul da yayınlanan yeni ülke gazetesinde yayınlanmış

Bay Muhalif

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu