Makalelerim

Annem öldü

Selim çürükkaya / Bu gün 03.11. 2011 perşembe günü saat on biri yirmi geçe telefonum çaldı. Kaldırdım, yeğenimdi.“Merhaba Apo” dedi,“Merhaba Ferman” deyince, karşı taraftan: “nenem öldü” sesi geldi, hıçkırıklar boğazımı tıkadı, hiçbir şey diyemedim. Ölüm karşısında ne diyebilir ki  insan?

Evet annem öldü.  03.07.1927 Yılında doğmuştu. Seksen dört yıl yaşadı. Yaklaşık iki yıldan beri komda idi.
Bu yeryüzünde, bu güneşin altında çektiği acıları nasıl anlatsam bilemem ki!

Benim anam okurdu, ama yazar değildi. Ömrü boyunca hep Kuran -i kerimi okudu, ders verdi. Yedi erkek çocuk büyüttü. Sivri bir zekası vardı, asla lafın altında kalmazdı. Haksızlıklara karşı sessiz durmazdı. Suç işleyenin, hata yapanın yakasına yapışırdı.

 

Ben onun en büyük oğluydum. Beni 1978 yılında evlendirdiğinde çok sevinmişti. Bingöl‘ de bir apartman dairesinde kalıyordum o da benim eve gelmişti. Kaldığı ilk gece  aparmanımızınn yanıdaki bir ev otomatik sillahlarla taranmış, biz ışıkları söndürerek yere yatmıştık. Silah sesleri kesildikten bir müddet sonra ışıkları açtığımda annemin ranza altına grdiğini görünce, gülmekten yere düşmüştüm. Onu ranzanın altından çıkarınca; “ben sabah burayı terk ederim, senin her tarafın savaş ve çatışmadır” dedi.

 

Gerçekten sabah evimden ayrıldı, köyüne gitti. Artık terk etmiştim anamı. Aranıyordum, iki yıl sonra Diyarbakır da tutuklandım. Beni  ve eşimi ancak demir parmaklıların arasında görebildi. Tutklanmamızı hazmedemiyordu. Ama biliyordu neden tutuklandığımızı ona günler geceler boyunca anlatmıştım. Zaten zazaca dışındaki dilleri tek kelime olsun bilmezdi. 12 Eylül öncesi ziyaretime geldiğinde kendisiyle zazaca konuşabiliyordum. Bir gün kendisine propağanda yapıyordum, aramızda parmaklıklar vardı. „Anne bunlar bize zulüm yapıyorlar,  bizleri tutuklayıp hapishanelere atıyorlar, toprağımızı elimizden almışlar, hepinizi esir konumuna getirmişler“ dedim. Beni dinleyen annem: „Diğerleri doğru, ama topraklarımızın elimizden alındığı yalandır. İşte kocaman tarlalarımız orada duruyor, Su kanalı yanlarından akıyor. herkes tarlasını ekiyor,  bizimkiler orada bomboş duruyor“ dedi.

 

Bizim tutuklanmamız ona çok acı gelmişti, kaldıramıyordu, „Oğlum kimseleri öldürmemşsin, yaralamamışsın, hele senin hanımın bir kadındır, o da kimseye bir zarar vermemişitir, neden sizi tutuklamışlar? Ben kabul edemiyorum” diyordu. Ardından: “Korkarım ki şeyx Said efendi gibi sizi assınlar, cenazelerinizi bile bizden saklasınlar” deyip korkusunu dile getiriyordu.

 

Tabi annemi rahat bırakmadılar. Benden dolayı benimle aynı ismi taşıyan babamı ikide bir „selim“ dir diye göz altına aldılar, dipçiklerle dövdüler. Öğretmenlik yapan kardeşimi gözaltına aldılar, köy köy süründürdüler. Elazığ Fırat üniversitesinde okuyan kardeşim Ömer okulu terk edip dağa çıkınca, annem bir daha sarsıldı. Ardından adana ticari ilimler akademisini bitirip Adana’ da çaılışan kardeşim Hasan’ın evinin polis tarafından basılması, Hasan’ ın aranır duruma düşmesi onu dahada sarstı.

Adan tıp fakültesinde okuyan kardeşim Sait’in de dağlara çıkmasıyla anamın dünyasının yarısı hapishane, yarısı dağ oldu. Bir gözü hapishanalerde, diğer gözü dağlardaydı. Babamla telvizyon mahkumu olmuşlardı. Haber dinlerlerdi televizyonlardan. Ve annem hepimizin elbiselerini bir odaya toplamıştı, asmıştı kadropa, ayakkabılarımızı yanına koymuştu. Her gün gider elbiselerimizle konuşur olmuştu.

 

Gelininin Diyarbakır cezaevinde ölüm orcunda öldüğünü duydu önce. Bingöl’de marangozda tabut yaptırdılar, alıp öyle gittiler Diyarbakır‘ a. Ardından haberin yalan olduğu anlaşılınca,  rahat nefes aldı.

Ama Oğlu Hasan‘ ın 1992 Kasım ayında ölüm haberini alınca yıkıldı. Bingöl’ün Sivan mıntıkısın da vurulmuştu oğlu. Bir çukura gömmüşlerdi, cenazesi köye getirilip gömülünce, artık o her gün mezarının başında kuran okurdu.  Ağlamazdı oğlu için, çünkü ağlarsa, oğlunun öbür dünyada eziyet göreceğine inanırdı. Aradan  fazla yıl geç medi, oğlu Ömer de Dersim dağlarında vuruldu. Onuda Kardeşi Hasan’ın yanına gömdüler. İki mermer mezar yanyanaydı ve bu mezarların başında Kuran okuyup bedua eden bir kadın vardı hep. İşte o benim annemdi.

 

Anne,  sen öldün gittin, işte bak senin cenazene bile gelemiyorum, iki yıldır komadaydın, seni ziyeret edemedim, alıp doktora götüremedim, anne, yine iddia ediyorum: Biz esiriz anne, topraklarıız elimizden alınmış, ölülerimizi bile gömmeye gidemiyoruz. Ruslar, ingilizler Fransızlar bile topraklarımızı elimizden alsalardı bize bu muameleyi reava görmezlerdi anne. İşte beni acıtan bu, Bize bu yasakları koyanlar Kendilerine müslüman diyorlar.  Bizim hiç bir suçumuz yok anne biz sade ve sadece ülkemiz de suç işleyen zorbalara zalimlere diktatörlere ve allahsızlara karşı koyduk. Anne rahat uyu, gittin acılardan, dertlerden, elemlerden, kederlerden kurtuldun. Bizleri affet!

aytenhasan93@hotmail.com

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu