Makalelerim

Birbirinin Devamı Süreçler

AKP Öcalan’ı bekleme, büyük bir ihtimalle hazırlama sürecine aldı. Öyle ya Ergenekoncular kullanırken, kullanılan literatürle Öcalan kullanılamazdı.

Selim Çürükkaya / Süreç, bundan bir hafta önce İmralı adasında tutuklu bulunan Abdullah Öcalan’ı ziyaret eden üç BDP milletvekilinin gidişiyle başladı. Bu süreç başlarken,bundan önceki başka bir süreç sona ermişti. Zira Milli İstihbarat Teşkilatı ile Abdullah Öcalan yaklaşık beş ay önce yeni bir süreci başlatmış, yol haritası belirlemiş ve milletvekilleri bu yüzden adaya çağrılmıştı. MİT ile Öcalan görüşmelerinden önce bir çatışma süreci zaten vardı.

Ondan Öncede Ergenekon Öcalan süreci olmuş, bitmişti.Daha önce Şam’daki Öcalan ile Ergenekon süreci vardı. Bütün bu süreçler birbirine bağlıdır ve birbirlerinin devamıdır.

Biri anlaşılmadan diğeri anlaşılamaz. Şam süreci Öcalan’ın İmralı’ ya dönmesi ile noktalandı. Başlayan yeni süreç PKK yi amaçsızlaştırmak, Türkiye devletinin bütün resmi tezlerini Öcalan’a savundurtmak, Kürt tarihi, geçmiş mücadeleleri, Kürt kahramanlarını, önderlerini karalatmak, silahlı Kürt gerillaları Güney Kürdistan’a göndererek, orada Kürdün Kürt ile savaşını derinleştirerek, Türk ordusunu güney Kürdistan’a çektirmek ve ilhakı gerçekleştirmekti.

Amerika’ nın Irak’a müdahalesi ile planları bozulan Türk ordusu, Öcalan aracılığıyla Güney Kürdistan’a yolladığı gerillaların tekrar dönebileceğine dair Öcalan’ı devreye soktu. Zira iktidara gelmek isteyen AK parti ile iktidar olan Ergenekon arasında çatışma boy vermişti. 2004 Mayıs ayında İmralı da Ergenekon Kameraların altında çatışma avukatlara emri verildi ve aynı avukatlar Qandil’ de yapılan PKK kongresine katılarak savaş kararı aldırttılar.

Bu süreç, Ergenekoncu generallerin İmralı’da ki subay ve üst rütbelilerin tutuklanması, Öcalan’ın adalet bakanlığının denetimine alınmasıyla noktalandı. Ada üzerinde egemen olan MİT’e sığınan Öcalan, Oslo’ da yapılmamış, ama kamuoyuna “Oslo süreci” olarak yutturulan görüşmelerle, Kürtler’e hiçbir hak verilmeden, dağdakiler teslim alınmak istendi, ama başarılamayınca, süreç kesildi.

Kürdistan dağlarında savaş kızıştı, Qandil ile İran barıştı, Suriye rejimine karşı isyan gelişti, Suriye İrak ve iran rejimleri bir cephe gibi hareket etmeye başladı, Türkiye, Suriye Kürt’lerinin bir statü elde etmesinden korktuğu için savaşa resmen taraf oldu. Bu durum Qandil’i Suriye iran ve İrak rejimlerine yaklaştırdı. Böylece İmralı’ daki Öcalan, AK parti cephesinde, Qandil ise karşı cephede kalmıştı.

AKP Öcalan’ı bekleme, büyük bir ihtimalle hazırlama sürecine aldı. Öyle ya Ergenekoncular kullanırken, kullanılan literatürle Öcalan kullanılamazdı. O dönem sürekli orduyu överdi, Kemalizmi yüceltirdi, Ergenekonculara destek olurdu ,Akp ye ise saldırırdı.

Önce bu dilini ve mantığını değiştirmesi lazımdı. Yıllarca içerde idi, Ergenekoncuların kendisine verdiği bilgilerle beslenmişti. Ergenekoncuların yerini MİT alınca, efendiler değişmişti. Yeni efendiler Kemalist de değildi, orducu da. Artık kuvayi milliyecilik sökmezdi, AK parti düşmanlığı da yapılamazdı.

MİT in verdiği bilgilerle beslenen Öcalan, hızla ortama ayak uydurdu, bu konuda mahirdi, 1979 larda Suriye’ye gittiğinde, oradaki rejimin alevi olduğunu fark edince, ortama uymak için Abdullah olan adını değişerek “Ali” adını aldı. Eşinin Kesire olan adını hemen değiştirerek “Fatma” adını verdi. Kardeşi Osman’ın adını “Hasan Hüseyin” olarak değişti.

İmralı’ya dönünce, oradaki subayların Kemalist olduklarını fark eder etmez çok hızlı bir çark etti. Bekaa vadisindeyken binlerce Kürt gencini “Kemalist kişiliklidir” gerekçesi ile kurşuna dizdirmesine rağmen, hızlı bir Kemalist oldu, bunu öylesine aşırı yaptık ki; Türkiye’deki fanatik Kemalistleri bile yeterince Kemalist değildirler diye eleştirdi.

AKP Kemalist Ergenekonculara karşı zaferi kazandı ve Öcalan AKP nin elinde kaldı. Hızla kendisini değiştirmeliydi…MİT ile olan görüşmelerinde büyük bir ihtimalle ne kadar dini bütün olduğunu uzun uzun anlatmış, hata köylerindeki imamın “Abdullah ilerde uçacak” dediğini söylemiştir. AKP onu kullanmaya hazırlarken, kendi tabanında itibarı olan kişilere bazı açıklamalar da yaptırdılar. Bu günkü  AK Parti tabanında saygın, 1976 larda Öcalan’ ın  iki nurcu arkadaşının söyledikleri günlerce manşetlere çıktı.“Abdullah dini bütün bir gençti, beş vakit namazını camide kılardı, biz onu nur cemaatine götürseydik bu gün orada olmazdı” dediler.

Bu sözler boşuna sarf edilmemişti. AKP’ nin tabanı muhafazakardı. Bu tabana Öcalan aslında dini bütün bir gençti, kur an okur, oruç tutar, camiye gider, namaz kılardı. Bir zamanlar bu fani dünyanın bazı sapık ideolojilerine kapılan genç, yoldan çıkmış, sonunda hak yolu görerek hidayete ermiştir, denildi, dini bütün muhafazakar kesim,  ulvi din islamda tövbe kapısının her daim açık olduğunu bilirdi…

Bu yüzden Öcalan’ın “dönmesinden” hoşnut olur, en azından sessiz kalırdı. AKP nin tabanını ikna etmek pek zor değildi. Ama Öcalan’ın tabanını ikna etmekte bir sıkıntı vardı. Zira on yıl boyunca sabah akşam AKP düşmanlığı ile zehirlenen tabana, birden bire AKP dosttur demek veya Kürt sorununu ancak AKP çözer söylemini dayatmak kamyonla da demeyeyim, tırla “u” gibi bir virajı yüzeli kilometre hızla dönmek gibi bir şeydir. 

Taban dört dörtlük AKP düşmanı, lider ise dört dötlük AKP güdümlü.
Gelde işin içinden çık!
AKP li yetkililer Ergenekon’dan kendilerine sığınan Öcalan’ın bu kadar hızla değişeceğine hayatta inanmazlardı.
Gördüler, tanıdılar ve inandılar. 
Öcalan çantada keklikti. 
İki yıldan beri Hükümet bu durumu biliyordu. 
Başbakan Erdoğan’ın böyle pervasız konuşması, BDP den hiç kimseyi muhatap almaması, hatta Kürt sorunu diye bir sorun yoktur demesi, açlık grevine girenleri ciddiye almaması, Apo’ya tapanlarla dalga geçer gibi konuşması bundandır. 

Başka bir yazımda dediğim gibi “Apocuların Allahı, Erdoğan’ın kuluydu.” Kulun, kullarını kim adam yerine koyar ki bu çağda?

Vaziyet böyle iken AKP yetkilileri açıklama yaptılar, dediler ki; MİT İmralı ile görüşüyor, yeni bir süreç başlayacaktır. Bu sürece önce İmralı süreci dediler, ardından PKK yi silahsızlandırma süreci olarak adlandırdılar. Öcalan tapıcıları ise sürece, barış süreci demeyi uygun gördüler. Çünkü çok büyük suçlar ancak barış gibi kutsal bir örtüyle örtülebilir diye düşünüyorlar.

Örgüt içinde barıştan söz eden, silahlı mücadele zamanını doldurmuş, başka mücadele yöntemlerini ön plana çıkaralım diyen herkesi öldüren veya hain olarak damgalatanların kendileri bu kez “barış” istiyorlar! 

İstemesine istiyorlar da, kitlelere aşıladıkları AKP düşmanlığı ne olacak? 
Sorun bu.
Öcalan MİT tarafında tamamen hazırlanmış görünüyor, şimdi sorun Öcalan aracılığıyla BDP yi, Qandil’i ve Avrupa örgütünü ikna etmek, ardından bunlar aracılığıyla kitleyi ve irili ufaklı bütün Kürt örgütlerini sürece katmaktır.
BDP lilerin İmralı’ya yollanmasının ve Öcalan ile görüştürülmesinin nedeni budur. Adadan dönen BDP lilere, MİT tarafından Öcalan’a hazırlatılan yol haritası verilmedi, bir gün sonra Ankara da kendilerine MİT tarafından teslim edildi. Bu yol haritası Hem Türk halkından hem de Kürt halkından hala gizleniyor. Her şey bu planın içinde, ama kimseler bunun üzerine tek bir kelime olsun konuşmuyor.

 Dikkatlerimizi başka taraflara çekmek için Öcalan’ın İmralı adasında Milletvekilleri ile yaptığı ve hiçbir bağlayıcılığı olmayan “geyik sohbetini” gündem yaptılar, alın bunu tartışın dediler.

Bunu da birkaç amaç için yaptılar. Birincisi Öcalan’ın tabanı hazırlanmadan yol planının kamuoyu tarafından bilinmesini istemiyorlar, ikincisi sohbeti yayınlatarak Öcalan’ın karizmasının fazla çizilmesinin kendileri icin zarali odugunu biliyorlar. Bunun için Öcalan’a “Fetullah Gülen CİA nın kontrolündedir” dedirttiler, Mehmet Metiner’in ayağına vurdurttular, “barış kabul edilmedi ise eli bin kişi ile savaş başlatırız” dedirtip ne kadar büyük direnişçi olduğunu gösterrerek yüzüne bir maske gecirmeye çalıştılar!

Ne demişti başbakan yardımcısı Bülent  Arınç?“Abdullah Öcalan çok önemli bir aktördür, biz onun örgüt üzerindeki etkisinin artırılması için elimizden gelen çabaları harcıyoruz.”

Gelelim şimdi Öcalan’ın Qandil, Avrupa ve BDP ye yolladığı yol haritasına, her ne kadar bu harita üzerine henüz bir tartışma yoksa da, içeriği aşağı yukarı bellidir. MİT Öcalan dan:

 1-  AKP nin hazırlamakta olduğu, ama Meclis anayasa komisyonundan geçme ihtimali çok zayıf olan başkanlık sistemini getirmek isteyen anayasaya BDP den destek istemiştir. Öcalan başım gözüm üzerine demiştir.

2- AKP en azından seçimlere kadar bir çatışmasızlık ortamı istiyor. Bunun için MİT Öcalan’dan silahlı güçleri Güney Kürdistan’a yolla demiştir, Öcalan emre amade olmuştur. Silahlı çatışmaları tamamen sona erdirme, tam olarak bir barış ortamını sağlama durumu söz konusu değildir, Öcalan a bağlı silahlı güçlerin bir yerlerde muhafaza edilmesi, gerekli olduğu zaman kullanılması düşünülmüştür. Çünkü orta doğuda henüz nelerin olacağı tam olarak belli değildir. Çünkü, denetim altına alınıp kullanılacak bir PKK, tasfiye edilerek Kürt siyasetinin önünü açan bir PKK den daha iyidir.

3 – Suriye Kürdistan’ındaki Kürtler gidici olan rejimin işgalindeki Kürt şehirlerini ele geçirerek Kürtler için bir statü elde etmek istiyor. Türkiye devleti ise bu durumdan çok korkuyor. Ona göre Suriye Kürtleri de bir statü elde ederse, kendi Kürtlerini statüsüz tutması zorlaşır. Bundan dolayı MİT Öcalan’ı devreye sokarak üniter devletin bozulmamasını sağlamaya çalışıyor.

 AKP Öcalan’ı kullanarak bu üç ana amacına ulaşmak istiyor. 

Peki bunun karşılığında Kürtlere ne verecek?

Apo’ nun Kürtleri bir şey istemiyor ki?

On yıldan beri koro halinde tekrarlamıyorlar mı?
Biz ayrı bayrak istemiyoruz!
Biz misaki milli sınırlarının bozulmasını istemiyoruz.
Biz ayrı devlet istemiyoruz!
Biz resmi dilin türkçe olmasını istiyoruz!
Biz cumhuriyetin temel ilkelerinin ve sembollerinin korunmasından yanayız.

Allah razı olsun Apo’ nun Kürtleri  bir şey istememsine rağmen AKP yine de Kürtlere bir şeyler vermek istiyor, daha önce tutukladığı bazı Kürtleri yargı paketleri ile serbest bırakıyor, kendisi istememsine rağmen hücrelerdeki Öcalan’a hem de ince ekran televizyon bile verdi. Daha ne yapsın? İlerde bakarsın bir mini af dahi çıkardı!

 Geriye ne kaldı? 

Bir ara demokratik özerklik istiyorlardı. Hata ilan bile ettiler!
Bu yeni süreç başlamadan, Öcalan bu konuda ilginç bir açıklama yaptı, kimsenin gıkı bile çıkmadı: “Ben demokratik özerkliği dayatmak için değil, tartışmaları için ortaya atmıştım” yani açıkçası, ben kitleleri oyalamak için ellerine bir oyuncak vermiştim, zaten onunla oynarlarken on bin kişi tutuklanmış, yüzlerce kişi ölmüştü,  şimdi geri alıyorum der gibiydi.

 Gerisi yeni anayasada var… “Demokratik anayasa” da “demokrasi” var ama“Kürt yoktur”. Bu demektir ki; Kürlerin varlığı bu yeni anayasa ile de “inkâr” edilecek, yanı Kürt yine “illegal” kalacak, “yasal” olmayacaktır. “Yasal” olmayınca “illegal”mücadele vermek zorunda kalacaktır.

Hal böyle olunca, ne yapmak gerekiyor? Sürece destek mi köstek mi olmak gerekiyor? PKK amaçsızlaşmıştır. İnsan öldürmesi, kan dökmesi hem günahtır hem ayıptır, hem de insanlık dışıdır.

Mademki Onların büyük önderleri artık savaşı gerekli görmüyor, Kongrelerini Qandil de toplasınlar, Türkiye ye karşı silahlı savaşıma son verdik desinler ve bütün silahlı Güçleri ile Suriye Kürdistan’ına gitsinler, burada Kürt federasyonunun oluşması için mücadele etsinler ve orada iktidara gelerek bir yönetim kursunlar.

 Cemil Bayık federasyon başkanı, Karayılan Genel Kurmay Başkanı, Haydar Kaytan İç işleri bakanı, Duran Kalkan hapishaneler genel Müdürü, Bizim Karasu da yerel Meclisin başkanı olsun. Türkiye’ ye de çağrı yapsınlar, biz Kürtler ve Türkler kardeşiz, kardeşlerinize destek olun, burada bir devlet kuruyoruz, komşu ve müttefik oluruz desinler.

Belki de Türkiye ses çıkarmaz, hem Qandil’ dekiler için gidecekleri bir yer bulmuş olur, hem de Yalınız Türkiye Kürdistan’ını değil, Suriye Kürdistan’ını da denetim altına almanın yolu açılır. Tabi eğer Qandil’den inip Suriye’deki federasyonun başına geçenler kafayı değiştirip çok partili bir sistem kurarlarsa kurtulan iki Kürdistan paçası Kuzey batı Kürdistan’a örnek olur ve Türkiye’deki inkârcı rejim için bir tehlike yaratır. Ama bana göre rejimin korkmasına gerek yoktur, Cemil Bayık’ın başkan, Duran Kalkan’ın hapishane genel müdürü, Ali Haydar Kaytan’ın da İç işleri bakanı olduğu bir rejimin Kürtleri, en fazla bir yıl dayanırlar, Türkiye’deki rejim faşist dahi olsa, “gel beni kurtar” diye imdat isterler!.

 Diğer Kürt örgütlerinin bu süreç karşısındaki tavırları da dikkat çekicidir. Bir kısmı sürece destek veriyor diğerleri ise sessiz duruyor. Süreç dediğimiz hükümetin açık olarak deklere ettiği gibi PKK’yi  Misaki milli sınırlarının dışına çıkarma sürecidir. AKP Öcalan aracılığı ile buna yapacaksa yapsın. Kürt hareketleri yapılanın bu olduğunu söylesinler.Barış yapılıyor, silahlı çatışmalar sona eriyor, Kürt sorunu çözülüyor deyip halkı kandırmasınlar.

AKP Öcalan’ı kullanarak Silahlı Gerillaları güney Kürdistan’ a yolluyor en azından seçimlere kadar çatışma çıkmayacak, kimse ölmeyecek buda iyidir deseler ve Öcalan ile örgütünü bu arada da teşhir etseler bu halkın yararına bir iş yapmış olurlar. Ama barış oluyor, Kürt sorunu çözülüyor deyip bundan dolayı destek veriyoruz deseler, kendileri de sahtekardır ve önemli virajlarda Öcalan’ın yüzünden düşen maskeleri kendiler tekrar takıyorlar demektir.

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu