Makalelerim

Yazmaya Devam

Suriye rejimine karşı gelişen isyan, ortadoğuda hatta dünyada bir cepheleşme yarattı. Suriye rejimi, İrak taki Maliki rejimi, İran rejimi, Türkiye deki Kemalistler, orducular ve bir kısım solcular aynı cephede yer alıyor. Bu cephenin arka bahçesi Rusya ve Çin’ dir.

Selim Çürükkaya  / Sabahın erken saatlerinde kalktım. Çünkü 12 Eylül sabahıydı. Bu gün bir makale yazmalıyım diye düşündüm. Zira gece uyumadan önce, makalenin konusu üzerinde kafa yordum. Uzun bir süreden beri yazamıyordum. Son makalemin tarihine baktım; 1 Temmuz 2012 dir. Bir yazar için 2 ay  12 gün yazmamanın ne menem bir şey olduğunu ancak bilenler bilir dedim. Yazamamamın o kadar çok sebepleri var ki;  umarım bir gün yazarım, hayatım boyunca böylesi  bazı dönemleri atlamışım, bunu da bu makale ile atlatmaya çalışıyorum. Yazamama  felci geçirdiğim gibi, dünyayı, Kürdistanı,  Ortadoğu ve Türkiye yi yeterince izleyemedim. Ama yinede olan bitenleri yorumlayacak kadar bilgiye sahip olmayı başardım.

1 – Önce 12 Eylül üzerinde kısaca durmak istiyorum. 12 Eylül ü yapanlar, Kürtlerin uyanışından çok korkuyorlardı. Bu korkularını gidermek, Kürtleri ebediyete kadar susturmak için Diyarbakır cezaevi diye bir yer hazırladılar. Kuzey Kürdistan da “uyanmış”  zannetikleri  Kürtlerin büyük bir bölümünü yakalayıp bu cezaevine koydular. Oysa “uyanmış” zannetikleri Kürtlerin içinde çok az uyanık vardı. Diğerleri henüz 80 yıllık derin bir uykudaydı. Uyanmış olan Kürtler, diğerlerini askeri cuntaya karşı direnişe davet ettiler. Derin uykuda olanlar, onların seslerini bile duyamadılar veya duymak bile istemediler. Darbeyi yapan ordu, derin uykuda olan Kürtlere öylesine bir zulüm ve barbarlık yaptı ki, herkesi derin uykusundan uyandırdı, uyanan herkes, uyutulmadan önce nelerin olduğunu da anladı, 80 yıllık bu uykunun nedenlerini de ve kitlesel olarak daha önce “uyanmış” ların safında yer aldı.
Darbe dönemi sona erdi, sivil hükümetler iş başına geldi, ama darbecilerin mantığı, yolları yöntemleri kaldı, onlar kuzey Kürdistan’ın tümünü  Diyarbakır cezaevine çevirdiler, uyanmamış Kürde baskı ve zulüm yaparak uyandırmaya başladılar… Anlaşılan AKP hükümeti ayni minval üzere devam edecek, zulüm yapma, bastırma, katl etme dışında kafaları vicdanları bir işe el vermeyecektir.. Bu yöntemle “derin uykuda” olan Kürtleri uyandırıyor, uyanan kürt tarihin sahnesine fırlıyor. Birlik oluşturup birbirlerine sarılıyor. Ünlü yazar Yaşar Kemal boşu boşuna Türk devletine şöyle dememişti: “Zulmün artsın ki sonun gelsin!”
2 – 12 Eylül hakkında ki görüşümü böyle izah ettikten sonra, Suriye Kürdistan’ında olan bitenlerle ilgili görüşlerimi kısaca aktarmayı yararlı buluyorum. Arap baharı mı, Arap fırtınası mı desem, Tunus tan esti, bütün kıtayı dolaştı, Arap ülkelerinde yıkılamaz sanılan diktatörleri art  arda yıktı. Diktatörleri yakan yıkan  kavurucu çöl fırtınası geldi, Suriye kapılarına dayandı. Rejimin altında inim inim inleyen halklar, diktatöre karşı esen bu fırtınayı kendileri için bahar esintisi olarak değerlendirdi ve sokağa çıktı, ama sokakta ölüm vardı ve ölüme karşı direnmeye başladılar.
Arap dünyasında ve Ortadoğu da oluşan sütatüko, birinci dünya savaşından sonra batılı emperyal güçler tarafından oluşturuldu ve bu güne kadar korundu. Cetvellerle çizilmiş sınırların çevrelediği her ülkede, bir Firavun, bir Neron iktidarda idi, bunların tümü batılı güçler ile ilişki halindeydi. Sayabileceğimiz pek çok nedenlerden dolayı Arap dünyasında ve Afrika dünyasında yaşayan diktatörlerin miadı doldu, bunları devirecek “iç” ve “dış” güçler harekete geçti ve diktatörleri  devirdiler.
Şimdi sıra Suriye rejimindedir . Suriye rejimi statükoyu temsil ediyor “İç” ve “dış” güçler ise bu köhnemiş statükoyu değiştirmek isteğindedir. Suriye Kürdistanın da ki Kürt halkı 90 Yıllık statukoda korkunç bir durumu yaşadı. Kimliği yok sayıldı, toprakları elinden alındı, “var” ile “yok” arasında bir nesne idi. Statüko onun için bir cehennem idi. Şimdi bu statüko parçalanıyor. “iç” ve “dış” güçler statükoyu parçalıyor. Kürtlerin fazla seçeneği yok; ya statükonun değişmesine yana olacaklar, ya da statukoyu sürdürenlerle birlik olacaklar.
Statkoda Kürtler için bir gelecek olmadığından dolayı, Suriye Kürdistanın da yaşayan Kürtler, ABD Saddam Hüseyin rejimine müdahale ettiğinde, KDP ve YNK nin izlediği siyasetin bir benzerini izleyerek Suriye Kürdistanın da en azından federasyon istemelidirler. Bunun için bütün Kürt örgütlerinin  birlikte hareket etmeleri, iç ve dış itifaklarını federasyon stratejisine göre yapmalıdırlar. Kürtlerin federasyon kurmalarına yana olan ülkeleri dost, buna karşı olanları ise, mücadele edilmesi gerekenler katagorisine konulmalıdırlar.
Kürtler  veya Kürtleri temsil eden örgütler, böyle yapmazda Suriye rejiminin bir versiyonu gibi hareket ederlerse, yıkılan rejimin pastasından Kürtlerin yararlanması çok zordur.
Suriye rejimine karşı gelişen isyan, ortadoğuda hatta dünyada bir cepheleşme yarattı. Suriye rejimi, Irak taki Maliki rejimi, İran rejimi, Türkiye deki Kemalistler, orducular ve bir kısım solcular aynı cephede yer alıyor. Bu cephenin arka bahçesi Rusya ve Çin’ dir.
İkinci cephe, Suriye’ deki Müslüman kesim, rejimin diğer muhalifleri, rak daki Sunniler, Güney Kürdistan yönetimi, Türkiye deki AKP hükümeti, Katar, Suudi Arabistan, Arap ülkelerinde ve Afrika da değişime yana olan Güçler, Avrupa  ve Amerika…
3 -“Qandil dağı” Ortadoğuda ki politikada bir figürdür artık. Çünkü bazı güçler, politika saptarken orayı es geçemezler. Suriye de kriz derinleşirken, bir güç devreye girdi, İran ile Qandil arasında yaşanan askeri çatışmaları durdurdu. Qandil, Öcalan ile AKP rejiminin Kürtlere Kürtçe seçmeli ders hakkı ve belediyelere özerklik  tanıması  önerisini beğenmedi, Cemil Bayık önderliğimizi kandırmaya çalışıyorlar diyerek AKP ve Öcalan cephesine karşı tavır koydu. Bundan sonra “Qandil” Suriye ve İran rejiminin cephesinde gözüktü. Böyle bir pozisyon Kürt halkının yararına değildir. AKP nin Kürt halkına karşı olan tavrından dolayı, ortadoğuda oluşan statükocu cephede yer almak hiç doğru değildir.
 4- AKP hükümeti, gerçekten Kürt düşmanı bir politikanın sahibi olduğu artık anlaşılmaktadır. Bunu Suriye Kürtlerine karşı takip ettiği politikada tam olarak açığa çıktı. Geçenlerde Almanya da oturan Suriye Kürdistanın dan Almanyaya göç etmiş bir doktorla sohbet ettim. Bana Türkiye’ nın Antalya da düzenlediği ve Suriye muhalefetinin katıldığı toplantıda kendisinin de olduğunu söyledikten sonra, Türk tarafının bu toplantıda muhalefetten tek isteğinin Suriye Kürtlerine bir statü tanınmaması karşısında muhalefete destek vereceklerini söylediler ve biz bu tavrı görünce toplantıyı terk ettik dedi. Düşünebiliyor musunuz! Türkiye hükümeti her yerde Kürtlerle Türklerin kardeş olduğunu söylüyor, bin yıldır birlikte olmuşuz, birbirimize kız vermişiz, aynı kentlerde yan yana komşuyuz, et ile tırnak gibiyiz, Çanakale’de, bilmem nerede yan yana ölmüşüz diyor, Ama Suriye ye karşı dış politikasının ortasına Kürtlere hiçbir ulusal hak verilmemesi koşulunu koyuyor.
Bu mudur kardeşlik?
Benim kardeşim, hiçbir hak elde etmesin, benim kardeşim esir kalmaya devam etsin diyen bir kardeş olabilir mi? Eskiden, yani Saddam Hüseyin devrilirken yine aynen böyle yaptılar, Irak Kürtlerine ulusal bir statü verilmesin, Kerkük petrollerinden Kürtler faydalanmasın, yoksa biz savaş açarız dediler. Artık bu kardeşliği varın siz sorgulayın.
5 – Yazmadığım süre zarfında Kuzey Kürdistan da  yeni denilebilecek bazı gelişmeler oldu. Gerçi eylemlerin, baskınların olması yeni değildir. Ama eylemlerin niteliği ve kapsamında bir değişiklik vardır. Zannedersem en önemli değişiklik, gerillanın Türk ordusuna karşı kullandığı yeni silahlardır. Eskiden Türk helikopterleri, tank ve zırhlı araçları, istedikleri yere kadar gider, bombalar, geri dönerlerdi. Bu durumda bir değişiklik oldu. Artık istedikleri yere gidip dağlam dönemiyorlar. Yine eskiden Kürt gerillalar, Sam füzesi bulur, mermiyi bulamazdı, mermiyi bulur füzeyi bulamazdı, bazen hem mermi hem füzeyi bulur, fakat füzeyi hedefe kilitlemeyi ayarlayan makinayı bulamazdı, herhalde şimdi  üçünü  de bulmuş durumdadır. Türk helikopteri uçamayınca, tankı gidemeyince, Türk askeri karakola mahkum olur, kırsal alan gerillaya kalır. AKP baskıcı ve zulümcü politikasından dolayı Diyarbakırdan Hakkariye kadar ki coğrafyada  hızla Kürtlerden kopuyor. Bu boşluğu ise Qandil’in tek parti, tek lider, otoriter, totaliter  zihniyeti tarafından dolduruluyor.  Diyarbakır zindanı

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu