Dizi Yazılar

Susmak Ölmektir 25

Son bir kez havalandırmada Hamili’ye: ‚Bu ilişkiyi keselim, yıpratıcı oluyor, eskiden daha seviyorduk birbirimizi,’ dedim. Yine tepkilendi, ardından düzeltmeye çalıştım. Fakat Hamili’ de şunu yaratmak istiyordum, kendisi karar versin, kendisi desin ‚bu iş olmaz!’ Ona bunu dedirtmek istiyordum.

Selim Çürükkaya / Dışarıdan, Yani PKK den kendisine gelen notu, komitedeki arkadaşlarına vermediği, notu yırtıp tuvalete attığı için Hamili Yıldırım’dan  öz eleştiri istenir. Hamili ise bunu rede der. Komite ile Hamili arasındaki gerginlik artarak sürer. Neticede Hamili komiteden atılır, kadro ilişkileri dondurulur.

1987 ortalarıdır. Bu ara Diyarbakır cezaevinden sürgünler olmuştur. Cezaevinin örgüt yönetimi de değişmiştir, mevcut yönetimde, Hasan Atmaca, Mehmet Şener, Fuat Kav ve Sakine vardır. Sakine kadınlar koğuşunda kaldığı için Hamili ile ilgili bütün gelişmeleri Mehmet Cahit Şener ile yaptığı yazışmalardan öğrenir. Hamili cezaevindeki örgüt yönetimiyle ilişkilerini kesince, Sakine küplere biner, Hamili ile tüm ilişkilerini kesme uğraşı içine girer. Hamili ona karşı da tavır almaya başlar, Şener ile Sakine’ nin arasında bir şeylerin olduğunu sezer.

Sakine’den dinleyelim:

“Mevcut olanları anlamaya çalışıyorum. Hamili ile sorunlarımız beni uğraştırıyordu. Onu bir yana bırakmak istiyordum, çünkü diğer sorunlardan ayrı değildi. Ortak tartışma, olayları olguları sağlıklı ele alma çok önemliydi. Ama biz bunu yapamıyorduk. Hamili tepkilerini her yaklaşıma yansıtıyordu. Beni bir yönetim üyesi görme yerine, yönetim adına olan her konuşmayı, eleştiriyi, öneriyi, talimatı bireyselleştirme vardı. Ben biliyorum, bu felan kişinin görüşüdür, felan kişi söyledi değil mi? diyor ve istediği şekilde küfür ediyor, tanım yakıştırıyordu. Yani nazını da tepkilerini de, öfkelerini de bana yöneltiyordu. Bu bir yanıydı, öteki yanı daha zorlayıcıydı. Kendi aramızda ilişkiye ait tartışmalarımız, o konudaki görüşler, diğer konuların önünü tümden kapatıyordu. Hamili adeta küsüyordu. Onunla konuşulamıyordu. Rahatlıkla reddediyordu. Dinlemiyor, resmiyet bırakmıyordu. Bunları yönetim düzeyinde her arkadaş rahatlıkla fark ediyordu. Şener benim bu yönlü rahatsızlıklarımı en iyi fark edenlerdendi. Hatta beni ikna etmeye çalışırdı. ‘Çok tahammülsüzsün, acele karar verme’ derdi. Ama Hamili ile çelişkileri derinleştirici tutumlara da en çok o girerdi.” (87)

Sakine’nin yazdıklarından okuyucu, Mehmet Cahit Şener ile Hamili Yıldırım arasında bir çekişmenin olduğunu hemen seziyor. Ben bunun nedenlerini aktarmak istiyorum. Çünkü her ikisini çok yakından tanıyorum.

Mehmet Cahit Şener entellektüel, Hamili Yıldırım ise asker bir kişiydi. Ve Mehmet Şener’in o aşamada bir kamburu bulunmaktadır. 1984 Yılında, Diyarbakır cezaevinde, bizim barikat savaşı olarak adlandırdığımız bir direniş vardır. Zannedersem şubat ayıydı, cezaevinden mahkemeye çıkarılmak istenen bir grup tutukluya, zorla tek tip elbise giydirilmek istendi.

Grup bu duruma direndi, slogan atttı, direnenlere coplar, kalaslarla işkence yapıldı, bunun üzerine cezaevindeki bütün tutuklular bu duruma tepki vermek için sloganlar attı. Cezaevi yönetimi koğuşları basarak, zorla tutuklulara elbise giydirmek istedi. Buna karşı  cezaevinde Bütün grup ve partilerin temsil edildiği komite direniş kararı aldı ve koğuşlarda barikatlar kuruldu.

Barikat dediğim şeyden kastım şudur: Koğuşun ranzaları tahtadandı, bütün bu tahtalar sökülür, koğuşun giriş kapısının arkasına yığılırdı, bazı tutuklular kalaslarla da cezaevinin çatılarına bakan koğuşların demir parmaklıklı pencerelerinin önünde nöbet tutardı.

Direnişin karar merkezi 35. koğuştu. Ama bu koğuş stratejik bir yerde değildi, cezaevinin tüm koğuşlarıyla bağlantı sağlayamıyordu. Mehmet Cahit Şener ile Necmettin Büyükkaya’nın kaldığı 24. Koğuş, bütün koğuşlarla ilişki kurmada daha avantajlı olduğundan, direnişin emir ve talimatları buradan veriliyordu.

Koğuşlar arası ilişki, buradan sesli olarak yapıldığından, cezaevi idaresi biliyor, dinliyordu. 24 Gün süren barikat direnişinin ardından, barikatları kaldırdık. İdare koğuşları basarak tutukluları sinema salonu olarak adlandırılan işkence salonuna götürüyor ve burada işkence eşliğinde zorla tek tip elbise giydiriyor, ağız üstü yere yatırılan tutukluların bileklerini arkadan kelepçeleyip koğuşa götürüyor, kelepçeleri koğuşun kapısında alıp tutukluları içeri atıyorlardı.

Sıra 24. Koğuşa gelince, bu koğuştakileri cezaevi hamamına götürüyorlar. İşkencecilerin başı, demokrat maskeli, iç güvenlik amiri Yüzbaşı Abdurrahman Kahraman kararını vermiştir. Hedefte iki kişi vardır.

Necmettin Büyükkaya

Bunlardan biri, Necmettin Büyükkaya, diğeri, Mehmet Cahit Şener’dir. Necmettin Büyükkaya 24 Günlük direniş boyunca koğuşlar arası talimatları kendi sesiyle Kurmanci, Zazaki ve Türkçe olarak iletmiştir. Mehmet Cahit Şener’in PKK MK üyesi olduğu biliniyordu.

Hamamda bu koğuşta kalanlara ölçüsüz işkence yapılır, Necmettin Büyükkaya başından aldığı ölümcül yaradan dolayı hastahaneye kaldırılır. Ve yaşamını yitirir. Mehmet Şener ise, Abdurrahman Kahraman’a‚ “işkence dursun, biz elbiseyi giyeriz”der. İşkenceciler, Mehmet Şener’e ayakta istiklal marşını okuturlar. Ardından Abdurrahman Kahraman, Şener’i : “git arkadaşlarını elbise giyme konusunda ikna et” diyerek iki gardiyanla 35. Koğuşa yollar.

Mehmet Cahit Şener

Koğuşun tek bir hücresine konulan, yara bere içindeki Şener, kendisine gelince, cezaevi direnişine öncülük eden komiteye, teslim oldum, elbise giyeceğimize dair yüzbaşıya söz verdim demeden, bir öneri sunar. Şener’in önerisi şudur:

“Koğuşlar tek tek basıldı, teslim alınanlara tek tip elbise giydirildi, teslim olmayanlar cezaevinin hücre bölümlerine toplandı. Koğuşta kalanlara, 1981 ile 83 yılları arasına yapıldığı gibi askeri eğitim ve işkenceler yapılıyor. Direnen hücreler ve bir kaç koğuş kaldı, durum böyle giderse, biz hücredekiler yine kitleden soyutlanır ve işkenceler devam eder. Benim önerim, elbise giymeyi kabul edelim, bunun karşılığında idare de tutuklulara askeri eğitim yapma, Marş söyletme, işkence yapmadan vazgeçsin”

Bu öneriyi değerlendiren komite, idare ile diyaloğa geçer, elbise giyme tavizi verilir, idare de diğer kuralları uygulama konusunda geri adım atar. Rahat bir ortam oluşunca, Mehmet Şener ile birlikte Hamam’da işkence görenler konuşur. Mehmet Cahit Şener’in İstiklal Marşı okuduğunu, Yüzbaşıya elbise giyme konusunda söz verdiğini söyledi. Cezaevi örgütü komitesi bu konuda hemen Mehmet Cahit Şener’in ifadesine baş vurdu, Şener başta: „Baygındım ne dediğimi hatırlamıyorum”dediyse, sonunda her şeyi kabul etti.

“Ama elbise giydirme konusunda ben sadece öneri verdim, kabul edip etmeme konusu komitenin sorumluluğundaydı” dedi haklı olarak.

Buna karşı komite elbise giyme kararı bize aittir. Ama Şener de hamamda olup bitenleri bize anlatmadığı için, görevden alındı kararını aldı. Bundan dolayı pek çok tutuklu Şener’e karşıydı, cezaevi sürgünlerinden sonra yeniden yönetime alınan Şener de Sakine gibi örgüt konusunda çok kuralcıydı, Hamili’nin üzerine gittiğinden Hamili de ona kafayı takmıştır.

Hamili örgüte karşı olan tepkisini giderek Şener’e yöneltmiştir.

Hamili yönetimden düşmüş, iktidarı kayıp etmiştir. Sakine iktidardan düşen birisine artık itibar etmemektedir. Bunun için yazdığı kitapta şöyle der: “Hasan Atmaca bu süreçte tahliye oldu, kendisine: ’Hamili ile ilişkimizi kesiyorum, arkadaşlara söylersin. Ben kaldıramıyorum. Dışarıya da yansımış olabilir. Öyle bir şey yok dersin,’ diyorum.” (88)

Hasan Atmaca tahliye olduktan sonra komiteden birisinin sekreter olması gerekiyor, Mehmet Cahit Şener, ‘ben yapmayacağım. Çünkü arkadaşların eleştirleri var’, ama Sakine ona ‘hayır sen olacaksın’ diyor ve diğer arkadaşlarının onayını alınca Şener’i ikna ediyor.

Şener sekreter, Sakine Diyarbakır cezaevinde onun yardımcısı, Hamili’de tecrit edilmiş ve yaptırıma uğramış biri konumundadır. Artık geçilmez havasından Sakine’nin:

„Son bir kez havalandırma da Hamili’ye: ‘bu ilişkiyi keselim, yıpratıcı oluyor, eskiden daha seviyorduk birbirimizi,’ dedim. Yine tepkilendi, ardından düzeltmeye çalıştım. Fakat Hamili’de şunu yaratmak istiyordum, kendisi karar versin, kendisi desin ‘bu iş olmaz!’ Ona bunu dedirtmek istiyordum.” (89)

Ve Sakine son noktayı bakın nasıl koyuyor:

„ Hamili hiç 35’ e gelmezdi. O gün 35’in havalandırmasına geldi. Çok sinirliydi. Bir şiir yeniden tartışmamıza neden olmuştu. Şener uzunca bir şiir yazmıştı. Daha önce de Türkçe Kürtçe şiirleri vardı….. Şener bana atfen yazmıştı, ya da ‚adını koyamamıştı’ kendisinin söylediği gibi. Ama etkileyici bulmuştum….. Hamili’ye de okumuştum aynı gün. Mazlumu işlemişti, çığlıklarımızı, ağlamalarını, yenilen ordularını, ordusu yenilenin ruh halini… Yani eleştirmek bir yana, duygusallığım şaha kalkmıştı. Orada bacımsın.. Anamsın.. Yavuklumsun… Sözcükleri de başka çağrışımlar yapmamıştı. Ya da saçımın aklarının isyan duygusu uyandırması, bir telini saklaması, ondan güç alması, hiç biride şaşırtmamıştı. Yadırganacak bir yan bulmamıştım“ (90)

Sakine Cansız bu şiirde bir şey yok diyor bizlere, ama Hamili Yıldırım öyle düşünmüyor, yine kendisi anlatıyor:

„Bir partili sorumluluğuyla Şener’in konumuna yönelme, onu tanımamı sağlayıcı yaklaşma değil, namusuna göz dikilmiş bir olay gözüyle bakmıştı. Ve aslında Şener’e orada teslim olmuştu. Beni de teslim etmişti. Hamili sevgisinin ne olduğunu da, sevgiyi çalanı da, sevdiğini de böyle çok trajik komik bir şekilde ortaya koymuştu. Havalandırmada bir tek cümle ile her şeyi bitirmişti. ‘Bu ilişkiyi bitiriyorum’ demiş ve gitmişti.“(91)

Hamili dışarıdan gelen notları açıyor kendisine özelse vermiyor, Komiteye aitse ona teslim ediyor, bu da sorun yapılıyor, hatta Avukat Hüseyin Yıldırım’ın (***) kendisiyle notlaştığı dedikoduları bile yayılıyor. Büyük bir bunalım yaşayan Hamili, intihara teşebbüs ediyor, arkadaşları kan kaybından ölmesini engelliyor:
Hamili’nin kendisine zarar vermesi başta beni, sonra da hepimizi töhmet altına koymuştu.” (92)

(87) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mazapotamien Verlag, 2.cilt, sayfa 358

(88) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mazapotamien Verlag, 2.cilt, sayfa 358

(89) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mazapotamien Verlag, 2.cilt, sayfa 361)

(90) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mazapotamien Verlag, 2.cilt, sayfa 368

(91) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mazapotamien Verlag, 2.cilt, sayfa 369

(***) Avukat Hüseyin Yıldırım Dersim’lidir. 1979 PKK Elazığ grubuna karşı yapılan operasyonlarla birlikte PKK li tutukluların davalarında Avukat olarak yer almaya başladı. 12 Eylül 1980 Askeri darbesinden sonra Diyarbakır’da PKK ve diğer Kürt gruplarının siyasi davalarını üstlendi. Hiç çekinmeden tutukluları savundu. Mahkemelerde sergilediği cesaretli tavırlarından dolayı tutuklandı. Korkunç işkencelere maruz kaldı. Tahliye olunca bir müddet daha avukatlık yapmak istedi, ama buna müsaade etmediler. İllegal yollarla Şam’a çıktı, cezaevi direnişinden çok etkilenmişti, Öcalan’ın PKK içinde yaptığı tahribatı fark etmedi. Avrupa’da diplomatik alanda sorumluluklar yüklendi, cezaevini anlatan bir kitap yazdı. 1988 de ancak Öcalan’ın gerçek yüzünü görebildi ve bir grup arkadaşı ile karşı koydu. BBC radyosuna bir açıklama yollayıp yayınlattılar. Öcalan tarafından örgüt içinde tasfiyeci olarak değerlendirilip “mahkum”  edildiler.

(92) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mazapotamien Verlag, 2.cilt, sayfa 370

Devam Edecek

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

2 Yorum

Ali alas için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu