Dizi Yazılar

Susmak Ölmektir 2

Dış güçlere dayanıp PKK’yi ele geçiren Apo’cu yapının o günkü polisi konumundaki Osman Öcalan, Mehmet Şener’ in 4. Kongrede yapmak istediklerini Şam’a rapor edince, Mehmet Şener derhal tutuklandı.

Selim Çürükkaya / Sakine Cansız, 12 yıl çeşitli cezaevlerinde yattıktan sonra, 1991 tarihinde Çanakkale cezaevinden tahliye oluyor.

İstanbul’da, PKK nın legal kurumlarında çalışıyordu.

1991 yılının hemen başlarında Güney Kürdistan’da yapılan PKK nın 4. Kongresinde Mehmet Cahit Şener, Kongrenin divanında yer alan biri olarak, Öcalan’ın PKK içinde kurduğu diktatör sistemi dinamitleyecek eleştiriler ve öneriler ileri sürüyor.

Üstelik bu öneri ve eleştiriler kongreye katılanların önemli bir kısmı tarafından onaylanıyor.

Dış güçlere dayanıp PKK’yi ele geçiren Apo’cu yapının o günkü polisi konumundaki Osman Öcalan, Mehmet Şener’ in 4. Kongrede yapmak istediklerini Şam’a rapor edince, Mehmet Şener derhal tutuklandı.

Mehmet Şener ile Sakine Cansız arasında duygusal bir bağ vardı ve ikisi Diyarbakır cezaevinde tutuklu iken kendi aralarında nişanlanmışlardı.

Mehmet Şener’in tutuklanması ve kongrede yaptığı eleştirilerinin Sakine tarafından duyulması durumunda tehlikeli bir durumun yaşanacağını düşünen Öcalan, Sakine’nin derhal Avrupa’ya ve ardından Bekaa’ya getirilmesini istiyor.

PKK içinde oluşan diktatörlükten habersiz olarak Şam’a giden Sakine Cansız, Öcalan’ ın evinde gördüklerini ve duyduklarını bakın nasıl anlatıyor:

“Evin içinde birlikte voltalarken:

‘pek yıpranmamışsın, genç kalmışsın. Saçlarını da ağartmamışsın, iyi, yaşın genç herhalde’ dedi bana bakarak.

Otuz iki yaşındayım ve yolun yarısına, yani otuz beş e üç yıl vardı, çok uzak değildi, ama başkanın genç kalmasına sevinmiştim. Doğruydu, canlıydım ve herhalde daha gençtim, pek yıpranmamıştım.

Başkan; Ama bizim Cuma, (Cemil Bayık) ağartmış saçları, Fuat, (Ali Haydar Haytan) ağartmış, Abbas (Duran Kalkan) kel olmuş. Bakın ben ağartmadım.

Bunun yaşamla direkt ilişkisi var.

‘Ben onlar gibi asla yaşamadım’ diyor, arada gülüyor, çok vakur, gerçekten yaşam dolu bir gülüş.

Bembeyaz dişleri görünüyor.

Herkesin dikkatlerini çekiyor Başkan’ın dişleri…” (2)

Öcalan’ı sağlıklı, neşeli, genç bulan Sakine, dişlerinin bembeyaz olduğunu övünerek söylüyor.

Ve Öcalan’ın kaldığı evi anlatmaya başlıyor: Öcalan’nın kaldığı eve gittiği ilk gece, kütüphanede yatıyor ve şöyle yazıyor:

“Kütüphaneli odaya yerleşmemi istedi Başkan ve gece yatağı arkadaşların elinden alıp kendisi yere koymuştu. Çok duygulanmıştım:

‘kitaplar çok, çözümlemeler var. Partiyi iyi incelemelisin. Yılların büyük savaşımını yürüttük, az şeyler ortaya çıkmadı, neyle bu düzeye geldi, ne emekler harcandı? Bunları iyi bilmek lazım’ demişti.
Odanın bir duvarı boydan boya güzel bir manzara ile kaplıydı.

Karlı yüksek dağlar vardı. Alt kısımlar yeşil vadilerle kaplıydı. Bakınca dört mevsimi yansıtıyordu insana.
Manzara, o güzel doğa, sadece göz doldurmuyor, yüreği de dolduruyordu. Bir anda kendimi ülkenin güzel, görkemli dağlarında hissetim. Salonda da benzer bir manzara vardı. Başkanın kaldığı salon daha büyük, duvardaki resmi izlerken sanki Ağrı’yı, Cudi’yi, Cilo’yu, Hakkari’nin sarp dağlarını, Munzurları görür gibi oluyordu insan.
Demek ki başkan özlemi böylesine güzel kılıyor……!’ (3)

Tabi böylesine lüks ve debdebeli bir yerde kral gibi yaşayan Öcalan’ın, neden saçlarının beyazlanmadığını veya beyazlanan saçlarını haftada bir boyadığını, dişlerinin neden bembeyaz parladığını, mağaralarda aç perişan yaşayan, fırça ve diş macunu bile bulamayan, dökülen dişlerini yapamayan gerillaların saçlarının neden ağardığını ve kel olduklarını bize anlatmıyor Sakine, adeta beyniniz varsa, onu da siz düşünün diyor gibidir!

Ve o evin içindeki köleliği bize anlatmak için daha Şam’a varmadan bir arkadaşından dinlediklerini aktarıyor:

“Ali İhsan’la bir sohbetimizde akademiyi anlatmıştı.
Çözümlemelerde ( Öcalan konuşurken) kimse sağa sola hareket etmez, dimdik dinler.
Bazen saatlerce ayakta kalırsın, öksürmezsin. Öksürenler dışarı çıkar. Kalem düşüremezsin. Başkan çok kızar bunlara.

Çünkü hem yoğunlaşmasını etkiliyor, konsantrasyonunu bozuyor, dikkat dağıtıyor, hem de kişinin kendisine hakim olmaması, kendisini kontrolde tutmaması anlamına gelir.

Burada kalemini tutamayan, dağda da silahına hakim olmaz şeklinde değerlendirirdi başkan’ diyordu. Hepsine anlam veriyordum. Ama öksürmek nasıl engellenir? İnsanın iradesi dışında oluyor, o zordu.

Hapşırık, öksürük, onların bilimsel açıklaması da var. İnsanı hıçkırık tutar yani. Bu diyaframdaki ani bir basınçla oluyor. Hava kabarcıkları oluşuyor sanırım. Uzun uzun tartışıyoruz. O noktada ikna olamıyorum! İradeyi zorlama olmaz mı? Ya da ters tepkilenmelere yol açmaz mı? diye düşünüyorum! Ama tabi kalem düşürmek, ya da başka bir davranış kontrol edilmeli. Ondaki dikkatsizlik veya hakimiyetsizlik iç yapıdaki yetersizlikten kaynaklanıyor…..
….Çözümlemelerde ( Öcalan’ın konuşmaları sırasında) baştan sona kadar dikkatle, öksürüksüz, hapşırıksız kazasız dinleyen öğrencilerinden biri olacaktım.. Evet, gerçekten öksürüğe hakim olunabiliyordu. Nefesini bir an tutuyorsun, solumuyorsun, yutkunarak denge sağlıyorsun ve engelleyebiliyorsun…..

Sakine Cansız, Öcalan’ın evinde kalan bayanları gözlemliyor ve dönen komploları fark ederek bize naifçe şöyle anlatıyor:

“Evdeki bayan arkadaşlar ilginçti. Başkan sigara içmiyordu. İçerde sigara içildiğinde kokusu haliyle anlaşılıyordu. Bunu bilerek mi yapıyorlardı, farkında mı değillerdi, anlayamadım ilk başta. Kendim de sigara dumanından rahatsızlık duyardım. Bu yüzden zindanda az mı tartışmıştık?

Kapalı bir yerde sigara içildiğinde çekilmez olurdu kalınan mekan. Başkan’a ‘sigara içmiyoruz’ diyorlar, ama mutfakta, odalarında içerken çoğu kez başkana yakalanıyorlardı. Yine en ufak bir ses geldiğinde ‘ha başkan’ diyerek paniğe kapılırlardı. Her zaman düzenli olmak, hazır olmak  gerekirken onu yapmıyorlardı. Sağa sola yatarlardı, etraf dağınık olurdu, sese dikkat etmezlerdi.

Başkanın sesini duyduklarında ilginç tavırlara girerlerdi. Bu benim zoruma gidiyordu. İçten içe öfkeleniyordum.Başkana saygı, başkanla ayını evde yaşamak her zaman duyarlı, derli toplu olmaktı. Bir yaşam biçimi haline gelmeliydi bazı özellikler. Diğer şeyler bana yapmacık, sahte, yetersiz, yüzeysel, doğallığı, sadeliği, tutarlılığı olmayan bir yaklaşım gibi geliyordu. birkaç kez bu tip tutarsız şeylere tanık olunca, uyarma gereği duydum……

…… Sonradan gelişmeler, olaylar gelişince, o ortamda bizim yoldaşlarda katkılarını sunmaktan geri kalmamışlardı! Başkan’a: ‘Sara (Sakine Cansız) bize başkanın karşısında neden hazır ola geçiyorsunuz? Normal durun! Korkudan mı yapıyorsunuz? Buna gerek yok dedi’ demişlerdi.Hay Allah, neler oluyordu? Bu ne biçim işti?

Yoldaşlıkta bu tür işler olur muydu? Başkası adına yalan konuşulur muy du? Vb. sorular kafamı meşgul ediyor, şaşırtıyor beni.Bir arkadaşın deyimi ile Kürt gerçeğine hoş gelmiştim!… (5)

Sakine Cansız, bize, evde kalan gencecik bayanların kendisine komplo yaptığını söylüyor ve bunun Kürtlerin geriliğinden kaynaklandığını anlatmaya çalışıyor. Apo’nun komplolar dünyasına hoş geldim, diyemediği için; ‘Kürt gerçekliğine hoş gelmiştim!’ diyor.

Devam edecek

(2) Hep Kavgaydı Yaşamım, 3. cilt Sakine cansız. Sayfa 34)
(3) Hep kavgaydı yaşamım, 3. Cilt, Sakine Cansız, sayfa 38)
(4) Hep kavgaydı yaşamım, 3. Cilt, Sakine cansız, sayfa 35)
(5) Hep Kavgaydı yaşamım, 3. Cilt Sakine Cansız, Sayfa 36-37

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu