Makalelerim

Demokrasi gelmiş!

Selim Çürükkaya; Nereden nereye! Bir zamanlar Türkiye´de
demokrasi adına hiç bir emare yoktu. Ama şimdi öyle mi?
Her köşe başında, caddelerde, parklarda,
mecliste, partilerde, karakollarda hatta
hapishanelerde demokrasiden geçilemiyor!……….
 Eskiden böyle miydi?Çok iyi hatırlıyorum; 1984 yılıydı, D.Bakır cezaevinde tutukluydum. Biz tutuklular, topluca karar almıştık; bundan sonra gelen ziyaretçilerimizle Türkçe değil, kendi anadilimiz Zazaca ve Kurmancî ile konuşacaktık.

 Bu kararımızı cezaevi idaresine bildirince, hemen görüş kabinlerine komandoların yanına Kurmancî ve Zazakî bilen gardiyanları yerleştirdiler. Annem ziyaretime gelmişti. Zaten Zaza’ca dışında başka dil bilmiyordu. Yıllarca mimiklerle, bakışlarla birbirimizle anlaşmıştık. Kabine gittim, beni dinleyen iki komando bir gardiyan vardı.

Anneme Zazaca: “Ti xeyr umeya” (hoş geldin) dedim. “Çi est çi çinûw?” (Ne var ne yok) diye sürdürdüm.
Ardından “Bu sene buğdaylar nasıl?” diye zazaki sorunca, gardiyanlar, komandoların kulaklarına bir şeyler fısıldadı.
Kolumdan tutup beni kabinden çektiler.”Bırakın ulan!” diye bağırdım.
Ama dinlemediler. Bir kaç dakika sonra koridorda beni yatırdılar.
Ayaklarım havada, falaka çekmeye başladılar.
Sıra soru sormaya gelince, bir komando:

“Ne sordun lan?”

 “Buğdaylar nasıl” dedim

“Bunun anlamı nedir?”

“Buğdayların durumunu sordum?”

“Bizi kandıramazsın ulan, Buğdayla gerillaları kastettin!”

“Buğday” dedim.

Falakaya devam ettiler.

“Gerillanın durumunu sordun” dediler.
Bende: “yalan, buğdayların durumunu sordum” dedim, yaklaşık 15 dakika kadar bu durum devam etti, saymadım ama 15 ile 20 ye yakın kazma sapı darbesini ayaklarımın altından aldım. Sonra sürükleyip hücreye götürdüler.

Düşünüyorum da 1984’te o kadar demokrasi yoktu ki, askerler buğday ile gerillaları birbirine karıştırmışlardı.
Şimdi çok şükür böyle bir şey yok!  DEP’li milletvekilleri serbest bırakılınca, gardiyanları Dışişleri Bakanlığına hemen haber iletiyorlar ve bakana “bunlarla bir görüşün” diyorlar. Emir yüksek yerden gelince, demokrasi de bol olunca, bakan Gül görüşüyor. Daha ağzını açıp iki kelime söylemeden, Bakanın söylemesi gereken kelimeler DEP’lilerin dudaklarından dökülüveriyor:

 “Her şeyi unutalım, geçmişin üzerine bir sünger çekelim, kardeşliği beraberliği, barışı tesis edelim.”

Bakan Gül, yüzlerine bakarak şaşırıyor. Sadece “edelim” diyor, bir iki kelime daha ekliyor ve görüşme bitiyor.
Zaten sayın milletvekillerimiz serbest olmadan dilimiz de azıcık serbest bırakılmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük demokrasi adımı atmış, sabahın erken saatlerinde Kürtler henüz uykudayken devlet televizyonu yarım saatlik Kürtçe yayın yapmaya başlamıştı! Yani dilimiz her gün yarım saat serbest, yirmi üç buçuk saat tutsak kalmaya devam etmesine rağmen bu olumlu bir adıma benziyordu!

Demokrasi gelmişti ya! Buna hepimiz sevinmeliydik. Ve çifte bayram ilan etmeliydik.

On yıl önce meclis kürsüsünde dilimizi konuşan milletvekillerimiz tutuklanmış ve bu büyük suçtan mahkum olup 10 yıl sonra serbest bırakılmışlardı, iş bununla kalmamış kendileriyle birlikte dili de yarım saatliğine serbest etmişlerdi.
Gerçi dili yasaklayan veya serbest bırakan demokrasi bu yeryüzünde sadece Türklerin demokrasisidir.
Bunuda unutmayın ha! Böyle bir demokrasiyi başka hiç bir yerde bulamazsınız!

Kürtlere de eşeklerini kaybetirirler, bir müddet sonra buldururlar ve “sevinin sevinin eşeklerinizi buldunuz” derler.
Kürtlerde maaazallah sevinmeye hazırlar yani! Bütün bunlara rağmen inkarcı olmamak lazım, valllahi ve billahi Türkiye´de demokrasi vardır hem de Amerika’dan daha fazla! Bakın size bir misal vereceğim:

Sadam El Hüseyin uzun süreden beri Amerikalıların elindedir.Yakalandığı günden beri nerede olduğunu dahi kimse biliyor mu? Avukatlarıyla görüşebiliyor mu? Kızları, karısı, kardeşiyle görüşe biliyor mu? Hayır bin kez hayır!

Geçenlerde Kızılhaç komitesi aracılığıyla sadece kızına bir mektup ulaştırabilmiş, gazetelerin yazdığına göre mektup 14 satırlıkmış, dokuz satırını Amerika’lı sansürcüler silmiş, geri kalan kelimeler bize kadar ulaşmış. Böyle demokrasi olur mu?

Türkiye´deki demokrasiye can kurban! Saddam‘ın ikiz kardeşi İmralı cezaevinde tutuklu olduğu halde her hafta dışarıya yirmi sayfa, bazen altıyüz sayfa, bazen dört yüz sayfa talimatlar yolluyor. Allah için siz tek bir harfinin sansürlendiğini gördünüz mü? Bunun da ötesinde sansürsüz içerden dışarıya yollanan kitapların Türkiye´de basıldığını ve bir kitabın Türkiye büyük millet meclisi komisyonu kararıyla milletvekillerine illetildiğini duymadınız mı?

W. Bush‘un demokrasisi ile Türk usulü demokrasiyi bu örneklerle karşılaştırın, gerçekleri görün ve millet olarak veya Kürtler ve Türkler olarak hep birlikte W. Bush‘a beddua edin:

“Way W. Bush, kurşunlara hedef olasın!”

Way Reha Muhtar‘ın Programına konuk olasın!”

“Way Apo‘nun Koordinatörü olasın!”

 

28.06.2004

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu