Dizi Yazılar

Susmak Ölmektir 3

Başkanım çözümlemeleri okudum. Bazı şeyler var, tam anlayamadım. Şener’den bahsediyor. Herkes bir şey söylemiş. Bir yerde de …Kesik kesik, ağlamaklı, kızgın bir ses tonuyla söylüyorum, ama tamamlamıyorum…

Selim Çürükkaya / Sakine Cansız, Şam’a ulaştıktan iki veya üç gün sonra kütüphanede bulunan bir kitabı okumaya başlayınca, şunları öğreniyor:

“İkinci veya Üçüncü gün elimde okuduğum Ocak-Şubat çözümlemelerinde ilginç şeylere rastladım. Diyaloglar bölümünde cezaevinden, Şener’den, Saliha’dan bahsediliyordu. ‘Tek tip elbiseyi o giydirdi….. Andı okumuştu. Fehmi Altınok’la görüşmüştü…. Tüneli kesin Şener ele verdi, Şener haini… Şener Provakatörü…’ Bir yerden de Şener’in kaçışından bahsediliyordu.

‘Cezalandırıldı’ sözcüğüne gözüm ilişti sonra. Hepsi peş peşe, sayfaları açtıkça Şener çıkıyordu karşıma. Kitabı kapatarak sessiz, hiç düşünmeden durdum öylece. Bir an donup kalmıştım.

Tekrar açtım kitabı. Aynı sözcükler, tekrar kapattım. Hani Şener Botan’ daydı? Merkez komiteye seçilmişti? İlk aklıma gelen Başkan’ın bir gün önce yemekteki tepkisi oldu. Peki ama neden diyorum, gerisini getiremiyorum.

Anlaşılıyor, Avrupa’dayken de o kadar bahsetmiştik. Hatta Meral’e (Meral Kıdır, Öcalan’ının o zamanki hafiyesi, S.Ç.) toplu fotoğraflarımızı göstermiştim. Caza evi şiirleri kitabı vardı. Şiirini (6) okumuştum, sesli kendisine.

Yoksa onun için mi benim fazla dolaşmamı istememişlerdi? Bana Şener’le ilgili hiç bir söylememelerinin anlamı ne olabilirdi? Daha fazla dayanamayarak, çözümleme (Apo’nun kitabı) elimde, başkanın kaldığı salonun kapısını vurdum hafiften. Başkanım girebilir miyim? Bazı şeyler konuşmak istiyorum.

‘Tabi gel. Gel otur Sakine’ dedi Başkan.

Benim elimde çözümleme (Öcalan’ın kitabı), hem şaşkınım, hem moralim bozuk. Garip bir ruh halindeyim. Başkanım çözümlemeleri okudum. Bazı şeyler var, tam anlayamadım. Şener’den bahsediyor. Herkes bir şey söylemiş. Bir yerde de …Kesik kesik, ağlamaklı, kızgın bir ses tonuyla söylüyorum, ama tamamlamıyorum…
Başkan: ‘ Haaa Şener mi? Bizde anlam veremedik. Hala araştırıyoruz. Bir yıl yanımızdaydı. Bir ara bir şeyler söylemek istiyordu, tir tir titriyordu. Bir türlü söyleyemedi. Korkuyor muydu, neydi anlamadık. Kaçmış KDP lilerin yanında. Daha Tam belli değil bakalım, anlamaya çalışıyoruz’ dedi.

Peki ama neden bana söylenmedi? Ben Cemal arkadaşlara ( O günkü gerilla komutanı Murat Karayılan) sordum, Botan’dadır dedi. Ali ihsan arkadaş ‘merkez komitesine seçilmiş’ diyordu. Telefon görüşmesinde ‘iyidir’ demiştiniz. Nasıl oluyor? anlamıyorum! Kongreye katılmış mıydı? O halde niye bunlar oldu? Diyorum, aynı zamanda ağlıyorum.

Başkan: ‘Tuhaf, neden ağlıyorsun? Diye soruyor.

Ben: Başkanım yıllardır zindandaydık, en yakın arkadaşlık ortamındaydık, beklemiyordum, duyunca etkilendim. Çıktıktan sonra partiye gelmesi, hepimizi sevindirmişti. Kendisinin imzasıyla içeriye yazı da gelmişti. O kadar şey duymuştuk. Şimdi de ‘kaçtı’ deniliyor. Bu beni etkiledi, ikna olamıyorum bu söylenenlere. Farklı düşünceleri olabilir, bizde demokrasi var, (Sakine hala demokrasinin olduğunu biliyor! S.Ç) konuşulur, tartışılırdı. Tabi ki kaçış isterse KDP olsun ihanettir ama… Diyorum.
Başkan öfkeleniyor: ‘Şener’i biz yaratmadık, siz yetiştirdiniz, gönderdiniz. Sizin önderinizdi.’Ben cezaevi önderiyim’ diyordu. Onu neden tanımadınız? Baş belası olsun diye mi gönderdiniz bana? Anası, ta 82 lerde benden hesap soruyordu. ‘Gel kurtar’ diyordu. Şimdi de sen soruyorsun!’

…. Sakine Apo’nun bu öfkeli tavrı ve konuşmalarından ürküyor, Şener’den dolayı kendisinin suçlandığını fark ediyor ve:  “Tabii ki kaçış, İsterse KDP ye de olsa ihanettir!” deyip, ağlıyor ve kendi odasına gidiyor. Sakine’ye göre partiden ayrılmak, sebebi ne olursa olsun ihanettir. Ve yine Sakine’ye göre ihanettin cezası da ölümdür. Bunları çok iyi biliyor! Okuduklarından, yaşadıklarından, tecrübelerinden biliyordu. Kendi partisinde bunun yüzlerce örneği vardı. Ve kurbanların çoğunu, çok yakından tanıyordu.

Hiç birinin bir mezarının bile olmadığını biliyordu. Çaresizdir, ne yapacağını düşünüyor, ama bir yol bulamıyordu. Önce Mehmet Şener’in onda olan hatıralarını yırtıp atıyor, ama parmağındaki yüzüğüne dokunmu yor, nasıl olsa bu ‘yüzüğün Mehmet Şener’e ait olduğunu partiden yalınız bir kişi biliyor’ diyordu!

“Odadan çıktım sonra. Sakinleşmiştim konuşmaların etkisiyle, ama buruktum. Bana ayrılan odaya gelip oturdum, bir süre donuk ve hiçbir şey düşünmeden. Sonra çantadan resimler çıkardım yırttım. Şener’e ait şiir parçaları vardı. Onları da yırttım… O na ait bir şey olsun istemiyordum..

Ardından elimdeki yüzüğü çıkardım…. Tekrar parmağıma geri taktım…..

… Bir arkadaş dışında ne anlamda taktığımı da kimse bilmiyordu.”(8)

Mehmet Şener’ in bazı mektupları da Sakine’nin çantasındaydı, onları da çıkardı, gözlerindeki yaşlar yanaklarından yuvarlanıp yere dökülüyordu, bulanık görüyordu. Elindeki Mektup dört sayfalıktı, Şener’ in el yazısıyla yazılmıştı. ‘Kurban olduğum Bacım,’ başlığını taşıyordu. ‘Kardeşin’ ile bitiyordu.

İkisinin örgütünde aşk, yasaktı. Bu yüzden Şener ona ‘bacım,’ oda Şener’e ‘kardeşim’ diye hitap etmişti. Bu mektupta: ‘Fotoğrafını aldım. Ne kadar iyisin, ne kadar iyisin bir bilsen. Bacım bana fotoğraf göndermiş ve benim kaç zamandır biriken hüznümün önündeki seti yıkmış, doyasıya ağlamışım. Bunun ne demek olduğunu bilir misin? Onun için ne kadar iyi olduğunu biliyor musun?’ demişti.

Okuyamadı Sakine, hıçkırıklarını tutmaya çalıştı, gözyaşlarını parmaklarıy la sildi. Mektubun sayfalarını çevirdi:

Mektubun bir yerinde şunlar yezılıydı: “Azeri ağızlı Türküleri dinlemek -hiç yoktan- iyi oluyor:
İlk bahar geldi.
Durnalar geldi.
Bir tek sen gelip cığmadın.
Harda (nerde) kalmışsan.
Bozuk plak gibi bu mısraları mırıldanıyorum. Sevgiyi baharda, ayrılığı boranda karda yaşamak. Seni çok özledim, ama çok. Bir tek Allah’ın kulu var mı aranızda benim gibi özleyen? Benim gibi özleme mahkum olan? Bu yaşamın bana lütfü olsa gerek! İnsanlara bol bol caka satacağım, söyleyin diyeceğim siz benim gibi ayrılığı yaşadınız mı?”
(9) demişti. Okuyamadı, bu mısralarda çakılıp kaldı ve hıçkırarak yırttı mektubu, ardından kendisi için yazdığı şiiri son kez okudu yırtmadan önce:

“(6) ADINI KOYAMADIM

Kaç kez sessizliğin ayıbı içinde
çığlıklarına eşlik etti gözyaşlarım.
Bir cehennem azabı içinde
”bacımsın” dedim.

Yüreğimin zafere giden
tüm orduları yenilmişti.
O dem anadan üryandım.
Bir seni kabul ederdim yenilmeyen
belki de yenilmemiştin
belki de benimkiler gibi
senin de orduların yenilmişti.
Ama;
ya o isyankar çığlıklar
kaç kez isyankar çığlıklarına
öyle utangaç
ve bir o kadar aciz
gözyaşlarım eşlik etti.

Görmedin tabi
ve duymadın.
İsyankar olmayan kim duyar?
Kim duyar isyan ateşine su katanı?
kim duyar sevda kavgasında
atını geri sürüp kaçanı?

O günleri şimdi daha iyi anlıyorum
Daha iyi anlıyorum kavganı.
Ne kadar oldu bilmiyorum.
Görmediğim günlerden bir daha
Karanlığa gömülmede
Bildiğin kör hücrelerin birinde
Turlardaydım seninle
Sigaram da yok
Zebaniler her şeyi aldı benden.

Bu aralar eksinin altında
Seyrediyor geceler
Berbat soğuk feci üşüyorum
Saçlarını üstüme örtsene
Göz yaşlarında boğuluyorum

Ahooo, ne de derin saklamışsın
Sırası mı saklamanın
güneşi gözlerinde
üşüdüğümü görmez misin
Dışarda hafif bir yel var galiba
Bahar çiçekleri burnumda tütüşür
Sevmedim bir türlü baharı
Baharı bırak kış ayları bir başka

Yine yağıyor mu yağmur,
eşliğinde şiddetli rüzgarlar.
Kim bilir?
“Kim bilir”lere terkettiğimiz turlar.
Haberiniz olsun
Hala “yanlış anlaşılmalar” da
seyreder duygular.

* * *

Sana mektup yazamıyorum
Bana acı veriyor
nedendir  bilmiyorum,
Düşündükçe seni doluyorum
Onları kıskanarak
Oysa, paylaşmam gerek
Doyunca ağlamalıyım

* * *

Mona Lisa, Mona Lisa
Sana rahmetler olsun
esirge kavgayı Leonardo
ne ellerinde, ne fırçanda
yok bir kabahat
en güzel tablolar kavganın fırçasında dillenir
kavganın fırçasında dillenmiş Bacım,

Şimdi nerdesin, nerelerdesin
Bir tel saçınla uzandım sana
Bir tel saçın hatıra bende
Kasvetli gecenin çığlığı bacım

Uzat.
Uzat, musalla taşı bileyim dizlerini
Saçlarına bir ak tel daha düşür
bir çığlık at güne karşı benim için
alnımda ışısın isyankar öpüşün
benden söyle
baykuşlara selam durmasın bülbüller
söyle seher yeline açılsın göğüsler

* * *

Saçlarına aklar düşmüş
havalandırmada turladığımda gördüm
kavga nişanı ak tellere takılmıştı
kaçak bakışlarım.

sarıl dedim kendime
bu anandır, bu bacındır, yavuklundur, yoldaşındır
kavga günlerinde güç versin diye
bir tel saçını gizliden çaldım
bacım seni MAZLUM gibi sevdim
inan
Mazlum gibi hiç kimseyi sevmedim.

* * *

Veronika’yı çağrıştırdı çığlıkların
Geride neyi bırakıp gittiğine bakmadan
Bir toz bulutun arkasından kaybolarak
Koşuştururdu atlarım.
Çığlıklarını duydum ağladım.
Çığlıklarına doyamadım
Neleri borçluyum çığlıklarına bir bilsen
Bir bilsen şu anda bende kaç çığlığın saklı
Çığlıklarında öfken.

* * *
Sana birini anlatayım; Veronika’yı.
Veronika tanrı bakışlı
Onsekizinde ya var, ya yok
Belkide yirmisinde bir kalem kaşlı
Veronika partizan yürekli
Eli tüfekli
Veronika Neretva’da vuruldu.

Neretva’da vurulmuştum Veronika’yla
Seyreylerken filmi
O dem, isyan ordularımın atları şaha kalktığı anlardı.
Yaşadığım, yalın kılıçlı kavgaydı.

* * *

Oyyy, ben yine ağlıyorum gözlerinle
Nerdesin isyan bacım
Nerdesin şafak gözlüm.
Mehmet Cahit ŞENER”

Devam edecek

(7) Hep kavgaydı yaşamım, 3. Cilt, Sakine Cansız, Sayfa 39-40
(8) Hep Kavgaydı Yaşamım, Cilt 3. Sakine Cansız, Sayfa 43- 44
(9) Mehmet Şener’in Sakine’ye Mektubundan, Selim Çürükkaya’nın arşivinden

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu