Makalelerim

Namusumdan kuşkulanıyorum

 Selim Çürükkaya / 24 Eylül 1996 günü ünlü Diyarbakır Zindanı’nın koğuşları basılıyor.
Baskıncı polis ve askerlerin elinde kalaslar sopalar ve demir şişler var.
Tutsakların hepsi silahsız, ellerinde bir çakı bile yok!
Sadece gasp edilmiş haklarının geri verilmesi için slogan atıyorlar! …Kendilerine yapılmış işkenceleri protesto ediyorlar.
Suçları bu!  İşkenceyi açlık grevine girerek protesto etmek ve slogan atmak! İşledikleri bu suçtan(!) dolayı koğuşları basılıyor. On kişi işkenceyle, yani demir şişler ve sopalarla dövüle dövüle öldürülüyor!

 

24 kişi de ağır biçimde yaralanıyor! Bir müddet sonra ölü ve yaralıların parçalanmış vücutlarının resimleri yayınlanıyor. Ve istemeyerek de olsa, 72 katil hakkında dava açılıyor! Mağdurların avukatı Sezgin Tanrıkulu’ nun verdiği bilgilere göre: Mahkeme tam on yıl sürmüş, on yıl içinde on heyet değişmiş, Katillerin çoğu mahkemeye gelmeye bile tenezzül etmemiş. Tutuklanan bir kaçı bazı “nedenlerden” dolayı sonra serbest bırakılmış! Neticede iki gün önce mahkeme kimseyi cezalandırmadan kapanmış! Bütün bunlar Avrupa birliğine üye olmaya hazırlanan Türkiye´de olmuş!

 

Bütün bunlar “demokrasi konusunda çok önemli adımlar atmış!” Bir ülkede cereyan etmiş!
Bütün bunlar “Kürt sorununda önemli adımlar atmış demokratik Cumhuriyet’te” olmuş!
Yine bütün bunlar “herkesin kanunlar karşısında eşit olduğu” bir diyarda vukuu bulmuş!
Bütün bunlar “iple idamın yasaklandığı” ama sopayla insanları öldürmenin serbest olduğu bir Cumhuriyet’te olmuş!
Kürdistan´da ki sömürgeci mahkemelerde adaletin olmadığını söylüyoruz.

 

“Ve oradaki mahkemelerin amacı, haklarını isteyen Kürtleri mahkum etmek, Kürtleri katleden asker ve polisleri temize çıkarmaktır” diyoruz
Kuzey Kürdistan´da iş yapan Türk mahkemelerinin eski İstiklal Mahkemelerinden hiç bir farkları yoktur.
Bu mahkemelerin verecekleri hukuki bir karar belki beni şaşırtabilir.
Ama masumları cezalandırması ve katilleri serbest bırakması asla beni şaşırtmaz.
Tıpkı Erzurum mebusu Hüseyin Avni Ulaş gibi!
Hüseyin Avni Ulaş Ankara’daki ilk meclisin üyesidir.
Ve çok ünlü bir hatiptir.
Bir Gün Elazığ’daki İstiklal mahkemesi hiç bir gerekçe göstermeden Hüseyin Avni’yi tutuklar.
Uzun bir süre tuttuktan sonra mahkeme huzuruna çıkarırlar.

 

Duruşma hakimi Hüseyin Avni Ulaş’a bazı sorular sorar, cevapları alır.
Hakimler göstermelik de olsa birbirlerine danışırlar, duruşma hakimi:
“Tamam Hüseyin Avni, serbestsin, seni beraat ettik, gidebilirsin!” diyor.
Mahkeme heyetinin karşısında ayakta dikili Hüseyin Avni şaşkınlığını gizlemeden:
„Allah Allah, sizin bu mahkemeleriniz pek çok namuslu insanı idama yolladı.
Düşünüyorum, acaba namusluluğumda bir zayıflık mı gördünüz de beni berat ettiniz”
deyince,
Mahkeme heyeti köpürüyor ve Hüseyin Avni’yi kullandığı tek cümleden dolayı ömür boyu sürgüne mahkum ediyor.

Bu makaleyi okuyacak olan birileri, Diyarbakır zindanında
katledilen tutukluların parçalanmış resimlerini yollar umuduyla bekliyorum.
Ve Kürtlerin artık Türk mahkemelerinden adalet ummayacaklarını diliyorum.

Hüseyin Avni gibi onları alaya almalarını arzuluyorum.

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu