Makalelerim

Yazdığım için yazamıyorum

Selim Çürükkaya / Yazmak bir tutkudur bende, onsuz edemem.
Bundan otuz yıl önce öğretmen okulunda okurken şiir yazardım, gerçi yayınlanmış şiirlerim yoktu ama duygu ve düşüncelerimi şiir vasıtasıyla iyi ifade ettiğimi biliyordum.

 
12 eylül darbesi geldi, tutuklandım, işkencelerden geçtim. Diyarbakır cehennemine atıldım, burada duygularıma hayallerime kamçılar vuruldu, gözlerimin önünde insanlar açlıktan inleyerek öldü, ense köküne vurulan kalaslarla yere düşen insanlar göl kenarında sırtından çubuk darbesi alan kurbağalar gibi ayakları ve elleri titreyerek öldüler. Konuşmayı, bakmayı suç saydılar.
Böyle bir ortamda insalcıl, sevecen duygularımız yerine kendimizi savunma refleklerimiz gelişti, yüreğimiz sertleşti, kaşlarımız çatıldı, her şeyimiz demirleşti ve en kötüsü şair duygularımı burada yitirdim.
Tam üç yıl işkenceler tezgahında gece gündüz kaldım, kaleme ve kağıda kavuşunca, heyhat bir baktım ki şiir yazamıyorum!

Kenan Evren ile Kemal Yamak içimdeki şairi katletmişlerdi. Ağlayamadımda içimdeki şairin katledilişine. Çünkü onun katledildiğini henüz anlayamamıştım; taki başka bir şairin kitabında bir dizeyi okuyana kadar; şöyle diyordu şair: „Auschwitz yaşandıktan sonra şiir yazılmaz” Bu dizeden sonra içimdeki şairin öldüğünü ve beynimin ölü bir şairin cesedini taşıdığını anlamıştım.

Ve yeniden kendimi okumaya verdim. Gece gündüz bulabildiğim her türden kitabı durmadan okudum. İçimde bir mizahçı doğdu. Acıyla işkenceyle, çaresizlik ve çareyle yoğrularak doğmuştu içimdeki mizahçı. Ürünlerini verdiğinde biz Kürtlerin en büyük mizah ustası Saygıdeğer Musa Anter ile karşılaştığımda bana: „ oğlum artık ölürsem gözüm arkada kalmayacak çünkü bay Muhalif var” demişti.
O zaman ben bay muhalif takma adıyla Musa amca ile aynı sayfada yazıyordum.

Ne yazık ki mizahçım da fazla yaşamayacaktı, o da şairim gibi benimle birlikte Bekaa vadisinde başka bir zindanda insanlık dışı baskılar, uygulamalar, ayinler, aşağılanmaların hengamesinde katledilecekti. Ve ben beynimdeki şairle mizahçının cesetleriyle dolaşacaktım insanların arasında.
Mizahçımın öldüğünü erken kavradım. Bekaa’da inşaa edilmiş içimdeki zindanın duvarlarını yıkınca, yeniden okumaya başladım.
Bir müddet sonra şairimin ve mizahçımın küllerinden bir eleştirmen yarattım.

 
Ve fırladım tarihin sahnesine, hiç bir zalim, hiç bir hak yiyici, hiç bir inkarcı apoletli genaral, hiç bir karanlık odak, hiç bir diktatör sivri, alaycı, keskin, yumuşak dilimin karşısında ayakta duramazdı. Kelimelerim cümlelerim ve paragraflarım dışında silahlarım yoktur benim. Savaşımı onlarla sürdürüyordum. Siyasi makalelerim, küçük silahlarımdı benim.

 
Uzun süre onlarla savaştım, bu rutinlikten kurtulmak için küçük silahlarımı bir kenara attım. Daha uzun menzilli sillahlar üretmeye başladım.
Bunlara en iyi örnek, kaleme aldığım ve geçenlerde DOZ yayınları tarafından piyasaya sürülen SIRLAR ÇÖZÜLÜRKEN adını taşıyan romanımdır.
Ben burada kendi kitabımı övmeyeceğim. Onu okuyunca siz karar vereceksiniz. Ama bu kitapla içimdeki ölü şairimin ve mizahçımın birleşerek başka bir biçimde yeniden doğduklarını anladım; size bu müjdeyi verebilirim.

 

 

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu