Dizi Yazılar

Susmak Ölmektir 38

Öcalan neden Sakine Cansız’a oportünistsin diyor ? Türk dil kurumuna göre oportünizm, fırsatçılık demektir. Geniş anlamda ise; güç durumlarda, davranışlarını ahlak kuralları veya düzenli bir düşünceden çok, çıkarlarına uyacak biçimde ayarlamayı amaçlayan tutum anlamına gelir.

Sakine Cansız 1991 Mayıs sonunda Şam’a gitti. Yaklaşık olarak bir yıl kadar Bekaa vadisinde kaldı. Ardından Güney Kurdistan’a gönderildi. Beş yıl dağda yaşadı. 1996 Yılında Şam’a geri çağrıldı, bir buçuk yıl kadar Suriye Kürdistan’ında kaldı. Adım adım izlendi. Bütün hareketleri, gözleri ve sözleri kontrol altındaydı. Avrupa’ya gönderilmeden önce, Öcalan gerilla adaylarının eğitim gördüğü kampta onu ayağa kaldırdı. Yüzüne karşı şunları söyledi:

“Hem sosyal gerçekliğimizin, hem de partileşme düzeyimizin kendini en açıkça ortaya koyduğu, çok ağır bunalımlı bir kişilik biçiminde dayattığı ve işlerin içinden çıkılmaz hale getirdiği yaygın bir gerçekliğin söz konusudur. Ve bu, son derece tehditkar bir durum haline gelmiştir. Üzerinde emperyalizmin ve özel savaşın bütün hesapları yapmasına yol açmıştır.  Ve siz, önemli oranda, bunu, her ne kadar iyi niyetli de olsanız; oportünist bir politika yönetim kadrosu olarak kendiliğinden işliyorsunuz. Bundan oportünistçe çıkar umuyorsunuz ve oldukça kendinize de, bu partiye de en büyük zararı veriyorsunuz. En ufak biçimlenme sorunlarınıza bile ciddiyetle yaklaşmayışınız, çok açık, rahatlıkla doğru geliştirilebilecek görevlere, dağlar kadar imkanla bile yaklaşmayışınız, sizin oportünist niteliğinizi ortaya çıkarıyor.” (143)

Öcalan neden Sakine Cansız’a oportünistsin diyor?

Türk dil kurumuna göre oportünizm, fırsatçılık demektir. Geniş anlamda ise; güç durumlarda, davranışlarını ahlak kuralları veya düzenli bir düşünceden çok, çıkarlarına uyacak biçimde ayarlamayı amaçlayan tutum anlamına gelir.

Yani Sakine’ ye açıkça şunu söylüyor, sen bana inanmıyorsun, parti denilen şeye de inanmıyorsun, ama çıkarların gereği, başka da bir yol bulamadığın için kalıyorsun ve bana inanır gibi görünüyorsun, demeye getiriyor!

Bununla yetinmiyor, onu ölüme götürecek şu sözü kameraların önünde, Sakine’nin yüzüne karşı söylüyor:
“Üzerinde emperyalizmin ve özel savaşın bütün hesapları yapmasına yol açmıştır.” 
Yani Emperyalizm ve özel savaş bütün hesaplarını Sakine üzerine yaptığını söylüyor. Paranoyanın derecesini gösteren bu tespitten sonra, açıkça sen münafıksın diyor.
Münafık bildiğiniz gibi, müslüman olmadığı halde, müslümanları aldatmak için müslüman görünen kimselere denir. Öcalan Sakine’nin oportünistliğini aslında münafıklık anlamında anlıyor!

Ve Sakine’nin o güne kadar neden kaçmadığına bir türlü akıl erdiremiyor. Hata ona; “ya kendini ikna et, ya da kaçarsın diyor” Şam’daki bir diyaloğunda:

“Parti Önderliği: İkna olmazsan Zeki (144) gibi sen de kaçarsın, onun için ikna et.
Sakine: Hayır başkanım ben o konuda.
P.Ö: Hayır, ikna olmazsan sonuç o yere götürür.” (145)

Önüne iki yol koyuyor, ya ikna ol, kayıtsız şartsız bana boyun eğ, köle ol, yada kaçarsın, başkada bir yol yok diyor.

Sakine söz veriyor. Önce Sakine olmaktan çıkıyor, Sara oluyor. Aysel’in Medya olduğu gibi.

Aysel’in ve Sakine’nin birer geçmişleri vardı. Bu iki kadın daha 1977 lerde Kürdistan da profesyonel olarak halkı örgütlemeye başladılar. Evlerini ailelerini, terk ettiler, şehir şehir dolaştılar. Karşılaştıkları bütün zorlukları yendiler.

İnsanları tanıdılar, kadınları, gençleri örgütlediler. Gün geldi tutuklandılar, işkencehanelerde direndiler, Kürt halkının haklı mücadelesini açıkça savundular. Cezaevlerinde baskılara zulümlere göğüs gerdiler.

Erkeklerin korkudan sustuğu zülüm ortamlarında, onlar Kürdistan davasını mahkemelerde savundular. 49 gün ölüm oruçlarında kaldılar Bütün bu fedakarlıkları ve mücadelelerinden dolayı kişilik sahibi oldular. Yani Sakine veya Aysel ismi direniş, fedakarlık, boyun eğmemeyi çağrıştırıyordu tanıyanlarda.
Ya Sara?
Sara neyi çağrıştırıyordu?
Ya Medya?

Sara Sakine’nin, Medya Aysel’in tabutuydu, onları tanıyanlar için. Tanımayanlar için Sara’ın da Medya’nı da hiçbir değeri yoktu. Sakine Sara’laşırken şöyle diyordu:
“Kod adım Sara, 1958 de Dersim doğumluyum. 1975 te ideolojik grup aşamasında parti ile tanıştım. Daha çok da 1977-78’ de profesyonel olarak çalıştım. 1979 da zindana düştüm. Ve uzun bir süre zindan da kaldıktan sonra 1990 sonlarında çıktım. Akademiye geldim. İkinci gelişimdir. Beş yıl dağda kaldım. Daha çok Botan ve Güney sahasında. 1996 ların sonlarında bu sahaya tekrar geldim. Bir buçuk yıldır bu sahadayım….. 

Bu yürüyüşüm bir tarz biçiminde şekillendi; kendine göre bir tarzdı, ideolojik temeli güçlü olmayan, dili güçlü olmayan, üslubu güçlü olmayan, örgütsel duruşu güçlü olmayan bir yürüyüştü. Bu anlamda çabalar fazla yerini bulmadı. Bu kadar uzun süre olmasına rağmen gerekli karşılık verilmedi, gerekli militan kişilik oluşmadı. Bunun belli oranda farkındayım……(146)

“Tersinden olaya bakma; tersinden devrim olayına, örgüt olayına bakmayı aşmam gerekiyor….”Kendini böyle Sara’laştırıyor Sakine. Ve son diyalog:

“Sara: Layık olacağım Başkanım.
Parti Önderliği ( Abdullah Öcalan:) Oldu yeterli mi bu söz çerçevesi?
Sara: Tabii.
P.Ö: Çok şey var da, pratikte onları sanırım seninle halledeceğiz.
Sara: Doğrudur Başkanım. Ben de çok şey söylemek istemiyorum.
P.Ö : Anlamsız, zaten iki tane kitap yazdın.
Sara: Üç tane.
P.Ö: Üç tane, oldu. Dördüncüsünü pratikte yazacağız.
Sara: Yazarım Başkanım. Başarılı bir pratik sergilersem yazarım.
P.Ö: Evet başarılı pratik olmazsa, zaten hiç yazmayacaksın, hiç konuşmayacaksın!”(147)

Bu diyalog 9 Nisan 1998 günü Şam’da gerçekleşti. Evet Sara artık hiç yazmadı ve hiç konuşmayacaktı. Avrupa’ya geldiğinde çok yakın çevresi, akrabaları ve kelaynak kuşları gibi soyları tükenmekte olan eski PKK’ liler, onun Sakine olduğunu biliyordu. Başkaları için, geçmişi olmayan ve Öcalan tarafından yaratılan bir kadındı. İşte bu kadın, yani Sara, yani Sakine Cansız dünyanın en güvenlikli Başkenti Paris’in en güvenlikli semti, Gare du Nord’da, Kürdistan Enformasyon Bürosunda öldürüldü. 1991 de Kamışlı da Arkadaşı Mehmet Şener gibi yanında iki kadın arkadaşı vardı. Birinin adı Fidan Doğan, diğerin adı Leyla Şaylemez’di.

Sakine ve Fidan, kafalarından, Leyla ise karnından ve kafasından, susturucu takılı bir tabancadan çıkan kurşunlarla öldürülmüştü. Görgü tanıkları, gecenin geç saatlerinde saat 01.00 sıralarında binaya geldiklerinde kapı önünde kan izleri görünce, kapıyı kırıp içeri girdiklerini ve üç kadın cesedi ile karşılaştıklarını söylediler. Tahminen cinayetlerin akşam üzeri saat 18.00 yada 19.00 civarında işlendiği kanısı hakimdi ve takvim yaprakları 9 Ocak 2013 ü gösteriyordu.

( 143) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezepotamien Verlag, 3. Cilt Sayfa 202

(144)https://madiya.net/index.php?option=com_content&;view=article&id=505:emdin-sakk-iletmek-ahlaki-deildir&catid=50:makalelerim&Itemid=67

(145) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezepotamien Verlag, 3. Cilt Sayfa 206-207

(146) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezepotamien Verlag, 3. Cilt Sayfa 205- 206

(157) Hep Kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, Mezepotamien Verlag, 3. Cilt Sayfa 210

Devam edecek

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu