Güncel

İbrahim Güçlü ile neyi tartışıyoruz?

Kuzeyli Kürt örgütlerinden bazı kimselerin geçmişte ve günümüzde  PKK’nin kırk yılı hakkında yaptıkları tahlillerin, analizlerin bilimsel bir içeriği yoktur. PKK’nin işlediği cinayetler hakkında az buçuk bilgileri var; eskiden kendi aralarında dedikodu şeklinde, şimdilerde ise PKK’nin karizması çizildiğinden, şapka düşüp kel göründüğünden, her yerde bunları anlatıp dururlar.

Jındar AX isimli arkadaşın Facebook üzerinden yaptığı programda İbrahim Güçlü ile yaptığımız tartışmalar sonrasında Güçlü’nün daha sonra “Selim Çürükkaya PKK’nin cinayetleri ile ilgili sorduğum sorular karşısında sessiz kaldı /onayladı”  paylaşımları, gerçeği yansıtmamaktadır. (Bu paylaşımların hangi amaca hizmet ettiği de bilinmemektedir / bilinmektedir.)

PKK içinde işlenmiş cinayetleri, yaklaşık 27 yıl önce yazan ve kitap olarak yayınlayan benim. Günümüzde bu cinayetlerin bir çoğunu, sözümona PKK’nin siyasal analizi olarak durmadan gündeme getirenler ancak benim yazmamla öğrenmiş oldular. İsteyenler Apo’nun Ayetleri, Sırlar Çözülürken  ve Susmak Ölmektir adlı kitaplarımı okuyabilirler. Ayrıca www.madiya.net isimli web sitesine bakabilirler.

Ben, İbrahim Güçlü ile Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi sürecinin son kırk yılını tartışmak istedim. O programa onun için çıktım.  Ne yazık ki, İbrahim Güçlü siyasi bir tartışma yerine, sürekli PKK’nin cinayetlerini gündeme getirdi ve beni de bu kısır tartışmanın içine çekmek istedi.

PKK denince Güçlü ve  bazı kimselerin aklına sadece bu cinayetler geliyor. PKK hakkında bildikleri fazla bir şey yok. PKK’ye alternatif bir politikanın sahibi değiller. Devletin cinayetlerini görmüyor, olan biten herşeyin özünde sömürgeci devletin, Kürdistan ve Kürt halkına karşı yürüttüğü politikaların sonucu olduğunu anlamaktan uzak davranıyorlar. Devlete ve onun günümüzdeki uzantısı olan PKK’ye alternatif politikalar üretmek yerine varsa yoksa “PKK cinayet işledi..” deyip dururlar.

İbrahim Güçlü başta deseydi ki; “Ben PKK’nin cinayetleri dışında başka bir şey konuşmam” ben onu da kabul ederdim.

Ama gördüğünüz gibi, elimizde kitle iletişim araçları var. Milyonlarca Kürt bir kapana kısılmış, Kürt aydınlarının bu kapanı halka göstermesi gerekirken, eline kalem alan, kameranın karşısına çıkan herkes, elinde bir liste, “Resul Altınok, nasıl öldürüldü? Hakki Karer’i kim öldürdü? Ferit Uzun’u kim götürdü, Çetin Güngör’ü kim kaybetti?” der dururlar, bunun dışında bildiklerini unuturlar.

Bir gün sonra başka bir yerde aynı nakarata devam ediyorlar.

Bütün bu cinayetlerin PKK’de nasıl, neden, niçin işlendiğini belgeleriyle, teorisiyle, sebep ve sonuçlarıyla 27 yıl önce ortaya koyan benim.

Açıkça söyleyeyim, İbrahim Güçlü’nün tartışma uslubunun, ortaya koyduğu argumanların ve kendini tekrar etmekten başka bir işlevi olmayan sözlerinin Kürtlere fayda sağlayacak bir yanı yoktur. Ben PKK içindeyken (1975 – 1993) payıma düşen  hesabımı vermeye hazırım. Hatalarımla günahlarımla her şeyi gözler önüne serdim, sererim. Kim yakama yapışacaksa ona hesabımı veririm.

Ama ya kendileri? Neden örgütlerini dağıttılar? Sömürgeci devlete karşı neden yeterince örgütlenemediler?  Kırk yıl boyunca dişe dokunur ne gibi icraatları var?  Bu konuda Kürt halkına bir hesap vermeyi düşünüyorlar mı?

Kendi gerillalarını götürüp Güney’de dağıttılar, Diyarbakır cezaevinde devlete teslim oldular.(1) Ortalığı Apo’ya bıraktıklarını hesap etmiyorlar!

PKK için “Devlet Projesi” Öcalan için “Mit ajanı” demelerine rağmen, Öcalan’ın cephe kurma çağrısını kabul edip daha 1993 yılında neden Şam’a kadar gittiler?

PKK eğer devletin projesi ise, neden bu devletin karşısına dikilmediler? Neden devleti suçlamadılar? “Alçak devlet, katil devlet neden sen bu PKK yi kurdun da bize saldırttın, neden sen bunun eliyle Kürtleri katlettin?” demediler.

PKK’yi devletin savcılarına ve Türk meclisine şikayet ettiklerini unuttular mı? PKk’yi, şikayete gittikleri merciler kurmamış mıydı?

PKK’nin Kürtlere karşı işlediği cinayetleri gördüler, neden diğer gözlerini kapattılar da devletin Kürtlere karşı işlediği cinayetleri görmediler veya görmek istemediler? 

 Abdullah Öcalan’ın devletle olan ilişkisini devleti yöneten bütün ekipler biliyor, hangi ekip devlete hakim olursa, O ekip onu kullanıyor. Öcalan ekiplerin adamı değil, devletin adamıdır. Bundan dolayı hiçbir ekip onu deşifre etmiyor. Her ne olursa olsun Yurtsever bir Kürdün sömürgeci devletin adamını sömürgeci devlete şikayet etmesi en azından benim Yurtseverliğimin sınırları dışındadır.

Ben Abdullah Öcalan’ın devletin adamı olduğunu görüp inandığımda, PKK nın de devlet tarafından kullanıldığını fark ettiğimde, devletten daha da nefret ettim. Ne Öcalan’ı devlete ne de devleti Öcalan’a şikayet etmek benim yapacağım bir iş değildir.

Ben bu ilişkiyi teşhir ederim Kürt halkını katleden bu ilişkidir ve suçlu olan Türk devletidir. Madem Abdullah Öcalan devletin bir görevlisidir, neden suçlu yalınız Öcalan ve onun PKK içindeki ekibi ve hatta PKK’nın tümü olsun ki? Diyarbakır cezaevinde bize işkence yapan Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran ile gardiyan ekibiydi.

Diyarbakır cezaevindeki işkencelerden dolayı asıl suçlu devlet değil mi? İbrahim Güçlü bize, “gelin gidelim Esat’ı ve gardiyanları devlete şikayet edelim”diyor.

Benim itirazım hem devlete, hem Esat ve garidiyanlarına, hem de İbrahim’e dir.

PKK yöneticilerinin hepsi ajansa, hainse, suçluysa, ölüme giderken sömürgeci mahkemenin kürsüsünde “Kürt halkının mücadelesini hakkıyla vermediğim için mezar taşıma, ‘Kürt halkına borçludur diye yazılsın” diyen M. Hayri Durmuş’u nereye koyacağız?  Sıkıyönetim mahkemesinin duruşmasında PKK bağımsız ve Birleşik Kürdistan’ı savunduğu için ben bir enternasyonalist olarak katıldım” diyen Kemal PİR’i nereye koyacağız? PKK’yi ajanlar kurmuşsa devlet ve onunla iş birliği halinde olanlar tarafından öldürülen 24 PKK Merkez Komite üyesinin hikayesini nasıl anlatacağız? 

Bazılarının kafası devletin kafasıyla aynı fabrikadan çıkmışa benziyor. PKK’ye selam vermiş her Kürd’ün öldürülmesi görüşündeler gibime geliyor. Sapla samanı birbirine karıştırdıklarını bile fark edemeyecek durumlarını, sarf ettiği sözleri sergiliyor.

Bunlar, PKK’ye karşı,Türk devletine karşı bir politika ve projeleri olmayanların lafları… tek yaptıkları PKK’nin işlediği cinayet listesini okumak.

Bu cinayetleri de aslında, PKK’den ayrılanlara karşı koz olarak kullanıyorlar. Kimse bunu Apo’ya karşı, Cemil Bayık’a karşı, Murat Karayılan’a karşı, Mustafa Karasu’ya karşı, Sabri Ok’a karşı kullanmıyor.

Güç onların elin de ya, olabilir ki, yarın öbür gün onlara cephe çağrısı yaparlar veya bir Belediye Başkanlığı teklif ederler, milletvekilliği de var işin içinde. Veya bu cinayet listelerini okuyup nemalanma da var işin içinde!

Bu çevrelerin asıl korkuları, PKK’nin cinayetlerine karşı çıkmış, PKK’nin sömürgeci devletlerle olan ilişkilerini teşhir etmiş, PKK’nin  diğer Kürt örgütlerine karşı düşmanlık yapmasına karşı başkaldırmış kişilerin bir Kürt siyasi hareketini örgütlemesidir. Bu korkularından dolayı bu kişileri cinayet işlemiş, cinayetleri onaylamış gibi lanse etmeye çalışırlar.

Türkiye devletinin de böylesi bir korkusu var. Öcalan’ın da Duran Kalkan’ın da böylesi korkuları var. Somut örnek verirsem Türkiye Cumhuriyeti 2003 tarihinde benim hakkımda İnterpol’e bir rapor verdi ve o raporda benim bizzat 21 eylem yaptığımı ve 50 cinayet işlediğimi söyledi. 2003 tarihinden 2018 tarihine kadar İnterpol Kırmızı listesinden terörist olarak arattı.

Abdullah Öcalan İmralı’da, Duran Kalkan Kandil’de benim adımı vererek cinayetler işlediğimi ve Almanya’nın beni koruduğunu defalarca söylediler.

Ama siyasetle uğraşan bütün Kürtler bilir ki ben, 01 Mayıs 1980 den 27 Nisan 1991 tarihine kadar cezaevindeydim. PKK davasından cinayet işlemekten yargılanmadım. Örgüt üyesi olmaktan ceza aldım. Tahliyeden sonra Bekaa Vadisi’ne gittim. Hiç bir cinayet işlemedim. Daha sonra Avrupa’ya geldim. Bir yıl Avrupa’ da kaldım. Hiçbir şiddet eylemine ne katıldım ne de emrini verdim.

İbrahim Güçlü bütün bunları, bilmesine rağmen, “Selim PKK cinayetleri karşısında sustu, cinayetleri onayladı” gibi paylaşımlar yapınca, beni uyandırdı. Maksadını anladım. Kendisine teşekkür ediyorum.

(1) Ala Rizgari Örgütü Diyarbakır cezaevinde 1980 yılının ilk açlık grevi derenişinde yer aldı. mahkemelerde Siyasi savunma yaptı.

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu