Tepkiler

Sırlar çözülürken- Hasan Hüseyin Yıldırım

Eski Kawa Örgütünün Lideri Hasan Hüseyin Yoldırım, Sırlar Çzülürken'i muhteşem buldu.

 Hasan hüseyin Yıldırım / Bir Roman okudum.
Adı “Sırlar Çözülürken”.
Yazarı Selim Çürükkaya.
Roman eleştirmeni değilim.
Bu boyutunu uzmanlara bırakıyorum.
Benim açımdan yaşadığımız yakın sürecin aydınlanmasında kitabın oynayacağı rolün önemidir.
Selim, daha evel düzenli şekilde makalelerle düşüncelerini kamuoyuyla paylaşıyordu.
Bir ara yazmayınca nedenini kendisine sordum.
Aldığım cevap, “Artık küçük silahlarla değil, büyük silahlarla mücadele edeceğim” deyince, ne demek istediğini anlamadığımdan; nasıl yani sorusunu sordun.
Kitap yazıyorum” dedi. Ve konusunu açıkladı.
Silahın kesin hedefini bulacağına inanıyorum” dedim.
Gerçi Selim daha evel de “Apo’nun Ayetleri” ve “Güvercini de Vurdular” adlı büyük iki silah kullanmıştı.
Bu silahlar Hiroşima ve Halepçe’de kullanılan silahlar gibi anlık etki yapmasada, süreç içinde onlar kadar tesirli olduğu görülmüş, düşman cephesinde onarılmaz gedikler açmıştı. Ama tüm sırların çözülmesine yetmemişti.
Sırlar çözülmeliydi. Sırlar çözüldükçe düşman kamp çözülecekti.
Bunun için topyekün bir saldırı gerekiyordu.
Saldırı için “büyük bir silah”a ihtiyaç vardı.
Bunu icat edecek olan da Selim’den başkası değildi.
Selim, karargahına çekildi.
Telsizinin tüm frekanslarını açtı, projektörünü dünyaya tuttu, gelen tüm sinyalleri aldı, depoladı, harmanladı, bir senteze ulaştı. Artık gizli saklı bir şey kalmamıştı.
Sırlar çözülmüştü!
Sırlar Çözülürken” henüz yazım aşamasındayken haberim oldu. Zaman zaman Selim’le telefonlaşırken bazı bölümlerini anlatırdı.
Ben hemen “hop hop” derdim.
Niye, diye sorardı.
“Be birader bırak kitabın kendisini okuyalım, okumanın zevkini çıkaralım” derdim.
O da, haklısın derdi.
Derken kitap çıktı ve sağ olsun bir adedini de imzalayarak bana yoladı. Kitabı alıcı bir gözle okudum. Kitabın kahramanları ve yaşadıkları olaylar zinciri, süreci yaşayan bizim gibi insanlar açısında yabancı şeyler değildir.
Süreci yaşayıpta kitabı okuyacakların oynanan oynun bir parçası oldukları düşüncesine kapılacaklarına eminim.
Çünkü “Sırlar Çözülürken” kitabı bir dönemin, derli toplu roman diliyle anlatımının kendisidir. Bizim kuşağın tam merkezinde yer aldığı sürecin net bir fotoğrafıdır. Bu fotoğrafta herkes vardır. Kimi oynun senaristi, kimi rejisörü, kimi aktör ve aktristi. Kimi seyircisi.
Kimi mağduru, kimi sanığı, kimi tutsağı, kimi tanığı, kimi de bir bütünü.
Kitabın yazarı bir fazlasıyla bunların tümü.
Fazlası yaşanan sürecin şu an yargılanmasının iddia makamı ve yargıcı olması.
Kitap sürecin iddianamesi.
Selim iddianamesini yazdı ve muhataplarına sundu.
Muhatap tüm dünya.
Tek bir heyet tüm dünyayı temsil edemeyeceğine göre hayal edemeyeceğimiz sayıda heyet oluşacak.
Her heyet iddianameyi kendi cephesinde ele alacak, eski defterler yeniden açılacak, yeni suçlular aranacak, eski dostlar düşman, düşmanlar dost olacak, yeni cepheler oluşacak veya eskileri pekişecek, sonuçlar çıkarılmaya çalışılacak, tedbirler alınacak.
Mesele bu işten kimin daha karlı çıkacağıdır.
Bu da meselenin ciddiyetini kavramaya bağlıdır.
Düşmanlarımızın meselenin ciddiyetini kavradıkları ve hatta bunun için özel bir gündem maddesi oluşturduklarını, sonuçlar çıkardıklarını, ilgili kurum ve kuruluşlarını uyardığına eminim. Generallerin alelacele Devlet başıyla Köşk’te yemekli toplantısı hayra alamet değil.
Meselenin bir yanı buysa, öbür yanı da bizim cephemizde sorunun nasıl algılanması meselesi?
Biz, “Sırlar Çözülürken” Roman’ı ile verilen mesajı doğru kavrar ve gereğini yaparsak kazanan biz olacağız.
Yok bu değilde okuyup “Eh İşte Bir Roman” deyip kütüphanemize ekleyecek bir kitap olarak bakarsak, sürecin milletimize ödettiği bedelin nedenini anlamak, kavramak istemediğimiz anda, ders çıkarma gibi bir refleksimizin de olmadığını teslim etmiş olacağız. Bu bir fırsat. Fırsatı doğru kullanabilecek miyiz?
“Sırlar Çözülürken” Musa’nın Beni İsrail Oğullarına indirdiği “On Emir” niteliğindedir. Selim’in sunduğu iddianamede on emir yok. Sadece tek bir öneri var. “İhaneti algıla, bilince çıkar ve yargıla. Bir yargıçta sen ol. Kendi davanın müdahili ol. Gözünü aç. Hayal alemini zorla. Süreci yeniden bir süzgeçten geçir. Hakkikati yüksek sesle haykır. Kral çıplak de!” Vermek istediği mesaj bu kadar basit.
Bu basiti başarabilecek miyiz?
Kürt milletini bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşturmak biraz da bu basiti başarmamıza bağlıdır.
Kürt milleti kandırıldı.
“Özgürlük savaşı” adı altında kendisine kirli bir savaş dayatıldı.
Kendisine ağır bir bedel ödetildi.
Şimdi bunun sırları çözüldü.
Yanılsamalı ve bedeli ağır süreç, artık sorgulanmalı.
Kurban, Kürt milleti.
Katil, TC devleti ve “Kürtçüsü”.
Şimdi yeniden düşünme ve hesap sorma zamanıdır.
Kürtler, kolları sıvamalı.
Suçu sadece bir karış özgür vatan olan “bin kevır”(taş altı) edilen onbinlerce cıvan gençimizin hesabını sormaya.
Bekaa’nın, Zele’nin, Haftanin’in, Kandil’in vs. her karış toprağına gümülü kayıp özgürlük şahinlerinin akibetini sormaya.
Dahası bir milletin geleceğiyle oynamanın hesabını sormaya.
Kuşkusuz bu sadece Kürtlerin sorunu değildir.
İnsanım diyen herkesin sorunu, tüm dünyanın sorunu.
Haydi Birleşmiş Milletler.
Haydi Tüm Devletlerin “Adalet Bakanları”.
Haydi G. Wach.
Haydi Amnesti.
Haydi Dünyanın İrili Ufaklı İnsan Hakları Kuruluşları.
Haydi Kürtler.
Selim’in Sunduğu İddianamede Çözülen Sırları maddi bir güce Dönüştürmeye.
Haydi Hep Beraber bu Karanlık Sayfayı Aydınlığa Çıkarmaya.
02 Nisan 2007
Kaynak: newroz.com
Hasan Hüseyin Yıldırımm

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu