Güncel

Ölüm Haberini Aldığımda

Benle Aziz bu evlere yerleşmiş, dışardan topladığımız çalı çırpı, yaprak ve otlardan bu evlerin içinde kendimiz için evcikler kurmuştuk. Çatıları vardı evlerimizin, üstü yapraklarla örtülmüştü, içlerine halı yerine taze otlar serilmişti.

Arkadaşım Aziz Vefat Etti

Selim Çürükkaya / Dün sabahın erken saatlerinde arkadaşım Aziz Kaya’nın vefat ettiğini duydum. Daha önce kalp krizi geçirdiğini, komada olduğunu biliyordum. Ölüm haberini aldığımda, çocukluğuma gittim. Altı yedi yaşlarındaydık ve benle Aziz çok iyi iki arkadaştık. Genç ile Palu arasında, Suveren Tren İstasyonu’nun karşısında Tuunst Köyü’nde yaşıyorduk.

Bizim evimizin bitişiğinde bun Hes Humu ile Bun Niyazi Qelaçiu’nun (bun ev demektir) evleri harabe olmuştu. Bir kaza kurşunuyla ölen teyzemin oğlu Rıza’dan dolayı, bu iki evin sahipleri köyü terk ederek Adana’ya gitmişlerdi. Kapısı penceresi kırılmıştı evlerin.

Benle Aziz bu evlere yerleşmiş, dışardan topladığımız çalı çırpı, yaprak ve otlardan bu evlerin içinde kendimiz için evcikler kurmuştuk. Çatıları vardı evlerimizin, üstü yapraklarla örtülmüştü, içlerine halı yerine taze otlar serilmişti.

Hayallerimiz vardı çocukça; uygun gelin adayları bulursak, onları çalıdan ve yapraktan yapılmış minicik evlerimize davet edecektik. Çocuklarımız olacaktı, kızlı erkekli, onları beslemek için hayvan besleyecek, darı ekecektik.

Küçücük karasabanlarımız bile hazırdı. Arkadaşım Aziz’in enteresan fikirleri vardı. Karınca besleyelim derdi, onlar bize buğday toplar getirir, biz de o buğdayları öğütür, un haine getirir, undan hamur, hamurdan ekmek yapıp yeriz derdi.

Bir de gölümüz vardı. Bizim arazimizin içindeydi. Biz ona “Guelé Xırtıku” derdik. On metre kare kadar bir alanı kaplardı. İçi su dolu kocaman bir tası andırırdı. İki buçuk metre derinliği vardı.

Benle Aziz gece gündüz bu gölde yüzerdik. Gölün Deré Al’é bakan tarafı kamışlıktı. Yılanlar, sülükler, çekirgeler, kurbağalar, peygamber develeri, çeşit çeşit hayvanlar bu kamışların arasında yaşardı.

Geceleri bir başkaydı bu göl, benle Aziz geceleri ay ışığında gölün kıyısına gelirdik. Ay gölün ortasına konardı. Yıldızlar gölün koyu maviliğine yağardı. Kurbağalar ve kamışların arasında saklanan cümle hayvanlar ayak seslerimizi duyunca susardı. Ayaklarımızın sesi kesilince bir kurbağa varaklar, diğer canlılar orkestra gibi müzik çalardı.

Köyde kuzularımız vardı. Ve benle Aziz kuzularımızın çobanlarıydık. Yalınız değildik kuşkusuz. Yaşıtlarımız kız ve erkek çocuklarla birlikte otlaklara götürürdük kuzularımızı. Taşlardan ellerimize kına yakar, kenger sütünden sakız yapardık. Hava sıcak olunca Guelé Morin’de (Morın Gölü) yaşıtımız kızlarla yüzerdik. Bazen kızların elbiselerini alır saklar, onları gölün ortasında bırakırdık.

İlkokulu Aziz’le birlikte okudum. Okula başladığımızda ikimiz de tek kelime olsun Türkçe bilmezdik. Zazaca konuştuğumuz için soba odunuyla dövüldü küçücük ellerimiz. Öğretmenimizin neden bu kadar zalim olduğunu, o zaman düşünemezdik. Beşinci sınıfı bitirdiğimizde, diploma için vesikalık resim gerekliydi. Öğretmenimiz bizi Genç kasabasına yolladı. Köyümüzün imamı Molla Sıdık ile Suveren İstasyonu’na gittik. Hayatımızda ilk olarak trene binecek ve şehir görecektik.

Genç istasyonunda Trenden indiğimizde hava kararmıştı. Şehre doğru giden yolun iki tarafındaki direklerde asılı duran lambalar yanıyordu. Ve biz daha lambanın, lamba olduğunu bilmiyorduk! Elimizi kaşlarımızın üzerine siper yaparak lambalara bakıyorduk. Arkadaşım Aziz: “İn bacarıc zaf akıl, de bunén astaré tepişt ard kerd lawa” (Bu şehirliler çok akıllı insanlardır, baksanıza yıldızları yakalamışlar getirmiş ipe takmışlar) dedi.

On üç yaşımda köyden ayrıldım, artık Aziz’i göremedim. Ben okudum, o okumadı. İstanbul’a gitti. Ne yaptığını kimse bilmiyordu. Ben yakalanıp cezaevine girdiğimde, O Almanya’daydı. Gurbet elde ne yaptığını öğrenemedim.

Elli yaşıma ayak bastığımda Almanya’nın Kiel kentinde bir bahçede kendisiyle karşılaştım. Perişan bir haldeydi. Yarı gerçek, yarı hayal dünyasında yaşıyordu.

“Ne yapıyorsun durumun nasıl, çalışıyor musun, maddi durumun iyi mi?” diye sorduğumda, “Allaha çok şükür, Hamburg’un Sankt Pauli semtini biliyor musun?” dedi.

Ben “evet” deyince, “işte o semtin tümü bana aittir” dedi.

İkimiz birlikte sustuk. Nasıl vedalaştığımızı şimdi hatırlamıyorum.

Aziz’in Hacı Kemal Fevzi Bilgin ile olan maceraları belki bir kitap tutar. Hamburg’daki banka soygunu, ta Bingöl’de yakalanan paralarının macerası ayrı bir hikâye.

Ama Aziz ömrünü, bana kalırsa, boşa geçirdi. Ömrünü bozuk para gibi harcadı. Belki hiçbir zaman doğru dürüst evi olmadı; zamanının kabadayısı oldu.

Bir sokakta kalp krizi geçirdi.

Hastanenin birinde yaşamını yitirdi.

Kardeşlerine, abisine ve yakınlarına baş sağlığı diliyor, acılarını paylaşıyorum.

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu