Makalelerim

Utanmazlar üzerine

Selim Çürükkaya / Kalktım olmadı, yürüdüm sancı durmadı.
Durdum olmadı, tuvalete gittim dahada artı.
Ambulans çağırdı eşim, acıdan dolayı duvarlara tırmanmak istedim.
Hızla giden aracı, gözlerimin önünden geçen ağaçları, zenci şoförü hatırlıyorum
Sonra kridorları, ışıkları….
Beyaz elbiseli kadın ile erkekleri..

Buda ne?
Upuzun bir yer altı koridoru, yaşlı kadın ve erekekler
Ellerinde kan dolu naylon torbalar…
Ve yürüyorlar……

 

 

Dante cehhenemi mi burası, yoksa şifa dağıtan Maria Hastahanesi mi?
Kolumda ufak bir acı hissediyorum, serum takılıyor
Acılarım durmuyor..

İkinci serum bitmek üzereyken kafamın iki yanı uyuşuyor
Ağrılarım diniyor
Yatağım tekerlekler üzeri yürüyor
Uzun koridorlardan geçiyorum, bir yerde soyuyorlar beni, beyaz  hasta gömleği giydiriyorlar..
Yatağım değişiyor
 Başka biri yürütüyor yatağımı
Ameliyathaneye girdiğimi fak ediyorum
Beni bir masanın üzerine alıyorlar
Maskeli doktorlar ve hemşireler
Bıçaklar makaslar, usturalar, şırangalar..
Narkozcu doktor adını söyleyerek kendini tanıtıyor..
Beynim sinek ısırığı bir acı hissediyor

Ve gidiyorum ben….
Gözlerimi açtığımda yatağım gidiyor
Bir odaya yerleştiriyorlar
Hortumlarım var ve ona bağlı kanlı torbalar
“Yedi adet taş çıktı böbreklerinden” diyorlar.

Yatak komşum bir alman, onunda kanlı torbaları var.
Acayip bir adam, köyde oturur, orada kacaman bahçesi ve çok sayıda tavukları var.
Her tavuğuna bir isim vermiş, durmadan onların adını sayıklar.
Renate, Helga, Amke, süse (tatlı) Anika diyerek tektek tavuklarının adını sayar.
Gelen hemşirelere beni evime yollayın tavuklarımı özledim derdi.

İki gün sonra onu yolladılar başka birini getirdiler
Tam olarak 91 Yaşında tarih gibi bir adamdı.
Türkçe bildiğimi anlayınca: “Ben Mustafa Kemal Paşanın cenaze törenine katılmışım” dedi.
Nasıl diye sorduğumda şu yanıtı verdi:
“1938 Yılında  Mustafa Kemal Paşa öldüğünde, Almanya’dan Grosse Emden isimli  gemi ile bir heyet İstanbul’ a gitti. O geminin kaptanı bendim” dedi.

Savaş gemisinin kaptanı olduğuna göre ikinci dünya savaşında çok haltlar karıştırmış diye düşündüm.
Ama adam tek bir kelime konuşmak istemedi.

Günlerce sonra taburcu oldum.
Eve geldim, habersiz yaşadığım günlerin kayıtlarına şöyle bir göz attım.
Türkiye’ nin bölünmemesi üzerine tartışmalar olmuş.
Kürt avukat Hasip Kaplan “Türkiyenin bölünmesi kesinlikle tartışılmamalıdır.
Türkiyeyi bölme düşüncesi nazizmdir “demiş.

Hürriyet gazetesinin baş yazarı Ertuğrul Özkök. “Türkiyenin bölünmesinide tartışalım” diye buyurmuş!.
İşgalci sömürgeci inkarcı ve uşak zihniyetli Türkler ve Kürtlere göre:

“Bir ülkeyi bölmek kadar kötü bir durum olmaz. Bölücüler namusuz, şerefsiz insanlardı.
Onların katli vacipti.”

Bu sözleri hem  bazı Kürtler, hemde bazı Türkler  sarf ediyordu.
Hele bazı Kürtler: “Biz Türkiye’yi kimseye böldürtmeyiz
Misaki milli sınırlarına saygımız vardır..
Bayrağa bir itirazımız olamaz.”
diyorlardı.

“Utanmaz Kürtler”böyle dedikçe, “Utanmaz Türkler” bastırıyordu:
“Söyledikleriniz yeterli değil, Kürdistan kelimesini hiç kullanmayın, Türk askeri çatışmada ölünce Türk bayrakları ile cenaze törenlerine katılın” diyorlar.
Ve  “Utanmaz Kürtler”  başlıyorlar bağırmaya:
“Biz Türkiye’ nin bölünmesini istemiyoruz”

Birisi çıkıp demiyor, mademki bir ülkeyi bölmek kötüdür.
Mademki bölücüler namusuz ve şerefsizdir
Mademki bölücülerin katli vaciptir.
O zaman siz ülkemiz Kürdistan’ı neden böldünüz?
Neden onu dört parçaya ayırdınız?
Ülkemizi bölmekle yetinmediniz, parçalar arasına mayın tarlaları koydunuz.
Dikenli teller gerdiniz.
Gelip geçenlerin göz yaşına bakmadan neden kurşuna dizdiniz?

Eğer bir ülkeyi bölmek kötülükse, bu kötülüğü siz işlediniz.
Eğer bölücülük namusuzluk ve şerefsizlik ise, o sıfatlar size aittir.
Eğer bölücülerin katli vacipse, birilerinin sizin boynunuzu kesmesi lazım!
Bölmediniz mi ülkemizi?
Bu gerçeği tartışmaya yanaşmazsınız!
Bu noktaya geldiniz mi tıkanırsınız, suçlarınız tek tek sıralanır gözlerinizin önünde!
Ülkemizi kılıçla silahla zorla bölersiniz, bir parçasını kendi ülkenize yamarsınız.
Ülkemizin adını haritalardan silersiniz, ona başka adlar verirsiniz.
Ve o topraklarının üzerindeki halk kıpırdanmaya başlayınca “vay bölücüler” deyip katl edersiniz.
Bölücü olan sizsiniz, siz Kürdistan’ ı böldünüz!

Türkiye nin parçası olarak gördüğünüz “doğu ve güney doğu” bölgeleri, Türkiye’ nin değil, Kürdistan’ın parçasıdır. Anlaşmalar ve yasalarla siz gerçeği değiştiremezsin!
Türkiye dediğiniz Edirne’ den Adana’ya kadardır.
Ve Türkiye’ de Kürtler  yaşıyorlar.
Yani Mersin’de, Ege de, İstanbul’ da, oralarda azınlıktırlar.
Ve onlar Türkiye’ den ayrılmak istemezler, fakat azınlık haklarını kullanmak isterler.
Adana’ dan Ardahan’a kadar ki topraklar Kürdistan’ ın parçasıdır.
Bu topraklar üzerinde değişik halklar, dinler ve dillerden insanlar yaşar
Bu halkların kendi kaderlerini tayin etmesi, parçalanmış ülkeleri için mücadele vermesi, onları bölücü yapmaz, tam tersine onlar ülkelerini bütünleştirmek istiyorlar.
Gerçek böyle iken, “Türk utanmazları” ve sömürgecileri bölücü iken,
“Kürt utanmazları” nın bu gerçeği onların yüzüne vurması gerekirken,
Bizimkiler, ezik büzük, “biz Türkiyenin bölünmesini istemiyoruz” diye konuşurken cinlerim başıma üşüşüyor….

Bu satırları okuyan aymaz kişiler: “Avrupa’ da yaşıyorsunuz, bunları yazıyorsunuz, gelin Diyarbakırda bunları söyleyin” diyeceklerini tahmin ediyorum.
Onlara diyeceklerim şudur:
Evet ben Diyarbakır’ da, Hemde Mayıs 1983 te, 7. Kolordu Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin karşısında bunları söyledim: “Biz bölücü değiliz, Ülkemizi siz parçalamışsınız, biz onu birleştirmeye çalışıyoruz. Bölücü olan sizsiniz” 147 sayfadan ibaret bu savunma hala askeri mahkemelerin çellik kaslarındadır. O günlerde hakimler ve savcılar bizim karşımızda konuşamazlardı. Biz kalkıp konuşmaya başladığımızda onlar, su dökülmüş kedi gibi küçülürlerdi karşımızda. Başımız dik, alnımız aktı. Çünkü bölücü olan onlardı, zalimliği onlar yapıyorlardı, çaresizliklerinden dolayı zoru ve işkenceyi onlar bize karşı uyguluyorlardı.
Bizler çarmıha gerilmeye götürülen İsa gibi, düşmanlarımıza bakıp onlara acıyorduk…..

Şimdilerde “Kürtlerin utanmazları” , o günün savcı ve hakimleri pozisyonunda, Kürdistan’ı işgal altında tutan cümle sillahlılar ve kalemliler atakta.
Ama haksızdırlar, bizimkiler rezil onlar ise haksız..
Ve hiç utanmadan her iki tarafta şu kelimeleri tekrarlarlar:
Binlerce Kürt ile Türk birbiri ile evlidirler
Çocuk sahibi torun sahibidirler, arkadaştırlar.
Şimdi birbirlerinden nasıl ayrılırlar?
Kardeşlerin bir kısmı Hakkari’ de, bir kısmı İstanbul’ da nasıl kalırlar?”
Sanki  Kürt örgütleri Türkler’ le Kürtler’ in birbirlerinden ayrılmaları için mücadele veriyorlar!
Sanki Kürt örgütleri, Kürdistan’ da yaşayan Türkleri Türkiye’ ye, Türkiye de yaşayan Kürtleri Kürdistan’ a kovmaya çalışıyorlar.

Ve utanmadan, arlanmadan, sıkılımadan bize bölücü diyorlar.
Kendi bölücülüklerini tartışma konusu bile yapmak istemiyorlar.
Ama korksunlar biz buradayız.
Gerçeklerimiz var, yürekleri varsa karşımıza geçip bizimle tartışsınlar!

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu