Makalelerim

Sürünün bekçileri

Selim Çürükkaya / Yaklaşık bir aydan beri yoktum.
Yani bilgisayarımın başında değildim.
Telefonlarımı ve kapılarımı kapatmıştım.
Birkaç kişi dışında kimse bana ulaşamıyordu.
Kendi içimde bir geziye çıkmıştım……..
Eskiden kitaplardan çok okuduğum ama gözlerimle görmediğim Havasını teneffüs etmediğim, dağlarına tırmanmadığım, okyanusunda yüzmediğim, güzel şehirlerinde gezmediğim bir ülkeye gitmiştim.

Döndüm, suya sabuna dokunmayacak bir yazı yazmak istedim ama bırakmadılar.

Ben yokken de beni rahat  koymamışlar.
Türk jandarmaları köyümüzü basmış, evimizi üç saat kadar kuşatmada tutmuş, bizi sormuşlar:
Bizim için: “vatan hainleri;” kardeşim Dr. Süleyman’ı kast ederek: “elimize geçerse o nu kıyma yaparız” demişler.
Aynı tarihlerde Dersim’deki eşimin akrabalarının evlerini kuşatarak

Onu da sormuşlar.

 

Bir hafta sonra bu operasyon İmralı’da yapılan avukat görüşmelerine de yansımış.
Bu görüşme notunda Abduldevet’in ağzından ihanet içinde olduğumuz söylenerek soy ismimizi taşıyan kişiler hedeflenmişti.
Abdul ile devleti harekete geçiren nedir hala bilemiyorum.
Belki de ortalıkta görünmememi, Güney Kürdistan’a gittiğime yordular da azdılar!

Her iki taraf demiyeceğim, (çünkü iki taraf tek taraf oldu) bizi “vatan hainliği” ile suçluyor.
Biz kimsenin vatanına göz dikmedik, kendi vatanımızı kurtarmak istiyoruz.
Biz kimselerin vatanını bölmek istemedik, bölünmüş vatanımızı birleştirmek istedik.
Biz kimselerin üzerinde egemenlik kurmak için çalışmadık, bizim üzerimizde egemenlik kuranlara itiraz ettik.
Biz kimselerin malını mülkünü çalmadık, çalınan malımıza mülkümüze sahip çıkmak istedik.
Biz kimselerin dilini yasaklamadık, yasaklanan dilimizi konuştuk.
Biz kimselerin devletini yıkma niyetinde değildik, kendi devletimizi kurmaya çalıştık.
Biz kimselere işkence yapmadık, işkence yapanlara karşı direndik.
Biz kimselere silah çekmek istemedik, bize çekilmiş olan silahları susturmak istedik.

Eğer bunları yapmak “vatan hainliği” ise; biz ihanetimize devam edeceğiz.
Aynı sözleri 1982 tarihinde Diyarbakır sıkıyönetim mahkemelerinin sanık kürsüsünde de haykırmışız.

Ve orada durdurulamamışız.
Olmadığım bir aylık dönemdeki haberlere göz attım.
Abduldevlet Kemal Pir çizgisinden bahsediyor.
Yine bir yem bulmuş birilerini kandırmaya çalışıyor.
Kemal Pir ile  aynı hücrede kalıyordum.
Altı ay boyunca kendisine atılan bütün dayaklara, yapılan bütün işkencelere rağmen, Türk olduğu halde “ben Türk’üm” demedi.
Ve Türk mahkemelerinin karşısında şu sözleri söyledi:

“Ben bu harekete deminki saydığım nedenlerden dolayı katıldım. Devlet’e düşmandı bu hareket. Ben de devlete düşmandım…”

“Birde Apoculuk sorunu var, hareketi sevmeyenler, çamur atmak için böyle bir isim uydurdular. Apoculukta zaten bizi tek bir kişiye bağlı göstermek gibi bir şeydi. Halbuki biz bir insana falan bağlı değiliz. Abdullah yoksa, bu harekette yoktur diye bir şey yoktur. Abdullah’ın kendisi de bu hareketin bir insanıdır. Durum budur.” (Kemal Pirin‘in 1981 tarihindeki savunmasından. Kürdistan Halk diriliş mücadelesi, Diyarbakır zindanı adlı kitap. Sayfa 66. Weşanen Serxwebun yayınları 1. Baskı Mayıs 1985 Köln)

 

Anlaşılan Abduldevlet, herşeyi tersine çevirmeye çalıştığı gibi, şimdi de Kemal Pir‘i tersine çevirmeye çalşıyor.
Ondört Temmuz direnişinden dolayı Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek‘in ortaya koyduğu tavırla, bugünkü Abduldevlet’in tavrı tam bir zıtlık arzetmektedir.

Birinin karşılığı kahramanlık, halka bağlılık ise diğerinin karşılığı; 14 Temmuz direnişçilerini öldüren devlete bağlılıktır.
Şükrü hoca daha önce yayınlanan bir bildiriyi, Nasname sitesinde yayınlamış. Abduldevlet’e bağlı olarak kurulan bir gençlik örgütü, bizi tehdit etmiş. Devlet, Abdi kontralaştırınca örgütünü de boş bırakmaz.

Ulus olarak hızla kontralaşan bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu ben çoktan beri biliyordum.
Birde Şükrü Hoca “yalaka takımını artık teşhir etmek gerekiyor” demiş.
Bir iki yalakayı sayfalara taşımış. “Apo’nun Ayetleri” 1994 tarihinde yayınlandığı zaman, Mihri Belli olarak bilinen bir zat benimle ilgili bir makale yazmış, Özgür Politika gazetesinde yayınlanmıştı.

Makalenin başlığı da “Sürüden ayrılanı kurt kapar” dı. Anlaşılan Mihri Belli Kürt Halkının bir kısmını koyun, Öcalan‘ı da çoban olarak görüyordu. Gerçi Öcalan‘ın adamlarının tümü de Belli’nin bu düşüncesini paylaşır hale gelmişti.

Ben hiç bir zaman bu düşüncede olmadım ama bu yazıyı okuyunca, kendime Belli’nin yeri neresidir diye sordum? Çoban olamaz, çünkü bizim sürü çift çobanı kabul edecek bir mentaliteye sahip değildi.  Bizdeki çoban, zaten başka çobanı kabul etmezdi! Belli’de koyunluğa razı olmazdı.

Peki sürünün neyiydi Belli?

Çok düşündüm sürünün bir şeyi eksikti!

Ama neyi?

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu