Güncel

Dağda Sakine Cansız’ı Gördüm. Tutkluydu

Selim Çürükkaya/ “Bana Sakine Cansız’ı sormuştun. Yazdıklarımın arasında onunla ilgili bölümü buldum. Bilgisayarım yok.
Yoksulum.
Henüz kendime bir bilgisayar bile alamadım. Eğer bir gün bilgisayar sahibi olursam, yazdığım her şeyi bilgisayara çeker ve yayınlatırım. Sakine Cansız’la ilgili bölümü elimdeki telefonun klaviyesiyle yazdım. Sana yolluyorum. Bana bir bilgisayar temin edebilirsen sana gördüğüm ve yaşadığım her şeyi yazar yollarım” demiş, kimliğini bilmediğim bir kadın.

Aşağıdakiler onun satırları:

“Kısa bir süreliğine Zap alanına gittim. Orada yedek güç olarak bulunuyorduk. Bir tabura yakın insan vardı. Bu taburda yer alan insanlar örgütün deyimiyle “atsan atılmaz satsan satılmaz” cinsinden insanlardı.

Bizim için “ne eğitim de bir şey alıyorduk ne de savaş alanında doğru düzgün savaştırabiliyorduk.” diyorlardı.
Örgüt, işe yaramayan bu insanlardan bir tabur oluşturulmuştu. Genele hizmet edecek bir şekilde Zap mıntıkasının ortasında konumlandırmıştı.

 Benim de içinde yer aldığım bu tabur, Zap alanına gelen ve gidecek olan erzakları yükleme yerleştirme indirme bindirme işi yapmakla görevlendirilmişti.

Daha doğrusu Zap alanı daha çok geri cephede yer aldığı için örgüt ortamında bir nevi sürgün yeriydi.

Bizim taburun siyasi işlerle pek bir ilgisi yoktu. Biz daha çok geri faaliyetleri yapıyorduk. Ve doğal olarak diğer arkadaşların gözünde oportonist, çizgiye gelmeyen, örgütün manevi değerlerine saygısızlık yapan insanlar olarak algılanıyorduk.

 Tabur, bölük, takım, manga komutanlarımız bizim gibi gereksizdiler örgütün gözünde.

Tabi bizim dışımızda örgüt tarihinde ve o güne kadar örgütle siyasi ideolojik sorunu olan bazı etkili yetkili insanlar da vardı.

 Onlardan bir tanesi Sakine Cansız’dı. Yıl 1997’di. Sakine tek başına bir mağaraya konulmuştu (1) ve sadece yönetimde üst düzeyde görevli olanlar, zaman zaman Sakine’yi kontrol için o mağaraya gidebiliyordu.

 Bir gün tutuklulara ekmek dağıtma sırası bizim mangaya gelmişti. Ben ve bir arkadaş tutuklulara ekmek dağıtmaya başladık. Herkese ekmek verdik. Sakine arkadaşın olduğu mağaranın önüne gittik. Kendisinden müsaade istedik, içeriye girmek istedik. Sakine arkadaşa selam verdik, O da bizi içeriye davet eti.

 Yanımdaki arkadaş içeriye girmeyi kabul etmedi. Ben ısrar ettim, merak ettim, bu yaşlı arkadaş hem tutukluydu hem de nöbetçileri yoktu. Nasıl olur diye yanımdaki arkadaşıma fısıltıyla sordum. Arkadaşım bana “sus, kadın duyar” dedi.

Heval Sakine aramızda tartışmanın olduğunu anladı ama sorunun ne olduğunu anlamadı. Gülümsedi bize, “ben yeni çay demledim buyur bir çay için, sizler ekmek pişirmişsiniz, yorgun olmalısınız ‘dedi. Arkadaşım: ‘Heval, sağ ol gidelim geç oldu’, deyince, ben mağarada cam bardağı görmüştüm, o cam bardağından çay içecektim. Nedense bir türlü o plastik bardaklara alışamamıştım. İçtiğim çayın tadını alamıyordum. Heval Sakine benim cam bardağına baktığımı fark eti, geri döndü bardağı eline aldı, havaya kaldırdı. Bana dedi ki; “sen çay içmek istiyorsun değil mi?” Ben de utangaç bir tavırla “evet” dedim. “Adın nedir?” diye sordu. Bende, “Reyhan” dedim. Peş peşe sorular sordu. Bende hiç çekinmeden cevap verdim. Yanımdaki arkadaş kolumu dürttü, sen ne yapıyorsun? kendi hakkında özel bilgi verme dercesine göz kırptı. Çünkü örgütün mantığına göre tutuklu olan kişilere özel bilgi vermek suçtu. Hele hele örgüt içinde yargılanan bir unsurla samimi olmak suçu ağırlaştırırdı.

Sakine yanımdaki bayan arkadaşın rahat olmadığını anladı. “Heval sizinle aynı konumdayım, merak etmeyin ben tecrittim ve yargılanıyorum. Sizde ekmek sacın başında… Gülümseyerek biz şu an aynı konumdayız” dedi.

 Ben Sakine arkadaşın kim olduğunu, neden aylardır o mağarada (1)tek başına kaldığını bilmiyordum. Bana neden sorular sorduğunu da anlamamıştım. Bildiğim tek bir şey vardı, o yorgun halimle cam bardaktan 3 çay içtim ve bana ilaç gibi geldi. Tabi çaydan sonra sigara da çok güzel giderdi. Tütün torbamı yeleğimin cebinden çıkardım, önce Sakine arkadaş için bir tane sardım, ikram etim, almadı. Bana: “sigara içmiyorum, bence sizlerde içmeyin” dedi.

 Yanımdaki arkadaş, Sakine arkadaşla olan sohbetimden rahatsız oldu. Kalktık. Mağaradan çıktık. Kampımıza doğru yola koyulduk. Sakine’den uzaklaşınca, arkadaşım bana kızdı. “Sen kiminle öyle tatlı tatlı konuştuğunu biliyor musun?” Bende: “He o da bu dağlarda bulunduğuna göre ve gerilla elbisesi giydiğine göre. O da bizim arkadaşımızdır” cevabını verdim. Arkadaşım: “hayır öyle değil” dedi. “O gerilla elbisesi giyen yaşlı kadın, partiye, parti önderliğine kafa tutuyor ve işbirlikçidir” diye ekledi.

 Ve taburumuza döndük, her zamanki gibi akşam manganın günlük tekmilinde beni eleştirdi: “Reyhan arkadaş kendi ile tutuklu olan insanlar arasına mesafe koymuyor ve örgüt hakkında tutuklulara bilgi veriyor” dedi.

 Birkaç kişi söz hakkı almak için el kaldırdı. İlk söz hakkı alan bir kişi: “Reyhan arkadaş niye özelikle örgütle sorunu olan insanlarla iş birliği yapıyor?” sorusunu sordu. Söz hakkı almadan hemen yanıt verdim. “Heval ne oluyor? Neredeyse beni ajan ilan edeceksiniz! Biz tutuklulara ekmek dağıtıyorduk, Sakine arkadaşın olduğu mağaraya gittik, bizi içeriye davet eti, bana cam bardaktan çay ikram eti, bende cam bardağı görünce dayanamadım, üç bardak çay içtim. O arada Sakine arkadaş da bana ismimi, kaç yaşında olduğumu, ne zaman örgüte katıldığımı ve nereli olduğumu sordu. Ben de cevapladım bunda ne var ki?” dedim.

 Başka bir arkadaşa söz hakkı istedi. Kendisine söz hakkı verilince: “Reyhan arkadaşın özürü kabahatinden beter. Yani bir gerilla bu kadar mı iradesiz olur? Ne demek ben cam bardağı gördüm dayanamadım? Sen de bizim gibisin, senin bizden ne üstünlüğün var?”

Başka biri söz hakkı aldı: “Örgütün ret etiği kadınla konuşmak sana mı kalmış? Benim dilim o kadına yoldaş demeye varmıyor. Sen ise gidip onunla oturup çay sigara içiyorsun ve bu yetmiyor özel bilgilerini veriyorsun!”

Daha sert eleştirilerle üzerime gelince, bana son sözü hakkını verdiler: “Arkadaşlar, ben o kadının örgüt için bu kadar tehlikeli biri olduğunu bilmiyordum. Arkadaşlardan özür diliyorum.
 BİR DAHA ONUNLA KONUŞMAYACAĞIM.”

(1) Sakine Cansız adına yayınlanan Hep Kavgaydı yaşamım. Mezopotamya verlag. 3. cilt 176 – 177 sayfalarında tutukluluğunu şöyle yazmış: “Yazmayı bir cezalandırma sınırlandırma olarak alıyorsun… Bir sınırlandırma tavrının olduğu doğruydu. Bu çok açık belirtildi toplantıda. ‘çok sınırsız dalıp her işe burnunu sokuyorsun, çabuk etkiliyorsun. Kadrolar etkine giriyor. Bu yüzden tedbir olarak sınırladık. Denetimde tuttuk denilmişti ve son tedbir olarak da hiç bir çalışmaya, arkadaş yapısına, örgüte bulaşmayacak konumlandırılmıştım.” Bu satırlar yukarda yayınladığımız mektubun içeriğini doğruluyor.

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu