Makalelerim

Boktan toplum

Selim Çürükkaya / Türkler halk olarak ilkel ve vahşi bir toplumdur
Bazıları bana „bu adam halka hakaret ediyor” diyebilir.
Bazıları da devlet ile halkı ayırt etmek lazım hikayelerini okuyabilir…….Ama bana hiç biri mantıklı gelmiyor. Gelin, hep birlikte 28 Ekim 2005 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan Ümran Avcı‘nın haberini okuyalım:

 

 „Annesi evi terk ettiği için 17 Ağustos 2005’te yuvaya alınan B.Ç. (5): 2 yıldır yuvada 5-6 yaş grubunda kalıyorum. Şefika Anne (Solmazgül) ve Müjgân Anne (Gök) kafama ve bacağıma terlikle vurdular. Naciye Anne (Özçelik) sopa ve terlikle ayağıma vurdu. Naciye Anne arkadaşım Ali’ye, kakasını kıçından eline aldı ve ağzına verdi. Ali kakayı yememek için ağlıyordu, Naciye Anne’de Ali’yi döverek zorla yedirdi. Biz tuvaletteki bu olayı camdan gördük. Ali, ‘Bir daha kaka yapmayacağım’ dedi. Bana bakıcı anneler kaka yedirmedi. Bakıcı anneler diğer arkadaşlarımı da dövüyorlardı.
Annesi ölen, babası cezaevinde olan ve 4 Eylül 2003’te koruma altına alınan S.Ö. (5): İki yıldır yuvada kalıyorum. Kaldığım süre zarfında Şefika Anne beni sopa ve tekmeyle dövdü. Arkadaşım Ece’yi de bir karanlık odaya kilitliyordu. 3-4 yaş grubu Annesi Elif Anne (Biratlı) sopayla Elif’e ve bana vuruyor. Naciye Anne kafama demir sopayla vuruyor. Kafam şişiyor, kanıyor. Fatma Anne (İçyer) ve Müjgân Anne bana terlikle vuruyor. Şefika Anne Ali’nin kakasını yedirdi. Kilotunu açıp kakasını alıp yedirdi. Ali kaka yaptığı için hep dövüyor. Ben de acı biber yedim, kokladım.”

 

Bu satırları okuyunca kendimi 1982 yılında Dîyarbekîr zindanında sandım.

Aynı sahneler orada da vardı.  Şefika, Müjgan ve Elif‘in adları orada Esat, Ali Osman ve Birol Şen di. Kafalara ve bacaklara vurmalar, kaka yedirmeler. Direnen Ali‘ler! Aynı Demek ki bu bir kültür sorunudur. Bok yedirilerek cezalandırılan çocuklar, büyüyünce başkalarına bok yediriyorlar.

Haydar Dizlek‘in anlattığı fıkra aklıma geldi. Birbirine bok yediren toplumu çok iyi izahettiği için yazıyorum. Haydar Dizlek ile 1982’de Dîyarbekîr zindanında bir hücrede beraber kaldık. Bir gece onunla bok yedirme cezası üzerinde konuşuyorduk O, koğuşlarda zorla tutsaklara bok yediriyorlar demişti. Ben de; „yemesinler, bak burada bize yedirebiliyorlar mı?” deyince bir of çekti;

“Bunlar barbar, askerlerine de bok yedirirler, bak sana bir tane anlatayım, belki gülersin” dedi.

“Anlat” deyince, Haydar Dizlek anlatmaya başladı:

“Bizim Vanlı bir Kürt askere gidiyor.

Nöbetteyken sıkışıyor, tüfeğini nöbet yerinde bırakarak, ağaçların altına tuvalete gidiyor.

Bir üstteğmen nöbet yerinde tüfeği görünce sesleniyor:

“Lan nerdesin eşşoğlu eşşek!”

Bizim Kürt pantolonunu yukarı çekerken, karşında eli silahlı subayı görüyor.

Subay: “Ne yapıyon lan?”

Kürt Asker: “Komutanım çok SIKIŞTI”

Subay elindeki Tüfeğin namlusunu Kürt askere çeviriyor:

“Ettiğini ye ulan!” diyor.

Kürt asker: “Komutanım olmez welleh tirştir!” diye yalvarıyor.

Subay diretince Kürt parmağıyla biraz yiyor, midesi bulanıyor. Subay Kürd’ün silahını eline veriyor, ve şu uyarıyı yapıyor:

“Ulan bir daha nöbet yerini terkettiğini görim, yakarım seni” Kürt asker “Emredersin” diyor, subay arkasını çevirince, Kürt, fişeği namluya sürüyor ve bağırıyor:

“Dur!”
Subay geri dönüyor, “Lan eşoğlu eşek ben komutanım” diyor.
Bizim Kürt: „Ye ulan! Benim yediğimi sende ye, welleh derem, üç defa parola verdi, ses etmedi, vurdi.”

Başka çaresinin kalmadığını anlayan subay da bir parmak yiyor ve Kürde:

„Ulan bak Kürt, birisine söylersen anam avradım olsun gebertirim seni!”

Kürt asker: „Temam komuttan welleh söylemem”
Bu olayın üzerinden üç ay geçer, bizim Kürd’ün dağıtımı çıkar, bir evrak imzalamak için bir gişenin önünde dikilir. Gişedeki Subay başını kaldırıp Kürde bakınca gülümser:

„Lan Kürt, tanıdın mı?” der.

Bizim Kürt gayet sakin bir ses tonuyla: „He Komitani, birlikte yemişlerdi!” diyor.

Öyle bir ülke düşünün ana okulunda ceza amacıyla zorla 5 yaşındaki çocuklara, asker ocağında „kutsal Mehmetçik”lere, hapishanelerinde tutuklulara, köylerinde köylülere bok yedirilir.!

Böyle boktan bir toplumun Avrupa birliğine girmesi de istenir!

Haydi burdan yakınız!

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu