Güncel

Türkiye başbakanına çağrımdır

Recep Tayip Erdoğan asimilasyon insanlık suçudur dedi. Ama kendi yaptıklarını görmedi.

Selim Çürükkaya / Sayın Başbakan;   Bütün dillerin serbestçe konuşulduğu, bütün halkların özgürce yaşadığı Almanya’ ya hoş geldiniz! Geldiğiniz ülkenizde devletiniz Kürtlerin dilini  87 Yıldan beri yasaklamıştır. Sizin hükümetiniz döneminde Kürt dilinin radyo ve televizyonlarda kullanılmasına müsaade edilmiş, bazı üniversitelerde ise kürsüleri kurulmuştur. Ama Kürt dili kamusal alanda hala kullanılamamakta, eğitim dili olarak kabul edilmemektedir. Dünyada sayısı 40 Milyondan fazla olan bir halkın dilinin eğitim dili olarak kabul görmemesi, yasaklanması, mahkemelerde savunma dili olarak kabul edilmemesi mantığı sadece sizin ülkeye aittir. Yani gezegenimizde böyle başka bir örneği bulunmamaktadır. Siz kırk milyonluk bir halkın dilinin yasak sayıldığı bir ülkenin başbakanısınız ve dünyada sizin başka bir örneğiniz yoktur!
Almanya’ ya her gelişinizde Almanya’ da yaşayan Türklerin kendi anadillerine sahip çıkması gerektiğini vurgular ve “asimilasyon insanlık suçudur” diyorsunuz. Eğer sizlerin bu  görüşlerinizi doğru olarak kabul edersek , en büyük insanlık suçunun kendi ülkenizde yaşandığını da kabul etmemiz gerekmez mi?

Almanya’ nın Bremen Eyaleti senatosu Eyalette yaşayan Türk vatandaşlarının kendi anadilleri ile eğitim yapabileceği kararını bu yıl aldı. Bundan mutlaka sizinde haberiniz vardır.

Sayın Başbakan, Türkler Almanya’ ya 1960 lar da işçi veya göçmen olarak gelmeye başladılar. Bremen eyaletinde sayıları otuz bini bile aşmazken,  Bremen senatosu onları düşünerek ve Türkler hiçbir mücadele vermeden kendi dillerinde eğitim yapma hakkı tanıdı. Kürtler sizin ülkenize işçi olarak gelmediler, göçmen de değiller. Hatta siz daha Anadolu’ ya gelmeden üç bin yıl önce orada yaşıyorlardı.  Ve şimdi anadilleri ile eğitim yapamıyorlar!
 Sayın Başbakan, lafı fazla uzatmak istemiyorum. Türkiye hapishanelerinde bu gün yüzlerce tutuklu açlık grevi veya ölüm orucundadır. Bu gün ölüm orucunun kırk dokuzuncu günüdür, deneylerim ve tecrübelerimden de biliyorum ki; bu gün son gündür. Yani bu günden sonra cenazeler çıkar. Ve bu ölüm orucunun taleplerinden biri de Kürt dili üzerindeki her türlü yasağın kaldırılmasıdır.
Siz “devlete şantaj yapılmaz, zorla hak alınmaz” derseniz, insanları haklı bir talep uğruna öldürürsünüz!  O Kemalistlerin devleti, Kürt dilini zorla, baskıyla, hile, entrika ve katliamla yasakladı, siz bunu görmüyorsunuz, görüp de Kürt halkından özür dileyip bu yasağı tekmelemiyorsunuz. “Ben şantaja boyun eğmem” deyip yasağın sürmesini ve insanların bu uğurda ölmesini istiyorsunuz.! Bu tavrınızı böyle sürdürürseniz tarih sizden iyi söz etmez. Çünkü onun çöp kutusu, sizin gibi kendi bildiğinden başka bir şey bilmek istemeyenlerle doludur.
Sayın Başbakan, bazı Kürt tutuklular mahkemeler karşısında kendi ana dilleri ile savunma yapmak  istemekte  ama mahkemeleriniz bu dili tanımadıklarını söylemektedirler. Kırk milyon insanın bildiği, 3000 yıldan beri konuştuğu, televizyonların yayın yaptığı bir dilden haberdar olmayan cahil kişilerin nasıl ve neden hakim  veya savcı olduklarını düşündünüz mü hiç? Sizin ülkeniz dışında kendi dillerinden savunma hakkının yasak olduğu bir ülkenin olabileceğini hayal  edebiliyor musunuz?  Üç kıtanın efendisiyiz diye efelenirken,  bu konuda Tanzanya’nın karşısında bile  gülünç duruma düştüğünüzü görmüyor musunuz?
Sayın Başbakan, Abdullah Öcalan Sizin hükümetinizin denetimi altında bir adada tutukludur. Türkiye’ ye döndükten sonra uzun bir süre Türk ordusu içindeki Generaller tarafından hem Kürt halkına ve mücadelesine,  hem de sizin hükümetinize karşı kullanıldı. Hükümetiniz Ergenekon’ a karşı başarılı bir mücadele vererek Öcalan’ı da kontrolüne aldı. Ondan sonra Öcalan ailesi ile dahi görüştürülmemeye başlandı. Eğer sizin hükümetiniz Öcalan’ı bu süre içinde yeni bir eğitime alarak, yine Kürt halkına karşı kullanmak istiyorsa ve bu son bir yıldır yaşadıklarımız yeni bir tiyatro ise, bu yapılanlar, mutlaka anlaşılacak ve hem Türk, hem de Kürt halkının iki eli sizin yakanızda olacaktır.
Eğer böyle bir tiyatro yok ise, Öcalan’ın Ergenekon tarafından kullanılmasını siz ahlaki ve vicdani olarak doğru bulmuyorsanız,  neden Öcalan’ın ailesi ve yakınları ile görüşmesine yasak koymuşsunuz?
Lütfen sizde Öcalan gibi olmayınız! Öcalan dışarıda örgüt yöneticisi iken, örgüt içinde binlerce kişinin tutuklama kararını verdi ve tutuklattı, bazıları üç yıl, bazıları dört yıl onun zindanlarında tutuklu olarak kaldı, çoğu infaz edildi, azı serbest bırakıldı. Ama tutuklu olan hiç kimse bir saniye dahi olsun ne ailesi ile görüşebildi, nede kimsenin avukatı vardı.
 Siz, eğer yeni bir tiyatro yoksa, Öcalan’ı yakınları ile görüştürmeyerek onun gibi oluyorsunuz! Onun sonuna bakın, kendi sonunuzu düşünün!  Böyle giderse tarih ikinizi aynı sayfaya yazabilir!
 Bu mektubun asıl isteği hemen ve derhal ölüm orucu eylemine müdahale etmeniz isteğidir. Tutukluların dil üzerindeki yasakların kaldırılması, savunma ve cezaevlerinin koşullarının düzeltilmesi istemleri haklıdır. Hak verilmezse alınır. Devletin prestijini düşünmeyiniz, eğer devleti koca bir ulusun diline koyduğu dil yasağı gibi bir utançtan kurtarırsanız devlete de saygınlık kazandırmış olursunuz, buna vesile olan tutuklulardan özür de dilerseniz, sizin saygınlığınız da artar.
Selim Çürükkaya
PEN  ve uluslararası gazeteciler birliği üyesi

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu