Kitap Yorumları

Selim’in Kitabı

Yazar vahşeti mahkeme salonundan anlatmaya başlar ve tutsakların zaferle sonuçlanan direnişi ile bitirir. Selim Çürükkaya o kadar güzel anekdotlar yakalamış ki bunlara birkaç örnek vermeden geçemeyeceğim.

Ferhat Sağnıç /  (O Türküyü Söyle)
Selim Çürükkaya ‘nın Komal Yayınevi’nden çıkan son kitabını elime aldığımda “İşte Diyarbakır’ın romanı yazıldı.” dedim. Akıcı bir dil,sürükleyici bir tarz, okura Diyarbakır 5 No lu Cezaevi koridorlarındaki, koğuşlarındaki ve hücrelerindeki vahşeti sanki oradaymış gibi yaşatan, tüyler ürpertici bir kitap olarak karşımıza çıkıyor.

Selim Çürükkaya kitabında özellikle Esat Oktay Yıldıran dönemi ile başlayan zulüm cenderesini, yarattığı kahraman Adem Nezan’ın gözü ile okuyucuya aktarmaktadır. Adem Nezan dışındaki tüm şahıslar da o vahşeti yaşayan tanıklardır. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevinde yazarın dediği gibi üç bin tutsak, yani tanık var.Yazarın, kendisi de o yıllar aynı cezaevinde tutsak olmasına rağmen, kendine vahşetin bir figüranı olmanın dışında bir paye vermemesi de açıkçası alışık olmadığımız bir tarzdır.

Yazar vahşeti mahkeme salonundan anlatmaya başlar ve tutsakların zaferle sonuçlanan direnişi ile bitirir. Selim Çürükkaya o kadar güzel anekdotlar yakalamış ki bunlara birkaç örnek vermeden geçemeyeceğim. Mahkeme salonunda hakim Hayri Durmuş’tan kimlik bildirimini isterken Hayri : “Siz sömürgeci bir mahkemesiniz.Kürdistan işgal altındadır.Mahkeme olarak siz de bağımsız değilsiniz.Burada bize, genel olarak Kürd halkına karşı uygulanan politika, daha doğrusu zulüm ve işkence, mahkeme ve cezaevinin ötesindeki odaklarca uygulanıyor. Cezaevi ve mahkeme bize uygulanan politikanın, zulmün araçlarıdır sadece. Bu yüzden ben de kimlik bildiriminde bulunmayacağım.” der .( Bu duruş birilerinin yüzünü kızartır mı ?) 5 Nolu’ da direnişin sembolleri durumuna gelen hiç kimse mahkemeye kimlik bildiriminde bulunmaz. ( Sayfa 30 ) ( “Nerden nereye?” dedirtir durumda )

Kitabın sayfalarında ilerlemeye, daha doğrusu 5 Nolu’ nun vahşet koridorlarında ilerlemeye devam edelim : Kürd oldukları için bir çok hakarete maruz kalan tutsaklar için aşağılanma, dayak ve işkence günlük sıradan olaylar durumuna gelmiştir ; yazar bu vahşeti yapanların ismini tek tek vermektedir. Ama ilginçtir ki kendi bedensel özürleri ile ve kendilerine layık buldukları isimlerle anılırlar işkenceciler : Kambur, Dev, Minik asteğmen, Jilet gibi. Bunlar işkencecilerin ruh halini de okura yansıtmaktadır. Akla hayale gelmeyen işkence türlerinin uygulandığı cehennemde bu işkencelere inanmak zordur.Ama yaşadığımız coğrafyada bu işkenceler günlük sıradan olaylardır.Kimse inanmasa da Kürdler bu tür vahşetle her zaman karşı karşıya kalmışlardır. Adem Nezan’ nın gözleriyle vahşetin koridorlarında dolaştığımızda fare yedirmelerden tutun, insanların birbirine tecavüze zorlanmasına kadar varan işkence türlerini görmek mümkün.İşkenceler o kadar boyutlanmıştır ki Adem kendisini ve tanrısını sorgular duruma gelmiştir “Yarabbim ben nereye düşmüşüm? Cehennemin hangi tabakasındayım? Allahım eğer burası bir cehennem ise nasıl bu kadar zalim olabilirsin? Yok eğer burası 5 Nolu Diyarbakır E Tipi Cezaevi ise bu kadar zulme nasıl tahammül edebiliyorsun?” diye sorar. (sayfa 69)

Yaşananların gerçek yaşamda olma olasılığının mümkün olmadığı düşünüldüğünden tutuklular ye öldüklerini , ya da kötü bir rüyada olduklarını sanırlar. Yazar kitabın bir diğer sayfasında “İnsanlar vardı, ama insanlık yoktu burada. “ diyerek (sayfa 73 ) tüm bu vahşet günlerini adeta tek bir cümlede özetler.

Adem’ in gözleriyle vahşet koridorunu gezerken okuyucu Deli Salih ile karşılaşır. Deli Salih Atatürk’le dertleşmektedir. Ve yaşadıklarına inanamayan bir başka Salih ise (Mehmet Salih Besen) öldüğünü düşünerek dünyada işlediği günahın bedeli olarak kabir eziyeti çektiğini sanmaktadır.

Cehennemin idare binasında, Esat Oktay Yıldıran ekibine talimatlar verir: “… Çin usulü , Rus usulü yöntemlerimi devreye sokacaksın .Onlara yetmedi mi? Türk usulü yöntemleri devreye sokacaksın…” (sayfa 119) “….suyu, havayı, ekmeği, güneşi silah olarak kulanın…” (sayfa 121 ). İşkenceci başının vahşet talimatları tüm cezaevinde harfiyen uygulanmaktadır.

Kitabın ilerleyen sayfalarında “Dörtlerin Gecesi” olarak bilinen geceyi anlatır yazar .Bu dört tutsağın vücutları yanarken arkadaşlarının ateşi söndürme girişimlerine “Ateşi söndürmeyin!Alevleri yükseltin!!! Alevleri yükseltin!!! ” ( Sayfa 130 ) diyerek karşı çıkmaları okurun tüylerini diken diken etmektedir. Ve kitap yine Hayri’nin “Ben ölüm orucunu başlatıyorum…” demesiyle (sayfa 147) direnişin nasıl örgütlendiğini en çarpıcı şekilde okura anlatır. Kitap kahramanımız Adem Nezan’ın direnişçilerle birlikte direnişe katılmasıyla son bulur, ama kavga devam etmektedir.

Yazar Selim Çürükkaya bir çırpıda okunacak bir kitabı, bir destanı Kürt ve dünya okurlarına armağan etmiş.
Dünyanın hiçbir yerinde yaşanması mümkün olmayan Diyarbakır Cezaevi uygulamaları ne hikmetse dünya kamuoyunun gözünden “kaçmış” .Sorumlular bu uygulamalarından dolayı mahkum edilmemiş ama ,belki bu son kitapla dünya kamuoyu Kürdlerin sadece Kürd oldukları için ne tür bir vahşete uğradıklarını anlarlar.

Sahi ,Selim Çürükkaya sen Almanya’da yaşıyorsun. Hitler bu kadar zalim olabilmiş midir dersin; yoksa Hitler Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi uygulamaları karşında masum mu kalıyor?
O Türküyü Söyle kitabı Zülfikar Tak’ ın resimleri ve Selim Çürükkaya’ nın anlatımıyla birleşince bir şaheser olarak ortaya çıkıyor.

17/Mart / 2007
 ferhats13@yahoo.com Bu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

O Türküyü Söyle
Selim Çürükkaya
177 sayfa
Birinci basım: Şubat 2007
Komal Basım-Yayım-Dağıtım Yayınları

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu