Eski Yazılar

Toplumun Çılgınlık Anı

Rakı ile sarhoş olan insanlar ile ideolojiyle sarhoş olan insanlar karşılaştırması.

Bu makale İntername de SERBEST KÜRSÜ de 21 Nisan 2000 17:23:33: yayınlanmıştır.

Selim Çürükkaya / Tarihi unutanlar, unutturanlar, çarpıtanlar, tersyüz edenler, yok sayanlar, onun yerine yalanları koyanlar, asla ve asla ebediyen bunu başaramazlar.

Bazı toplumlar, bazı zaman kesitlerinde, gerçeklere sırt çevirir, yalanlara inanırlar. O dönemlerde yalanın değeri artar. En büyük yalancılar o halkın en saygıdeğer zatları olurlar. Halk onları ulular, varını yoğunu, oğlunu kızını onlara sunar. Doğruyu söyleyenleri dokuz köyden kovar. Onları taşlar, sürüm sürüm süründürür.

Kiminin derisini soyar, kimini darağacına yollar. Toplumların bu anlarında mantığın, bilimsel düşünmenin, tezin antitezin, sentezin hatta aklın yeri yoktur. Bunların yerinde kuru bir inanç, büyük bir kurtarıcı, aklı ve gözleri karartan duygular, tamamen yalanlardan oluşmuş resmi bir ideoloji vardır. Toplum, büyük kurtarıcı tarafından aklı karartan duygular ve yalanlardan oluşmuş resmi ideolojiyle sarhoşlaştırılmıştır.

İki şişe rakı içip sarhoş olan kişi, fazla zararlı değildir, ateş olsa kendi cürmü kadar yer yakar. Bağırır çağırır, aklı başında olmadığından veya aklı ile duyguları yer değiştirdiğinden, sağa sola saldırır. Arkadaşlarının kalbini kırar. Genellikle kafasına bir konuyu takar, hep onunla ilgili bir iki kelimeyi bağırıp durur.

Sonra bardakları kırar şişeyi devirir, sandalyeleri sağa sola fırlatır ve geçmişini unutur, güzel hülyalar görür, kendini bir kral veya peygamber olarak değerlendirir. Olmadık şeylere inandırır, sonunda sızar kalır.

Kendine geldiğinde, önce gözlerini hafiften açar, garip garip çevresine bakar, kırık bardakları, devrilmiş şişeyi görür, üzülür, olanları hatırlamaya çalışır. Kalplerini kırdığı arkadaşlarının simaları gözlerinin önünden geçer, kimseye çaktırmadan cam kırıklarını toplar, sandalyeleri düzeltir. Ve içinden derin bir pişmanlık duyarak evinin yolunu tutar.

Toplumların yalanla veya resmi ideolojiyle sarhoşlaştırılması, bundan çok daha tehlikeli sonuçlar yaratır.

Toplumun bütün fertleri topluca gerçekten kopar, bir hayal dünyasına dalar, ayni şeyleri ayni kelimelerle tekrarlar, mantığını, aklını yitirir.

Alman toplumu gibi bir toplum Manyak Hitler’in emriyle Dünya` ya saldırır, akıl almaz çılgınlıklar yapar, insanları gaz odalarında topluca boğar, fırınlarda yakar, küllerini tarlalarda gübre olarak kullanır, en güzel şehirleri yıkar, en güzel kadınları boğar, en güzel çiçekleri soldurur, en güzel gülen çocukları öldürür.

Tarihi, geçmişi unutur, yaşadığı an onlar için önem kazanır. İçinde yasadığı o anki hali gözlerine perde olur. Ona ne anlatırsanız anlamaz, büyük kurtarıcısının adını ve onun büyük davasını geveler. Dökülen kanlar, giden canlar, yanan, yok olan ormanlar soylu önderlerinin yalanlarının yanında bir değer taşımaz.

Onlar için hiçbir şey gerçek değildir veya onlar için bütün gerçekler, düşmanlarının yalanlarından ibarettir.

Nihayet toplumların bu cinnet anı, rakıyla sarhoş olan sarhoşun sarhoşluk zamanından uzun sürse de, bir an gelir, toplum ideolojik sarhoşluktan kurtulur, sağına soluna bakar, yıktığı şehirleri, kırdığı çiçekleri, kıydığı canları, inşa ettiği gaz odalarını ve insan yakan fırınları görür, kendinden utanır, inandığı ideolojiye lanetler okur, taptığı liderinin heykellerini yıkar, kanlı ellerine bakar, onları yıkamaya çalışır, musluğundan kanlı su akar, ırmağa denize koşar, deniz ve ırmak kan kesilir.

Artık nereye gitse, gördüğü kandır. Çay içerken çay içmiyordur, yediği yemek kanlıdır, teneffüs ettiği hava kan kokuyordur. Sevdiği sandığı, gerçekten sevmediği kadının dudakları kanlıdır. Gördüğü kırmızı gül ona kanı anımsatır. Güneş kan rengindedir. Düşleri rüyaları kan deryasıdır.

Mutluluğu yitirmiştir insan!

Onu başka yerlerde aramaya kalkar, ama bulamaz.

Ve geçmişiyle hesaplaşmaya başlar, gerçeği yakaladığında insan olmanın kapıları tek tek önünde açılır ve gerçeğin her bir kapısından geçtikçe, geçmişte işlediği bir suç ve günah gözlerinin önüne serilir, bunların karşısında ezilir, büzülür, ben niye bunları yaptım? diye düşünür, nedenlerini niçinlerini, tezi, antitezi, sentezi bulur.

Nihayet akıl devreye girmiştir. Vicdanı uyanmış, karar vermeye başlamıştır. Burada suçluydun, burada ahmaktın, burada gafildin, burada piyondun, burada haksızdın, burada yaktıkların insanlar değil, kendi aklındı! …

Şurada aforoz ettiklerin, sağ duyundu! Orada kurşunladıkların, insanlığındı!

Şu dokuz köyden kovduğun aydınlar, gözlerindi, der.

Ve insan için yeni bir yaşam başlar. Artık yalanı kovmuş, gerçeğin zeminine ayağını basmışsın.

Yalan tarih yırtılmış, çarpıtılan tarih doğrultulmuş, yasaklanan tarih, tarih olmuştur.

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu