Makalelerim

Cuntanın aynası D.Bakır zindanı

Selim Çürükkaya / Bana göre 12 Eylül darbesinin aynası Diyarbekîr zindanıdır.

Oraya bakarsanız 12 Eylül’ün ne olduğunu anlarsınız.
Diyarbekîr Zindanıyla ilgili bir internet sitesi kuruyorum.
Bunun için bilgileri topluyorum…….

Çok ilginç ipuçlarına rastlıyorum.

Mesela siz Diyarbekîr zindanındaki işkence Mimarının M. Kemal Yamak olduğunu biliyor muydunuz? Kemal Yamak’ın Türkiye´deki Kontrgerilla’nın ilk kurucusu olduğunu, hem de Ecevit’in itirafıyla biliyor muydunuz? Kemal Yamak’ın 1974 yılında Kıbrıs işgalinin komutanı olduğunu ve Rumlara yaptığı muamelenin aynısını D.Bakır zindanında Kürtlere yaptığını biliyor muydunuz? Ve „Federasyon konusu tartışılabilir” diyen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal ölmeden / öldürülmeden önce yaverinin Kemal Yamak olduğunu biliyor muydunuz?

Bu Kemal Yamak’ın denetiminde Özal’a otopsi yapıldığını ve Özal’ın gömülmesi işlerini bile Yamak’ın organize ettiğini biliyor musunuz?

 

Bilmiyorsanız bilin!

Bende bilmiyordum, araştırdım öğrendim!

Dönelim Diyarbekîr Cezaevine.

Bazıları diyebilir ki oradaki uygulamalar ve işkencelerin mimarı Esat Oktay’dı.

Ben buna “hayır” diyorum.

Beş Konsey üyesi ki bunlar;

Ahmet Kenan Evren, Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya,

Nejat Tümer ve Sedat Cilesun‘du.

İşte bu davarların Diyarbekîr zindanında olan bitenlerden günlük olarak haberleri vardı.

 

Çok ilginç bir örnekle bunu ispatlamak istiyorum:
1981 yılının ilkbaharıydı. Diyarbekîr Zindanı’nın hücre bölümünde kalıyorduk. Bu bölüme bakan komandolardan birisi Mehmet Hayri Durmuş’a:

„Senin damarlarında Türk kanı var mı?” dedi. Mehmet Hayri “Hayır!” cevabını verdi. Komando köpürdü, Mehmet Hayri‘nin üzerine yürüdü.

“O zaman söyle sen de ne kanı var?” diye diretince.
Mehmet Hayri: “Bak beni dinle, ben doktorum! Kan gruplarının, RH negatifi ve RH pozitifi var. Kanın Türk’ü, Kürd’ü İngiliz’i Rum’u yoktur” dedi. Tabi gardiyan kendi tezini kalas zoruyla bize kabul ettirmeye çalışıyordu.

Neyse bu hadiseden yaklaşık üç gün sonra elimize bir Türk gazetesi geçti.

 

O gazetede Kenan Evren’in bir konuşması vardı.
Zat-i alileri diyordu ki;

“Bizim cezaevlerinde yatan bazıları, damarlarında Türk kanı olmadığını söylüyorlar.”

Aradan tam 25 Yıl geçti. Ve ben Cuntanın 25. yıldönümünün tam akşamında  Diyarbekîr Zindanı’nın senaryosunun yazım işini tamamladım.  Size filmi özetlersem:

Filmin adı : 

O Türküyü söyle!

Konusu: 45 veya 50 yaşlarında yaşlı bir ADAM.

Siyasi değil, herhangi bir örgütün üyesi değil.

Diyarbekir’ de tutuklanıyor; ünlü zindana götürülüyor.

Esat Oktay’ın karşısına çıkarılıyor.

Esat onu gayet kibar karşılıyor.

 

Babacan davranıyor: “Evladım banyolu koğuşa mı, TV’li koğuşamı gitmek istersin?”

Adamın tercihi hamamlı koğuş oluyor.

Esat hemen askerlere talimatını veriyor:

“Evladım beyefendiyi hamama götürün; temiz banyosunu alsın; ona güzel bir masaj yapılsın; sonra odasında derin bir uyku alsın!”

Adam bok dolu bir koğuşa götürülür; buradaki boklu suyun içinde yatırılır. Masajı kalaslarla yapılı. Karate, judo, tekvando. Adam bayılır ve hücresinde derin uykusuna dalar. Sabah kahvaltısında ölü bir fare, adama dayak zoruyla yedirilir. Kusar adam, ama kusmuğu da adama yalatılır. Bir gün sonra „seni hangi koğuşa götürelim mi?” sorusu sorulur.

 

Adam yanıt vermez.

„Tamam, seni bütün koğuşları gezdirelim. Hangisini beğenirsen, oraya verelim” derler.

Zindanın 39 koğuşu var; her koğuştaki tutuklulara bir işkence yöntemi uygulanıyor.

Örneğin bir koğuşta tutuklulara bok yediriliyor.

Diğerinde Jop sokuluyor,

Başka birinde yeşil kurbağa yutturuluyor, Başka birinde herkes herkesin erkeklik organını tutmuş koşuyor, başka birinde tutuklulara arkadan sigara içiriliyor… Başınızı ağrıtmayayım adam her koğuşta değişik bir azap yöntemi görüyor.

Ve ona şu soruyu soruyorlar?

 

“Görmediğin tek bir koğuş kaldı. Orada azılılar yatıyor.

Onlar zaten toptan yok edilecekler. Söyle şimdi  hangi koğuşa gitmek istersin?”

Adam biraz düşünür. Cevabı ilginçtir: “Ben toptan yok edileceklerin koğuşuna gitmek isterim”
Adamı döverek oraya götürler. Aynı gece Mazlum Doğan, hücresinde özgürlük türküsü söyler.

Ardından dörtlerin gecesi gelir.

Ardından 14 Temmuz ölüm orucu.

Mehmet Hayri Durmuş mahkemede haykırır.

5 Eylül 1983 “kahrolsun sömürgecilik” sloganı atılır.

Her şey tersine döner.

 

Duvarlar arasında devrim olur.

Yüzbaşı yüz komandoyla bir koğuşu basar.

İçeri girer, karşıda eli kalaslı, gözlerinde kin okunan

Yüz seksen tutuklu görür.

Ve bu tutukluların başında Koğuşları dolaştırdıkları adam vardır.

Yüzbaşı parmağıyla koğuşun sağ tarafını işaret eder:

“Ben sike sike hakkımı devletten alırım diyenler bu tarafa, devlet hakkımı verir diyenler diğer tarafa” diye bağırır.
En başta Adam, “Sike sike tarafı”na geçer, diğerleri onu izler.
Yüzbaşı adama döner: „Hani ulan sen siyasi değildin?”

 

Adam:

„Değildim, yaptınız!”

Kördüm gözlerimi açtınız.

Ve sizinle kıyamete kadar sürecek bir kavganın içine sürüklediniz”

 Foto: Diyarbakır cezaevi Çocuk koğuşu. Redikal dinci uçak korsanı Yılmaz yorulmazer kemalizm dersleri veriyor

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu