Dizi Yazılar

Susmak Ölmektir 9

İspiyoncular ve dalkavuklar çoktu değil mi Sakine? Ne demiştim sana? Bir yerde ispiyoncular ve dalkavuklar varsa, orada diktatörlük olduğundandır! Biri olmadan diğeri olmaz, eksi ile artı gibidirler!

Selim Çürükkaya / Sakine Cansız kendi kitabında, Bekaa vadisindeki Mahsum Korkmaz Akademisinin, Diyarbakır cezaevinden beter olduğunu yazıyor: ”

“Zindan çıkışlılar yan yana gelmeyecek’ deniliyordu. Bu bizdeki şaşkınlığın, acemiliğin, apolitikliğin, uslupsuzluğun tuzu biberi oluyordu. Burası bizim ortamımız, parti ortamıydı. Hem de Mahsum Korkmaz Akademisiydi. Bizim için çok kutsaldı, yıllarca hayalini yaşamıştık. Ve bu gün oradaydık. Zindandan çıkmış olmak neden bu kadar tepki çekiyordu? ‘Keşke hiç çıkmasaydım, çıkarmasaydı beni alçaklar, belki de bilerek çıkardılar’ diyordum. Yaşanan karmaşa, suçlamalar, bir çaresizlik yaratmıştı. Ne kadar Korkunçtu! Düşman yıllarca aynı koğuşta, aynı blokta, aynı hücrede, aynı cezaevinde birbirimizle ilişkimizi kesmek istiyordu.  ‘Konuşmayın’ diyordu ve konuşmalarımızın bedeli işkence oluyordu. Onlar düşmandı, amaçlı yapıyorlardı.

(Burada yapılanlar sanki amaçsız mı yapılıyordu? S.Ç.)

Ya burada, Akademide? Bir türlü anlam veremiyordum.

(Düşman en tepeyi ele geçirmiş, biz hala anlam veremiyorduk! S.Ç.)

Bazen bayan arkadaşların kaldığı taraftaki boğaza, ağaçların oraya bakar, bazen yatakta sessizce ağlardım!”(23)

Sakine, Bekaa vadisinde Diyarbakır zindanından tahliye olmuş iki kişinin yan yana gelip konuşmasının yasaklanmasını yine Öcalan’na değil, bize bağlıyor:

“Başkan, ‘konuşun, tartışın, sorunları anlayın, tarihimizi anlayın, bu günlere nasıl geldik, neler yapıldı, bunu kavrayın, diyordu, biz ise nelerle uğraşıyorduk!”

Vay bize ki, vay bize !’

Başkan bize kendi aranızda tartışın konuşun diyor, biz bize konuşmayı yasaklıyoruz ve birbirimizle konuşamadığımız için boğazlara, uçurumlara, yüzümüzü çevirip öyle ağlıyoruz(!) Bir de kimse görmesin, işitmesin diye yataklarda saatlerce sessizce ağlıyoruz(!)

Sağ olsun Sakine arkadaşım, beni tahlil etmekten geri kalmamış.

Onun anlatamadığı sorunu, ben komu oyuna mal ettiğimden dolayı, ona talimatla kitap yazdıranda bana ‘ajan’ damgasının vurulamayacağını anladığından, beni ‘ajan’ yapamamışlar. Ama herkese, her şeye muhalif biri olduğumu propaganda ederek, kendilerini temize çıkarmaya çalışmışlar. Şöyle yazıyor Sakine:

“Selim herkese muhalifti. Zindandan çıkana da, dışarıdakilerine de! Çok ilkesiz bir duruşu vardı. Tek ilkeli yanı bu muhalifliğiydi……… Bir komedyen gibi, bir orta oyuncusu gibi, bir bürokrat gibi… Yani oturuşuyla, yürüyüşüyle, esprileriyle tam bir Selim’ di sadece. İçerdeki Selim de aynıydı. Kendisine bu Muhaliflik özelliklerini kalkan yapıyordu. O zaten Karasu’ya da Muhalifti, Şener’e de muhalifti, Fuat Çavgun’lara da muhalifti. Yani kim eleştirilmişse, kim tartışma konusuysa, kim bu gün parti karşıtıysa Selim çok önceden ona karşıydı.” (24)

Önce Bay Muhalif konusunda bir açıklama yapmak isterim. Ben 1989 tarihinde Ceyhan cezaevinde tutuklu iken, İstanbul da yayınlanan yeni Ülke Gazetesinde ‘Bay Muhalif’ imzası ile makaleler yazıyordum. 1991 Nisan ayında tahliye olup Bekaa vadisine gittiğimde, Öcalan gazeteye talimat vererek benim makale yazmamı engelledi. Konuşurken ara sıra ‘acaba bu bay muhalif yazılarını bize karşı mı, devlete karşı mı yazdı? Hala anlamadım’ dediğini duydum!
Muhalefetten korkuyordu ya! Bay Muhalif’teki muhalif kelimesinden ürkmüştü. Yazdığım Bay Muhalif makaleleri kitap olarak basılacaktı, onu da engelledi. Okumak isteyenler, o makalelerin bir kısmını bu linki tıklayıp okuyabilir.

https://madiya.net/index.php?option=com_content&;view=category&layout=blog&id=47&Itemid=63

Anlaşılan Öcalan, bu Bay Muhalif korkusunu Sakine’ye ve hatta bu kitabı hazırlayanlara da bulaştırmış, onunla beni vurmaya çalışıyorlar.) Sakine’ nin hakkımda yazdıklarına nasıl cevap vereyim? Birinci cümleden başlayayım: ‘Selim, herkese muhalifti!’ Sakine Cansız’ın kafasındaki ‘herkes’ kimleri kapsıyor?
Hiç Kuşkusuz PKK içindekileri!
Peki ben PKK içindeki herkese muhalif miydim? Evet, ben daha cezaevinde iken, tam olarak kavramasam da bir şeylerin kötü gittiğini fark etmiş, örgütün içinde bireye tapma kültünün geliştiğini sezmiş, tapıcı olan herkese muhalif olduğumu sezdirmiştim.

Ayrıca ben PKK da hiçbir zaman kendimi örgüt çarkının bir dişi olarak görmemiş ve daima benim kendime ait düşüncelerim olmuştur.

Kişi kültü ile ilgili görüşlerimi daha 1990 yılında Bartın Cezaevinde tutuklu iken, “Özgür halk” dergisinin benimle yaptığı röportajda şöyle izah etmiştim:
“Sosyalizmde kahramanlık ve “kişiye tapma” üzerinde biraz durmak istiyorum. İnsanlık tarihinde kahramanlar, insanlığı, toplumları hem ileriye götürmüşler, hem de geriletmişlerdir. Bu kahramanların tipik özelliğidir. Putlaştırma insanlığın bir zaafıdır.Güçsüz olan insanlar, güçlü bir kişiye sığınırlar. Toplum ne kadar güçsüz olursa, orada güçlü birey çıkar. Mısır kölelerinin güçsüzlüğü ile Firavunların güçlülüğü ters orantılıdır. Ve köleler güçsüzlüklerinin kanıtı olarak Keops, Kefren, Mikerinos piramitlerini diktiler. Toplumlar güçlendikçe ona ters orantılı olarak bireye tapma azalır. Sorun halkları güç ve yetki sahibi yapmaktır.. Halkın yönetimini sağlamaktır.” (25) 

İkinci cümlesi ‘İçeridekilere de dışarıdakilere de muhaliftir’ demiş.’
Yanıtım birinci cümleye verdiğim yanıtın aynısıdır.
“Çok ilkesiz bir duruşu vardı.”

Ben ilkeli birisi olduğumu biliyorum, yirmi üç yıl boyunca yazdıklarım takip edilirse, bu kolaylıkla anlaşılır. Ama eğer Sakine Bekaa vadisinde teslim olduğumu kast ediyor ve bunu ilkesizlik sayıyorsa, görüşlerine katılıyorum, ben orada ilkelerimi çiğnedim ve teslim oldum. Hazır olmadığım bir savaş bana dayatılmıştı, karşı karşıya olduğum güçleri henüz tam olarak tahlil edememiştim. Karşı olduklarım hakkında bilincim eksikti, bu durumu ileride izah ederim.

‘Komedyen, orta oyuncu, bürokrat,….’

Apo Dünyası, Sakine’nin kafasının miğferi dir. O dünyada Komedyen, orta oyuncu ve bürokrat olmak çok kötüdür, hatta suçtur. Orada en iddial tip, köle tipidir! Maalesef 1980 Askeri cunta döneminde, ne Diyarbakır iç Güvenlik amiri Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, ne de Suriye’deki Esat’ a bağlı Öcalan beni ‘köle tip’ yapamadı. Evet ben oturuşumla, yürüyüşümle, esprilerimle Selim’im! Sakine Kitap’ta Öcalan’ının oturuşunu, yürüyüşünü, yemek yiyişini de eleştirebilseydi, oturuşum ile ilgili eleştirisini en azından dikkate alırdım.

“Karasu, Şener ve Çavgun’lara da muhalifti” derken şunu anlatmak istiyor:

1984 yılında Diyarbakır cezaevinde 35. Koğuşta, Mustafa Karasu ve Mehmet Cahit Şener’in içinde olduğu bir komite, üç yıllık işkence ve direniş durumlarını inceleyen bir rapor hazırlamış, bu rapor sonucunda cezaevinde pek çok kişiyi sorumlu olarak görevlendirmişlerdi. Bu görevlendirmeyi ve cezaevi değerlendirmesini doğru bulmayan Fuat Çavgun, bir karşı değerlendirme yaparak 35. Koğuştaki örgüt merkezine yollamıştı. Örgüt merkezi Fuat’ın bu değerlendirmesini, kitleye okutacağına, kitleden gizleyerek sessiz kalıyordu. Fuat Çavgunda haklı olarak değerlendirmesinin kitleye verilmediğini görünce, nüshalarını çoğaltarak çeşitli koğuşlarda tanıdığı kişilere yollamıştı. Bu kişilerde bu değerlendirmeyi gizliden güvendikleri kişilere okutunca, örgütte bir bölünmenin olduğunu gördüm.

Sorumlu olduğum 36. Tecrit bölümünde kendi insiyatifimi kullanarak benimle birlikte aynı komitede olan Orhan Aydın ve Mustafa Keser’i ikna ederek Fuat’ın değerlendirmesini herkese okutturdum. Bana göre 35. Koğuşta kalanlar, Fuat’ın değerlendirmesini kitlelere okutturmamaktan dolayı yanlış yapıyorlardı. Fuat da kendi değerlendirmesini gizliden güvendiği kişilere okutturmakla ikilik yarattığından yanlış yapıyordu. Sakine olsa, bu durum karşısında merkezi tutar, Fuat’ı ezer, ama ben öyle değildim.

Zannedersem meramımı anlattım.

Eğer Sakine, Apo’nun Ayetlerini kast ederek, siz bakmayın, yazılanlar doğru değil, “Selim zaten her şeye muhaliftir” demek için Muhalifliğimi sulandırıyorsa, buna müsaade etmeyeceğim.

Sakine, Mahsum Korkmaz Akademisindeki derslerde cezaevinden çıkan direnişçilere karşı takınılan tavırları da benim Apo’nun Ayetlerinde anlattığım gibi anlatıyor:
“Derslere ilişkin anlatımımız, doğruluğuna, yanlışlığına bakılmaksızın zindan etkileri biçiminde ele alınıyordu. Biz her şeyimizle reformisttik, çizgi karşıtıydık, rehabilitenin bitirdiği kişilerdik! Bu tanımlar bizdeki bireyselliği alabildiğine ayaklandırıyordu. Tartışmalar sapıyordu. Böyle olunca tartışmalar amacına ulaşmıyordu. Yine önderliğe bu konuda subjektif raporlar veriliyordu.

(Bütün bu tezgahı sanki o kurmamış ta, ona yalan raporlar veriyor art niyetli kişiler, öyle mi? S.Ç.)

Hatta bunlar platformda da oluyordu: Başkanım grup oluşturdular, parti önderliği aleyhine konuştular. Kadın sorununda şöyle dediler.. Silahı şöyle tuttular..Birbirleriyle şöyle gezdiler……Sayısız değerlendirmeler yapılıyordu…..” (26)

İspiyoncular ve dalkavuklar çoktu değil mi Sakine? Ne demiştim sana? Bir yerde ispiyoncular ve dalkavuklar varsa, orada diktatörlük olduğundandır! Biri olmadan diğeri olmaz, eksi ile artı gibidirler!

Devam edecek

(23) Hep Kavgaydı yaşamım, Sakine Cansız, 3. Cilt Sayfa 61
(24) Hep Kavgaydı yaşamım, Sakine Cansız. 3. Cilt, sayfa 63- 64
(25) Özgür Halk Dergisi, Nisan 1991 İstanbul / Türkiye
(26) Hep kavgaydı Yaşamım, Sakine Cansız, 3. Cilt, sayfa 70-71

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu