Makalelerim

Musa Amca ile anılarım

Beni bekleyen telefon ahizesini aldım ‘Merhaba Apê Musa’ dedim.Karşı taraftan sevecen ve babacan bir sesle ‘Merhaba, Bay muhalif, geçmiş olsun, aramıza hoş geldin, nasılsın iyimisin oğlum?’ Diye sordu.

Selim Çürükkaya / Bundan bir kaç ay önce Musa amcanın yaşam öyküsünü yazmak isteyen bir yazar, benden Musa Amaca ile ilgili anılarımı yazıp kendisine yollamamı istedi. Bende aşağıdaki anektodları yazıp kendisine yolladım. Kitabı yayınlandı mı, yaynlanmadı mı, yazdıklarım kitapta yer aldı mı almadımı bilemiyorum. Musa amcanın ölüm yıl dönümünde, onu anmak için yazdıklarımı yayınlamaya karar verdim: İşte yazdıklarım:
“1991 Yılının nisan ayında  Bartın cezaevinden tahliye olmuştum. Tam olarak 11 Yıl cezaevlerinde yatıp çıkmıştım. Avukatım İmam Şahin ile birlikte Bartın dan  İstanbul’a gitmiştim. Cağaloğlunda, Yeni Ülke gazetesinde kalıyordum.

Ziyaretime gelenlerle görüşüyordum.  Bana Musa amcanın telefonda olduğunu söylediler, heyecanlandım, ziyaretçilerimden izin istedim, telefonun bulunduğu odaya doğru gittim. Ben ve Musa amca uzun süreden beri Yeni ülke gazetesinin aynı sayfasında yazıyorduk. Sayfayı adeta kendi aramızda paylaşmıştık. Kendisi ‘Yaş tahta’ ben ise ‘Bay Muhalif’ başlığını taşıyan mizah yazıları yazıyorduk.  O güne kadar kendilerini şahsen hiç görmemiştim. Kitaplarını okumuş, fıkralarının çoğunu biliyordum.

Beni bekleyen telefon ahizesini aldım ‘Merhaba Apê Musa’ dedim.
Karşı taraftan sevecen ve babacan bir sesle ‘Merhaba, Bay muhalif, geçmiş olsun, aramıza hoş geldin, nasılsın iyimisin oğlum?’ Diye sordu.
İyi olduğumu ellerinden öptüğümü söyledim. ‘Bak oğlum bu gece misafirimsin, kimseye söz vermeyesin, bizim Kenan’a söyle seni  bana getirir’ dedi.  Geleceğime dair söz verdim, hürmetlerimi bildirdim ve telefonu kapatarak ziyaretçilerimin yanına döndüm.
Akşam üzeri gazete yönetimine Musa amcaya gideceğimi söyledim. Bir müddet sonra PKK ile ilşkisi olan biri Musa amca ile ilgili bana bilgiler verdi. Yanıma iki avukat ve  insan haklarıyla ilgilenen bir kişiyi alarak Kenan’ın arabasıyla yola çıktık. Şu anda evin adresini bilmiyorum, ama gazete binasından çok uzaktı. Yaklaşık bir saate yakın yol gittik. Arabadan indik, bir aparmanın merdivenlerini çıktık. Kapı açıldığında bizi kapıda karşılayan beyaz saçlı, beyaz gömlek ve beyaz pantolon giymiş kişinin Musa amca olduğunu anladım, tokalaştık, sarılıp öpüştük, avukatlardan birini tanıyordu, ben ile diğer avukatı ilk olarak görüyordu. Dördüncü kişi bir bayandı. Tanıdığı avukata baktı, adını söyledi, ben ile diğer avukatı parmağı ile işaret ederek ‘Bunlardan hangisi Bay Muhaliftir?’ Dedi.
Avukat beni işaret edince, yanıma geldi, beni sıkıca kucakladı, alnımdan öptü: ‘Bay Muhalif ben seni çok seviyorum, inanki her sabah gazete geldiğinde ilk okuduğum makale Bay Muhaliftir. Ben mizahımla herkesi güldürürüm, sende beni güldürmeyi beceriyorsun. Sana vasiyet ediyorum bir gün ben bu kahpe dünyadan göçersem, kürsümü sana bırakacağım ‘ dedi.
Sağol dedim, bizleri oturma odasına davet etti. Koltuklara oturunca: ‘Ama bay Muhalif senin ilk makalen çok ağırdı, Şerafettin bey ile Tarık Ziya Ekinci’yi çok sert eleştirmiştin’ dedi.
Cevap olarak: ‘Musa amaca, biliyorsun Bay Muhalif kimseyi eleştirmez, herkesi över, isterseniz bu hafta  sizi onu edineyim’ der demez: ‘Aman sakın  ha bay muhalif, ne olur beni övme!’ dedi, hep birlikte kahkaha ile güldük.
Bana baktı, biraz düşündü. ‘Ben sizi severim bay muhalif, cezaevlerinde yarattığınız destanları bilirim, siz Bingöl’ün suyu gibi tertemizsiniz. Ama bazı yanlışlarınız eksiklikleriniz var, onların farkında değilsiniz.’ Dedi. Gülümsedim; ‘Nedir Musa amca? Yanlışlarımızı söylersen sevinirim’ dediğimde, ‘Sizler, herşeyi biz yarattık  diyorsunuz, başkalarının varlığını kabul etmiyorsunuz. Doğrudur, siz çok şey yarattınız, hatta bu Kürt meselesini sıfır noktadan alıp bu merhaleye siz  getirdiniz, bu doğrudur, ama buna rağmen düşünemediğiniz ve kabul etmediğiniz  bir şey var’ dedi ve durdu. ‘Nedir o şey Musa amca?’ Dediğimde; taşı gediğe koyan şu sözü söyledi: ‘Oğlum bizim bu Kürt meselesini eksi kaçtan sıfıra kadar getirdiğimizi bilmiyorsunuz?’ der demez hep birlikte  kahkaha attık. Ben öylesine gülüyordum ki gözlerimden yaşlar akıyordu.
Bu ara Musa amcanın telefonu çaldı. Ayağa kalktı,  masanın üzerindeki telefon ahizesini aldı. ‘Buyrun,Musa’ dedi. Karşı tarafın sesi bize gelmiyordu, kulaklarımız Musa amacada idi, ‘Ne paneli?’ dedi Musa amaca , bir düğmeye basarak telefonu bizimde duyabilceğimiz hale getirdi, telefona yakın bir sandaliyeye oturdu. Karşı taraftaki adam : ‘Musa amca seni Kürt sorunu ile ilgi bir panele konuşmacı olarak davet etmek istiyorum.’ Deyince Musa amca gülümsedi, ‘oğlum Kürt sorunu ile ilgiliyse adımı yaz ben gelirim, istersen sana konuyla ilgili bir fıkrada anlatayım’ önerisinde bulundu.. Telefondaki adam buyrun deyince, Musa amaca: “Oğlum çok eskiden bir papaz varmış, geceleri sakal takar hanımlara takılıp çapkınlık yaparmış, gündüz sakalını çıkarır, kileseye gider günah çıkartırmış, bir sabah günah çıkarmak için karşısına oturan ilk hanımı tanımış, ‘benim dışımda kimse var mı?’ Demiş, Kadın: ‘senin dışında dört tane papaz daha vardı’ cevabını verince, Papaz : ‘kızım desene sen kendini kiliseye vakfetmişsin’ demiş. İşte oğlum bende bu hanım gibi kendimi Kürt davasına vakfetmişim” der demez hem biz dinleyenler hemde telefondaki adam kahkahalarla güldük. Gülme faslımız sona erince Musa amaca telefondaki adama: ‘Oğlum peki benim dışımda kim olacak panelde?’ Diye sorunca , Adam. ‘Nazlı Ilıcak’ dedi. Buna da sevindiğini söyleyen Musa amca, adama teşekür ederek telefonu kapattı.
Musa amcanın söz konusu paneline ben gitmedim ama bana anlatılar. Çok ilginç olduğu için burada anlatmadan geçemeyeceğim. Anlatan bana dediki: Musa amca panelde konuşurken Türkiyede yaşayan Kürtlerin nufusunun 40 Milyon,  Nazlı Ilıcak ise Türkiye de yaşayan Kürtlerin ise 4 milyon olduğunu vurguladı.
Panelin soru cevap bölümünde bir genç söz hakkı aldı ve şu soruyu sordu: Musa amca konuşmasında Türkiye de 40 milyon, Nazlı hanım ise 4 Milyon Kürdün yaşadığını söyledi aralarında uçurum var, acaba bizlere gerçekten Türkiye de ne kadar Kürdün yaşadığını istatistiklerle izah edebilirler mi?
Musa amca söz hakkı aldı. Ben gencimize çok çok teşekkür ederim, çok güzel bir soru sordu  dedi. Ardından:  ‘Biliyorsunuz, Türkiye cumhuriyeti, biz Kürler hakkında istatistik tutmamış, biz Kürtlerinde istatistik tutmamıza müsaade etmiyor. Bu yüzden ben gencimize istatistikle cevap veremem,  eğer müsaade ediyorsanız bir fıkra ile Kürtlerin nüfusunun ne kadar olduğunu ispatlayabilirim. Musa amca fıkradan söz edince  bütün dinleyiciler pür dikkat kesildi. Durumdan memnun olan Musa amca fıkrayı anlatmaya başladı :’Bir gün çok güzel bir kız sokakta yürüyormuş, genç bir oğlanda kızın ardına takılmış. Laf atmış kıza, demişki; senin o kiraz dudaklarından öpmek isterim. Kız  oğlana bakmış, ayağının topuğunu göstermiş, ‘bak bununla kafanı kırarım’ demiş, Oğlan kıza bir adım daha yanaşmış, kızım ben çok üstten istedim, sen çok altan gösterdin, en iyisi gel ortasında anlaşalım’  demiş, Salonda kahkahalar kopunca, Musa amca taşı tam gediğe koymak için Nazlı Ilıcak’ a bakmış : Bu benimle Nazlı Hanım’ın meselesine benzedi; ben çok üstten söyledim o çok alttan gösterdi en iyisi ortasından anlaşmamızdır.  Dedi. Rivayet edilir, denir ki Nazlı hanım: ‘terbiyesiz herif ‘ deyip paneli terk etmiş, izleyiciler ise güle güle bayılmışlar.
Musa amca ile gecemizin en ilginç konusuna dönersem,  Sıfır konusundan sonra Musa amca şikayetlerini sıraladı, daha önce Nusaybin de kendi köyünde oturduğunu, fakat orada rahat bırakılmadığını, dağa çıkanların gelip kendisinden silah zoruyla para istediğini söyledi. ‘Oğlum, gelseler. Musa amca bizim, paramız, aşımız yoktur deseler, anlarım, para bulurdum onlara, ama gelip zorla beni haraca kesmek istiyorlar. Bende dedim ulan siz bu halkın askeri iseniz, bende generaliyim,  size kuruş vermem, dedim çekip İstanbul’a geldim…
Bir ara bizim köye yakın bir karakola taciz ateşi açmışlardı.  Askerlerde karakoldan çıkıp rastgele sağa sola ateş açmışlar, havalar sıcaktı, köyün imamı beyaz bir fistan giymiş harmanların orada dolanıyormuş, askerler imamı hedef alarak yirmiden fazla kurşun sıkmışlar, imamın beyaz fistanı delik deşik olmuştu, işin garip tarafı imamın vücudunda kurşun yarası yoktu.
SHP İdil  ilçe başkanı Hasip Kaplan’ dı, bu durumun incelenmesi için sorunu gündeme getirmiş,  SHP Genel sekreter yardımcısı Fikri Sağlar, Milletvekili  Cüneyt Canver,   M Ali Eren , Hasip Kaplan  bir kaç kişi ile benim evime geldiler. Benim evim  bir savaş karargahı gibiydi, etrafında kum torbalarından duvar örmüştüm. Sizin adamlarınız beni ölümle tehdit etmiş, ben de tedbirimi almıştım.
SHP li milletvekilleri bu durumumu biliyorlardı, belki de  Sizin adamlar aleyhine bir iki laf söylerim diye evime  gelmişlerdi. İçeri buyur ettim, biz Kürt geleneklerine göre onlara hemen yemek hazırlamaya başaldım. Fikri sağlar bana dediki: ‘Musa amca, bu gençler hakkında ne düşünüyorsun?’ Kimleri kast ettiğini anladım, ama yinede ; ‘Hangi gençler?’ diye sordum. ‘Bu dağa çıkan gençler, bunlar hakkında ne düşünüyorsun?’ dedi. Onlar hakkında kötü bir şeyler söylememi bekliyordu. Ama ben  “Sayın genel sekreterim, biz Kürtler Müslüman olmadan önce Zerdüşt dinine inanırdık. Bizim eski dinimize göre  ölüyü biraz ekmek, biraz süt, bir kötek ile birlikte gömerler. Yani ölüye derler ki, öbür dünyada sana zulüm etmeye gelenlere, önce ekmek ver, rahat durmadılarsa süt ver, buna rağmen rahat durmadılarsa, kötek ile onları döv. Biz sekizyüz yıldan beri siz Türklere ekmek ile süt veriyoruz, buna rağmen rahat durmadınız, şimdi  bir kaç gencimizin eline kötek verip dağa yollamışız, sizin ise bir kaç tümeniniz  bu bir kaç gence karşı gitmiş, bakalım ne yapacaklar?  Anlattıklarımı dinleyen Fikri Sağlar da güldü.”
 
 
 Anlaşılan Musa amca hayli  dertliydi, bir ara ayağa kalktı, odadan koridora çıktı, kapı yarı açıktı, yalınızca ben onu görebiliyordum, eliyle işaret ederek gel dedi. Kalktım yanına gittim. Kapıyı kapattı, elini omuzumun üzerine attı, kulağıma eğilerek: „bak sana bir şey göstereceğim, ama diğerlerinin haberi olmasın,“ dedi. Tamam Musa amca deyince, koridorda yanyana yürüyorduk, başka bir odanın kapısını açtı, ranzada bir genç sırtüstü yatıyordu, alçıya alınmış bir bacağı  ayak bileğinden iple tavandaki bir halkaya asılmıştı. Yavaşça odanın kapısını kapatan Musa Amca yine kulağıma eğilerek, ‘bak bu bir gerilladır, Cudi de çatışma da yaralanmış, İstanbul’a tedavi için getirdiler, kalacak sağlam yeri yoktu, ben aldım eve getirdim, burada tedavi görüyor.’ Dedi.
Ben gence ‘Merhaba, geçmiş olsun’ dedim. Musa amca ağzını yine kulağıma yanaştırdı: ‘Bak kendi gözünle gör’ dedi. Biraz durdu: ‘Biliyor musun bunu neden sana gösterdim?’ Bilmiyorum Musa amca deyince; ‘Senin o adamların var ya, ben onların analarını s……., bana ajan diyorlar, ben ise evimde Türk askeri ile girdiği çatışmada yaralanmış gerillayı tedavi ediyorum’ dedi .  Dilim tutuldu tek bir kelime konuşamadım. Yaralı gence şifalar diliyerek, birlikte arkadaşlarımızın oturduğu odaya döndük.
Selim Çürükkaya

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu