Belgeler

Kamuoyuna

Aradan 10 Yıl geçince bu kez başka bir gerçeği fark ettim. Zira bu gerçeği fark eden ve dile getirmeye çalışan insanların, aydınların çoğu yok edilmişti. Devletlerin dile getirmeye korktuğu gerçeği, yazmaya niyetlendiğim aşamada tehlikeleri fark ettim. Ama buna rağmen yazdım ve  yayınladım. Bu yeni kitabımın adı “Sırlar Çözülürken” idi. 

Selim Çürükkaya / 1991 Yılında 11 yıllık hapis hayatımdan sonra, tahliye oldum. Şam’a gittim. Örgütte kaldığım süre içinde PKK örgütünün bir tarikat haline getirildiğini ve üst yapısının Kürtlerin düşmanlarının eline geçtiğini fark ettim. Örgüt içinde militanlar, örgüt dışında halk sindirilmişti. Bu duruma karşı koyan Kürt aydın ve entelektüelleri, yok edilmiş, kaçmak zorunda bırakılmış veya hain olarak damgalanıp susturulmuştu.

Bu durumu deşifre etmek için, çok zor koşullarda bulunmama rağmen, her şeyi göze alarak  “Apo’ nun Ayetleri” adlı kitabı yazdım ve yayınladım. Kitabı okuyan iki Kürt saldırıya  uğrayarak ağır yaralandı.  Bremen – Lieste köyündeki evimizi tesbit eden örgüt,  öldürülmemiz için, infaz ekibini harekete geçirdi fakat örgüt içinde olan ama,  öldürülmemizi istemeyen biri Nienburg Kriminal dairesine faks çekerek öldürülmemizi engelledi.
Bu olay Almanya’ da atlattığımız ilk ölüm tehlikesiydi.

İkincisini, 1994 yılında örgütte görevli olan Serhat anlatmıştı. Daha sonra ki yıllarda, örgütten ayrılmış Serhat,  Şıwan Perver’in  bir konserinde benimle tanıştırıldı.  İlk cümlesi;  “Abi seni öldürme görevini Kani Yılmaz bana vermişti, Münih’ te olduğunun istihbaratını almış, cezaevi arkadaşın Fuat Çavgun’ un evini on beş gün gözetlemiştik.” olmuştu.

Zafer isimli Konyalı bir Kürt ise, bundan iki yıl önce benimle görüşmeye gelmiş, o da üzülerek bana “Abi seni öldürmem için iki kez bana görev verdiler. Bir keresinde Bremen’ deki kardeşinin evinin kapısını günlerce izlemiş, bir keresinde de İsviçre’de kaldığına dair duyumunu aldığımız evi kuşatıp aramış seni bulamamıştık.” demişti.

Yedi yıl Avrupa da tedbirli yaşayarak, bin bir zorluğa katlanarak, gerçeğin anlaşılmasını bekledim. Nitekim aradan yıllar geçtikçe “Apo’nun ayetleri” nde anlattığım gerçekler, hiçbir tartışmaya yer vermeyecek şekilde doğrulandı. Ben  o kitabı yazmakla erken öten horoz rolünü üstlenmiş ama, kafayı kestirtmemiştim.

Aradan 10 Yıl geçince bu kez başka bir gerçeği fark ettim. Zira bu gerçeği fark eden ve dile getirmeye çalışan insanların, aydınların çoğu yok edilmişti. Devletlerin dile getirmeye korktuğu gerçeği, yazmaya niyetlendiğim aşamada tehlikeleri fark ettim. Ama buna rağmen yazdım ve  yayınladım. Bu yeni kitabımın adı “Sırlar Çözülürken” idi.

Bu Kitap, Ergenekon terör örgütünü deşifre eden belgesel nitelikte bir romandı. Kitap yayınlandıktan dört ay sonra, İstanbul’ da 27 haziran da yakalanan 27 bomba Ergenekon’u Türkiye’nin gündemine taşıdı. O günden bu güne kadar süren operasyonlarda ortaya çıkan gerçekler ve savcının hazırladığı iddianame, yazdığım kitabın dip notları gibidir. Bir kez daha erken öten horoz konumuna düşmüştüm. Bu kez, kelleyi kurtarıp kurtarmayacağım belli değildir..

Zira bu kez korkunç bir örgüt ile karşı karşıyayım. Nitekim kitabım yayınlandıktan bir müddet sonra Ergenekon örgütünün üyesi Abdullah Öcalan, kendisini gösteren parmakları bana çevirmek için, avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamalarda benim Ergenekoncu olduğumu yaydı.

Bir müddet sonra eskiden Ergenekon ile irtibatı olan Tuncay Güney’ in ifadeleri kamuoyuna yansıdı. Bu ifadelere göre ben 1993 yılında Ergenekoncu Veli Küçük’ ün talimatı ve bir Türk pasaportuyla Avrupa’ ya gelmiştim. Tuncay Güney’ in bu temelsiz iddiasını, eskiden Jitem (Kürtleri katletmek amacıyla oluşan askeri bir örgüt) de görev yapan Abdulkadir Aygan dolaylı olarak kamuoyunda hakkımda kuşku yaratmak amacıyla Tuncer Güney’in iddialarına paralel açıklamalar yapıyordu.

Bu gelişmelerin dikkat çeken yönü ise, Tuncay Güney ile Abdulkadir Aygan’ın temelsiz açıklamalarına dört elle sarılan Özgür Politika ve Ergenekon güdümündeki “Kürt basınıydı” “Şıracının şahidi bozacıdır” atasözünü doğrulayan durum, bununla kalmayacaktı ve ilerisi vardı. Bazıları “durumdan” çoktan vazife çıkarmıştı.

8 Şubatta saat üçe doğru eşim ve çocuğumla birlikte evimden çıkarken, bizi izleyen katillerimizi fark ettik, durakta imdadımıza yetişen otobüse binerek  tesadüfen kurtulduk.

Başka kalacak yerimiz olmadığı için kısa bir süre sonra ben, eşim ve çocuğum evimize geri dönmek zorunda kaldık. Katil’lerin adresimi tespit ettikleri anlaşılıyor. Biz üç insan, bir kitap yazdığım ve yayınladığım için öldürülme tehdidi altındayız.

Kürt Türk ve Alman  aydınlarına,  basın yayın organlarına ve Almanya’nın yetkili kurumlarına  sesleniyoruz: Ölüm tehlikesi altında bekliyoruz! Sesimizi duyun!

 

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu