Makalelerim

Var ve yok sayımak

Selim Çürükkaya / Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, „Diyarbakır’da Kürt sorunu vardır; devlet hata işlemiştir, sorunu çözeceğiz” dedikten sonra pek çok Kürt ve Türk demokratı derinden bir „oh” çekmiş…

Gazeteler, televizyonlar bu haberi mansetlere taşımış. Pek çok çevre nihayet Kürt sorununun çözümüyle ilgili bir açılım yapılacak kanısına kapılmıştı. Ben aynı tarihlerde yazdığım makaleyi şu cümleyle bitirmiştim:

„İnşallah Başbakan, Esat Oktay’ın şakasını yapmıyordur!”

Neydi Esat Oktay şakası: makalemi okumayanlar için kısa bir hatırlatma yapayım:

Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran isminde bir zalim D.Bakır cezaevinde bizi sopa zoruyla Türkleştirmek istiyordu. Biz kabul etmeyince günlerce yemek vermiyordu. Ara sıra hücreye uğrar, çavuşu yanına çağırırdı:

„Çavuş, sen bunlara yiyecek alıyor musun?” diye sorardı.

Çavuş:

“Evet komutanım alıyorum” derdi.

 

“Bak bunlara bol bol turp ve havuç yedir! Ne kadar istiyorlarsa esirgeme” deyip dışarı çıkardı. Çavuşta yüksek sesle “emredersin komutanım”der salona giderdi. Tutukluların bir kısmı (bugün devletin sorununu çözeceğine inanan bazı saflar gibi) Hemen kantinden gelecek olan turp ve havuçları beklemeye başlardı. Ama bir müddet sonra eli kalaslı yirmi komando içeri girer, ortalık kasaphaneye dönerdi. Başbakan’ın Kürtleri sevindiren sözlerinden sonra bakalım ne oldu! Hakkari ve kasabalarında komandolar, polisler ve çavuşlar bombalarını çekti.

„Sorunu kökten çözmek” için herekete geçtiler. Uçurulacak binaların krokileri, ortadan kaldırılacak insanların isim ve soy isimleri…

Silahlar, bombalar ve en az onlar kadar tehlikeli olan talimatlar… Haksızlıklara karşı haklı bir öfkeyle sokağa dökülen yüzbinler! Kitleler hedefe alınarak çekilen tetikler!
Ölüler ve cenazeler!… Bir sorunun Türk usulü çözüm yöntemi işte buna derler!

Başbakan Erdoğan ve devlet ricalı:

„Kürt sorunu yoktur” dediklerinde durum fazla korkunç değildi.

Çünkü bunlar o zaman „Kürt sorunu vardır” diyenleri düşman görüyor, en sivrilerini öldürtüyorlardı. Şimdi Kürtlerin varlığı „sorun”la birlikte kabul edilince „bütün Kürtler” düşman oldu. Ve buna uygun bir çözüm düşünülüyor.

Bakın eskiden Karadeniz’de bir Pontus, Ege’de bir Rum sorunu ve yine Osmanlı’nın bir Ermeni sorunu vardı. Bu sorunların nasıl “çözüldüğünü” tarihi gerçekleri bilenler iyi bilir. Bunun için diyorum ki; “yok” veya Türk olarak sayılan Kürt, fiziki olarak varlığını korumuştu. Varlığı kabul gördüğünde, fiziki imha ile karşı karşıyadır. Bakınız Şemdinli’de Kitabevi bombalama eylemine adı karışan subay için bir kuvvet komutanı ne diyor:

“Tanıyorum, iyi çocuktur, yasadışı iş yapmaz”

Tanıyorum” demekle, bizdendir demek istiyor.

“İyi çocuktur” demekle, Kürtleri bombalayacak olan başka “iyi çocukları” iyiliğe teşvik ediyor! “Yasadışı iş yapmaz” demekle, biz yasal bir kuruluşuz, bizim işlerimizi yapıyor demek istiyor. Bir de Mehmet Ağar’a açılan telefon kafamı kurcalıyor! Şemdinli’de Umut Kitabevi bombalandıktan bir müddet sonra bir güvenlik / saldırı görevlisi eski polis müdürü, İçişleri Bakanı ve şimdiki Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Mehmet Ağar’ı arıyor:

“Ne olur beni kurtar!” diyor!

Kimse fazla merak etmedi; bu güvenlik / saldırı görevlisi kimlerin eline düşmüştü ki kurtarılmasını Mehmet Ağar’dan istiyordu!

İsyan etmiş halkım eline esir olarak mı geçmişti? Yoksa PKK gerillaları bir baskında bu güvenlik / saldırı görevlisini ele geçirmişti de, gerilla telefonuyla mı Ağar’la görüşüyordu? Veya umut kitabevini bombalayınca, halk tarafından kıskıvrak yakalanıp resmi elbiseli polislere teslim edilip karakola götürülünce, karakoldaki telefonla mı Mehmet Ağar’ı arıyordu? Eğer son şık doğruysa, eminim ki güvenlik / saldırı görevlisi Ağar’la şöyle konuşmuştur:

“Amirim, bizi o işi yaparken yakaladılar, şu anda karakoldayız, ama buradaki çakallar anlamıyorlar, Sivil zevat kanunlardan yasalardan söz ediyor! Ne olur çabuk bizi kurtar, yoksa her şey açığa çıkar! Hakkari Valisi oros… çocuğudur zaten”

Bu sözler karşısında Mehmet Ağar:

„Tamam sakin ol, kendini koru” diyor telefonu kapatıyor.  Ve aradan yarım saat geçmeden Vali bir açıklama yapıyor:

„Elimizde tutuklu kimse yok!”

Kürt halkı Topyekün olarak bu alçakça planlar ve komplolarla karşı karşıyadır. Bütün bu planları ancak Türkiyenin varoşlarına sürgün edilmiş „Kürt köleler” bozabilir.

Onları cehennem azabına mahkum edenler, kendi cehennemlerini kendi elleriyle yarattılar. Ve o cehennemin ateşinde yanacaklar. Kürtlerin, Ermeni ve Rum olmadıklarını görecekler!

 

 

 

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu