Makalelerim

Suriye rejimi: insanlığın yüzkarası

Selim Çürükkaya / Suriye‘de bir şeyler oluyor diye yazacağım ama elim varmıyor.
Çünkü Suriye‘de çoktan beri bir şeyler oluyordu da,
görmesi gerekenler görünmüyordu……

Dünyanın en gaddar, en insanlık dışı rejimi hangisidir sorusuna vereceğim yanıt:

“Suriye rejimidir!”

Bu yanıtı Suriye rejimi ile ilgili okuduğum kitaplar ve makalelerden dolayı vermiyorum. Bizzat yaşadığım, iliklerime kadar hissettiğim, gözlemlediğim tecrübelerimden söylüyorum. Suriye’ye giden, kalan ve gezen her dikkatli gözlemci görür ki; Her evin giriş kapısının üzerinde Hafız Esat‘ın bir fotoğrafı asılıdır. Her dağın ve hatta her küçük tepenin üzerinde bir adet, adeta çimentodan dökülmüş kalitesiz ama kocaman heykeli dikilidir. Bunun özeti Suriye‘nin her şeyinde “Esat gizlidir”

 

Onsuz şarkı bile şarkı değildir. Kurucu kendisidir, yaşatıcı ha keza, geçmiş ve gelecek onun yaşamının toplamıdır. Bunu Suriye’li milletvekilleriyle tartışmamda yüzlerindeki mimiklerde gördüm. Halkla sohbetlerimde dışa vuramadıkları korkularında hissettim. Suriye’deki rejim, faşist rejimlerden çok daha tehlikelidir. 12 Eylül rejimi Türkiye´de faşist bir rejimdi.

Bu rejime karşı gelebilirdiniz, ona karşı gösteri yapabilirdiniz. Ama dayak yerdiniz, yediğiniz dayakları televizyondan bile izleyebilirdiniz. Esat rejimine karşı gelemezsiniz, karşı çıkışınızı televizyonlarla belgeleyemezsiniz! Şimdi bunları neden yazıyorum? Onları size aktarayım. İlki Lübnan Başbakanı Refik Hariri‘nin öldürülmesi olayıdır. Bilindiği gibi Hariri 14 Şubat 2005’de düzenlenen bir suikastle öldürüldü. O kadar büyük miktarda patlayıcı ile Kim öldürebilirdi Hariri‘yi? Bu sorunun kuşkusuz Yanıtı “Suriye” idi.  Neden Suriye böyle bir cinayet işlesin ki? Sorusunun cevabı niye işlemesin ki? Olacaktır.
Eski müttefik Hariri, Suriye güçlerinin Lübnan’dan çekilmesini istiyordu. Ve Suriye Hariri’yi kendisine “ihanet etmiş” olarak değerlendiriyordu.

Bu gibi rejimlerde “ihanetçilere” reva görülen cezalar biliniyor. Ve ilk önce Beşar Esat tarafından bizzat Şam’da tehdit ediliyor. Diktatörün tehdidine maruz kaldıktan sonra yaşamanın bir mucize olduğunu bilenler biliyor. Ve tonlarca patlayıcının çıkardığı sesler arasında Hariri öbür dünyaya yollanıyor. Birleşmiş Milletler olaya el koyuyor, izler takip ediliyor. Bütün izler Şam‘ı gösteriyor; Şam‘daki bütün izler de Kenan Gazi‘nin Kapısına, Kenan Aziz’in izide Beşar Esat’a gidiyor. Bir zamanlar benim de avcım olan bu Kenan Gazi‘yi tanıtmam gerekiyor. Baba Esat döneminin çekirdek kadrosundan, Suriye muhabaratının yöneticisi ve tek söz sahibi general. Lübnan’ın tanrısı, Abdullah Öcalan’ın patronu.

Patronu diyorum çünkü bu konuda çok şey biliyorum. Somut bir örnek verirsem; Öcalan’ın hapishanesinden kaçıp Beyrut‘a gittiğinde Öcalan benim durumumu Gazi Kenan‘a arz etmişti.  Gazi Kenan dedektiflerini peşime salmış, aylarca Beyrut‘ta fare kedi oyunu oynamıştık. Nihayet Gazi Kenan‘ın adamları Kızılhaç binasının kapısında tam beni kaçırmak üzereyken Kızılhaç yetkililerinin olaya tanık olması, durumun Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne, Kızılhaç Cenevre, PEN Londra, Alman Basın Birliği’ne bildirilmesi ve bu kurumların beni güvence altına alması sonucu kurtuldum.

İşte bu Gazi Kenan, Hariri suikasti konusunda Alman müfettiş Detlev Mehlis tarafından sorguya çekilmiş.
Bilinir ki Suriye gibi rejimlerde ikinci adam yoktur. Yani üçüncü, dürdüncü, beşinci de.
Hatta hiç adam yoktur, demek daha doğrudur.
Çünkü böyle rejimlerde herkes sıfır olmak zorundadır.
Diktatör tek olduğu için sıfırlara ihtiyaç duyar. Onlara çok önceden öğretilmiştir:

“Sıfırların kendi başlarına hiç bir değerleri yoktur; bin adet sıfır yine bir sıfırdır, ama birle olduğunuz müddetçe bir değeriniz olabilir” denmiştir. Gazi Kenan Esat‘ların bir sıfırıydı. Bununla anlatmak istediğim şu: Esat‘ın okeyi olmazsa Gazi Kenan: Değil Hariri‘yi öldürmek, onun kılına bile dokunamazdı. Onun kendi ağzına silah sıkarak kendini öldürmesi bile Esat‘ın emriyledir. Bakın Gazi Kenan‘ın intihar haberi yayınlamadan iki saat önce; Esat CNN’de Christane Amanpour‘un sorularına şu yanıtı veriyor:

“Eğer bu işe doğrudan ve dolaylı olarak karışan Suriye vatandaşı varsa; Onları vatan haini sayarız. Ya uluslararası bir mahkeme, ya da burada hesap verirler.” Bu sözlerden iki saat sonra, bütün haber ajansları bir haber daha geçiyor: „Muhabaratın Generali, Lübnan tanrısı Dr. Baran, pardon Gazi Kenan intihar etti.” Ve Suriye yönetimi kendi halkına şu açıklamayı yapıyor:

„Gazi Kenan kendisine ve ülkesinin onuruna sürülen leke yüzünden yurtseverce bir tavırla ölümü tercih etmiş!”
Aynı gün Esat‘ın Amerika yönetimine „terörizme karşı işbirliği” çağrısı yapması, yabancısı olmadığımız entrikaların sırıtmasıdır. Bugün basına yansıyan yeni haberler bu traji- komediye yeni sahneler ekledi. Abdulhalim Haddam‘ın Paris’te yaptığı açıklamaları ve ona karşı alınan tavırlar daha ilginçtir.

Haddam 1984 yılından beri Suriye devlet başkanı yardımcısıydı. Hatta baba Esat öldüğünde bir ara devlet başkanlığı yapmıştı. O zaman Beşar bir diş doktoruydu. Babasının yerine ağabeyi hazırlanmıştı. Fakat büyük ağabey bir trafik kazasında ölmüştü. Ardından baba Esat ölünce hemen diş doktoru Beşar askere alındı, iki gün içinde teğmen olarak rütbelendirildi. Jet hızıyla kağıt üzerinde General yapıldı ve böylece Haddam‘dan görevi törenle devraldı; Haddam‘ı yardımcılığına tekrar atadı. Lübnan yenilgisi için günah keçileri lazımdı. Bunlardan biri Gazi Kenan’dı. Öldürüldü! Amerika’ya “teröristi hallettim” mesajı verildi.

 
Kendi halkına “ülkesi ve onuru için ölümü seçti” şeklinde lanse edildi. Ama yeterli değildi. Büyük bir hain yaratmaları gerekiyordu. Kim olabilirdi bu? Hiç kuşkusuz eski kurt politikacı, ikinci sıfır adam Abdulhalim Haddam’dı. 2005 yılının haziran ayında Baas Partisi’nin kongresinde Haddam‘ın başkan yardımcılığı görevinden alınması istenmiş. Fakat Beşar bu işi onaylamamış deniliyor. Neticede Haddam ağzına bir kurşun sıkmamak için Paris‘e kaçıyor. Burada Hariri‘nin öldürülmesinde Beşar’ın parmağı var diyor, hatta Beşar’ın Hariri’yi tehdit ettiğine tanık olduğu açıklaması yapıyor

 

Ve Suriye’de kıyamet kopuyor, bakın diktatörlük nasıl kendini ele veriyor: Suriye meclisinde Haddam‘ın hain olduğuna dair bir oylama yapılıyor. Oy birliği ile “vatan hainidir” kararı alınıyor. Bunun hemen ardından meclis başkanı Muhammed el Arbas bir açıklama yapıyor:

Halk meclisin telefonlerını bloke etti ve herkes bizden Haddam‘ın derhal yargılanmasını istiyor” Ve ajanslar yalnız Suriye‘ye özgü bir haber geçiyor: „Abdulhalim Haddam‘ın eşinin ve çocuklarının mal varlıklarına vatan hainidir gerekçesiyle el konuldu” Oybirliği ile alınan ihanet kararları!
Sadece “hainlerin” cezalandırılması konusunda meclise telefon açabilen halk! Ve bir kişinin işlediği “suçtan” dolayı bir sülaleyi cezalandıran kafa! İşte bu rejim eğer ayakta kalırsa, bütün insanlığın yüz karası olarak kalacaktır.

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu