Makalelerim

At maskeni

Selim Çürükkaya / Bu şahıs kim ise; gerçeklerden korkup sahte bir isimle eleştiri yapıyor.
Yani kendisine güvenip açık kimliği ile konuşamıyor.
Ama öylesine sahtekârca konuları çarpıtıyor ki;
dikkatli olamayan okuyucuyu aldatmaya çalışıyor……
Örneğin benim kaleme aldığım “Kahramanlık kimliğini yere düşüren adam ve kitabı” başlıklı makalemi ele alarak, “şu anda bir itirafçı ve kendisini teslim alanların dediklerini yapan” Şemdin‘i, kahraman olarak sunduğumu söylüyor!

Bu çarpıtmayı bilinçli olarak yapıyor! Oysa ben makalemde Şemdi’ nin teslim olduğunu, lider değiştirdiğini, “liderinin lideri onun da lideri olduğunu” vurgulamışım. Yani şu anda Şemdin‘in direnmediğini, bir kahramana yakışır tavırlar içinde olmadığını, kendisini esir alanların iradeleri dışında hareket etmediğini söylemişim. Ama bütün bunlar Şemdin‘in daha önce bir kahraman olmadığına kanıt olabilir mi? Şemdin‘in geçmişiyle bu gününü birbirine karıştıran bu zat, 18 yıl Türk ordusuna karşı savaşmanın ne olduğunu biliyor mu?

 

Bu zat üç dört bin gerillaya komutanlık yapmanın onları kışın soğuğunda, yazın sıcağında dağlarda barındırmanın, beslemenin, korumanın eğitmenin, savaştırmanın ne olduğunu biliyor mu? Türk generallerinin bütün savaş stratejilerinin, Şemo‘nun taktikleriyle karşılaştıklarında bozulduğunun ne anlama geldiğini biliyor mu?

Ve bu zat 18 yılda Şemo‘nun bizzat yüzlerce büyük operasyonu yönettiğini, yüzlerce büyük karşı operasyonu boşa çıkardığı veya geri püskürttüğünden haberdar mı? Olsa bile bunun ne anlama geldiğini kavrıyor mu? CHE Guevera’nın devrimci ömründen fazla dağda savaşan Şemo‘nun yaptığı her şeyin üzerine bir çizgi çeken bu zat, sadece tutuklanan ve teslim olan Şemo‘yu görüyor.

Gerisini bunun içinde kaybedecek kadar sahtekârlık yapıyor.

Hepsi bu kadar!

Belki de bu zat bir zamanlar yakalandığında, tek bir asker ve polise silah sıkmamıştı. Hayatında elini bile silaha vurmamıştı.
Anti sömürgeci bazı laflar etmiş, bir kaç tane de yazı yazmıştır. Yakalandığında direnmiş miydi? Mahkemelerde görüşlerini savunabilmiş miydi?

„Ben Kürdüm” bile diyebilmiş miydi?

Cezaevinde yapılan insanlık dışı işkencelere karşı gelebilmiş miydi?

Askerin kendisine söylediği ana avratlı küfürler karşında “emredersin komutanım” dememiş miydi? Yemesi için kendişine sunulan boku, “hayır ben yemiyeceğim” diyebilmiş miydi? Ve bu tavrı gösterebilenlere „siz bizi katlettirmek istiyorsunuz!” dememiş miydi? Cezaevi celletlarıyla birlikte koğuşları dolaşıp herkesi boyun eğmeye davet etmemiş miydi?

 
Acaba bu kahramanımız Şemdin Sakık’ın yerinde olsaydı ve onun gibi yakalansaydı, ne gibi kahramanca direnişler gösterirdi?

Eminim ki bu sahış D.bakır dağlarına çıkarılsaydı ve orada Şemdin Sakık‘la bir tek operasyona katılsaydı, altına kaçırırdı. Şimdi adam meydanı düz bulmuş, sahte bir ismin ardına saklanmış atıyor. Nasıl olsa onu okuyacak ve kanacak bir kaç zavallının olabileceğine inanıyor hala! Bayımız, anlaşılıyor ki; D.Bakır cezaevini de biliyor. Orada teslim olduğumu ben 1986`da “12 eylül karanlığında Diyarbakır şafağı” adlı kitabımda yazıyorum.

Savaşa giren insanlar yenilir. Biz Diyarbakır cehenneminde savaşa girdik, onlarca kez yenildik, onlarca kez yendik.

Yenilmek ayıp değil!

Kavga günü gelip çattığında düşman cephesine geçip, Esat Oktay Yıldıran‘la birlikte çalışmak; buna rağmen eşek gibi dayak yemek ayıptır.

Kavgaya giren yener veya yenilir, biz yenildik de yendik de. Sen bunu inkâr edebilir misin? Zatialileri hayatta hiç bir kavgaya girecek kadar dürüst davranmadın ve cesur olamadın.
Bu yüzden ne utanılacak yenilgilerin ne de gurur duyabileceğin zaferlerin oldu!  Sen bütün yenilgileri, daha onlar sana görünmeden kabul ettin. Başkalalarının kazandığı zaferlerden ise nefret ettin sadece. Biz ise yenilgilerimizden utanç duyduk, zaferlerimizden ise gurur, yenilgimizi hiç bir zaman kabul edilebilir görmedik.

Yenilgilerimizi böyle değerlendirdiğimiz için, kendimizi demir kafese konulmuş aslanlar gibi gördük ve imkânı bulunca kafeslerimizi kırdık, bizi esir yapanlarla boy ölçüştük.
Başı dik içeri girdik, yine başı dik çıktık. Sen gerçeği görmeyen, geçici bir yenilgide her şeyi boğan zat! Bilesin ki; Diyarbakır zindanında bizi hiç bir zaman ruhen yenemedin, yenemediler!

 

Fiziki olarak zaman zaman yenildik, ama ruhen yenemediklerinden tekrar karşılarına dikildik ve onları, bizi yenemeyecek hale getirerek dışarı çıktık.  Sen ise ruhen yenik olduğun için, ne fiziki yenilgilerinin ne de fiziki direnişinin tarihi yoktur. Sadece güçlüler karşısında gardiyanlaşan gerçeğin, avanakları aldatan yalanların vardır.

 

Zatımız bir de Avukat Medeni Ayhan‘a saldırmaya, onun yaptığı büyük işi gölgelemeye çalışıyor. Halbu ki Medeni Ayhan bu dönemde Kürt Aydınının en namuslu ve en medeni sesidir. Çünkü o Türk zalim rejiminin yumuşak yerlerinden vuruşlar yapmıştır. Ve bütün ayıplarını ayan beyan gözler önüne sermiştir:

“1    Kıbrıs işgal edilmiştir, Türk askeri çekilsin!

2    Osmanlılar Ermenileri katletmiştir

3    Ben Kürdistan vatandaşıyım. Türk Ordusu Kürdistan’da katliamlar yapmış, ben bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını istiyorum.

4    Abdullah Öcalan haindir. Türk Genel Kurmayı ile birlikte çalışıyor”

İşte Medeni Ayhan hayatını ortaya koymuş bu görüşleri bütün dünyaya deklere etmiştir.

Şimdi bu zatın kalkıp, Medeni Ayhan bilmem daha önce Apo’ nun karşısında böyle duruyordu. Bilmem kendini önder sanıyor, bilmem gerillaya hakaret ediyor, demesi ne anlama geliyor?

Zatımız, Apo’yu elştirenleri eleştiriyor, sonra karşıymış gibi görünüyor, güya itirafçılara Türk devletine karşıymış gibi laflar ediyor. Ne idüğü belirsiz bir kılığa bürünüyor, gerçeği çarpıtmaya çalışırken kendini eleveriyor! Birde sanki bizim bay milyonlarla kol kola yürek yüreğe de, bizi halktan kopuk olmakla suçlamaya kalkıyor. Medeni Ayhan’ı bilmem, ama ben yerine göre halkı da eleştiririm. Halk tanrı mıdır ki eleştirilmesin? Ben hayatımın tümünü halka adadım, yanlış yaparsa, zalimleri alkışlarsa, kendisine işkence yapana boyun eğerse, yalancıların peşine takılırsa eleştirmeyecek miyim?
Ben bazı dönemlerde gerekirse halkın büyük bir çoğunluğunu karşıma bile alırım! Bunu hayatımda bir kaç kez de yapmışım.

Sana sayayım, 1980 yılında askeri darbe geldiğinde halk dediğin kitlelerin çoğunluğu darbeyi alkışladı.  Ben halka da karşı çıkarak darbeye karşı geldim. Diyarbakır cezaevinde işkenceler başlayınca senin de içinde yer aldığın halk, gönüllü olarak işkencecilere teslim oldu.

Ben halka rağmen işkencecilere isyan ettim. 1983 yılında Türkiye´de ve Kürdistan´da herkes korkudan susmuştu ve halk bize susmayı telkin ediyordu. Ama biz askeri mahkemelerde Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan’ı kuracağımızı haykırıyorduk!

1991’de cezaevinden tahliye oldum, Bekkaa ya gittim,
Apo‘nun PKK içinde kurduğu diktatörlüğü önce gördüm, süre içinde kavradım, halk destek veriyordu ben karşı çıktım.

Bunu halktan kopukluk olarak değerlendiriyorsan öyle olsun, ukalalık olarak değerlendiriyorsan onu da kabul ederim.
Ama kimse beni haksız bir şeye boyun eğdiremez, bu halk bile olsa.

Bu zatın yazdıkları üzerinde fazla durmak istemiyorum. Aslında kısa bir cevap verecektim uzadı. Ama cesaret edip kendi kimliği ile yazarsa, gerçeğin aynasını yüzüne tutmaya hazırım.

At maskeni, kendine güveniyorsan maskesiz çık aynanın karşısına herkes ne ve kim olduğunu görsün!

 

28.05.2005

Not: Bu yazı Ahmet Rübar takma isimli kişinin Serbesti tartışma sitesinde yayınlanan “Eleştirinin eleştirisi” adlı makalesine yanıt amacıyla serbesti için yayınlanmıştır.

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu