Makalelerim

Ölülere işkence yapılıyor

Selim Çürükkaya/ Bu günlerde Türkiye de sistemli işkencelerin uygulanıp
uygulanmadığına dair tartışmalar yapılıyor.
Bazı çevreler, sistemli işkencelerin yapılmadığını,
lokal veya münferit işkencelerin henüz devam ettiğini söylemektedir…….. Bu görüşler hükümet, devlet ve devletin itirafçıları durumuna getirilmiş Kürtler tarafından dile getirilmekte ve Avrupa’lı bazı politikacılarda, bu yalancıların söylediğine inanır gibi demeçler vermektedir.

 

Türkiye´de 24 yıldan beri sistemli bir şekilde işkence yapılmaktadır. Öyleki Türkiyenin yetişkin nüfusu 40 milyon kişiyse; 10 milyonu kesinlikle işkence görmüştür! Bu 10 milyonun en az sekiz milyonu Kürt’tür! On milyon insana işkence yapan resmi görevliyi düşünün, bunlar yıllarca insanlara işkence yaparak sadistleşmiş, psikopatlaşmış manyaklaşmıştır. İşkence yapmadan yaşamaları, o­nlar için çok zordur. Zira işkence bir bağımlılık yaratır. 24 yıllık bu bağımlılıktan sıyrılmaları imkansız gibidir (Bir örnek vermek gerekirse, aşağıya aldığım ve 27 Kasım 2001 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan BELMA AKÇURA’ya ait ‘İŞKENCE’siz duramaz mıyız?’ başlıklı haber bile, belirtmek istediklerime ilişkin iyi bir örnektir:

 

 

“MHP Genel Başkanı Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici, Türkiye AB’nin bütün kriterlerini yerine getirse de biz gene işkence yaparız. İşkence kriterinden yatarız. Ruhumuza işlemiş dedi. Türkiye´de hala işkence olduğunu söyleyen Yahnici, insan hakları kısıtlamalarının sadece Kürtlere karşı değil, herkese karşı yaşandığını da sözlerine ekledi. Yahnici’nin sözleri, İşkence ruhumuza mı işledi, işkencesiz duramaz mıyız tartışmasına yol açtı.” Erbil Tuşalp (Gazeteci – Yazar)

Ruh devletin ruhudur.

Yahnici’ nin bugün “işkence ruhumuza işlemiştir” yaklaşımı doğrudur.  “Buradaki ruh, devletin ruhudur. Devlet ve siyaset adamı ölçeğinde, işkenceye karşı tavır almamak, hatta işkenceyi savunmak konusunda birçok örnek verilebilir. Devlet ve siyaset adamlarının ağzından işkence savunulduğunda, sonuç bir işkence ülkesi durumuna düşmek olur. Türkiyenin bu bakımdan kötü bir sicili var. Yıllardır işkence yapılıyor ama biz de yıllardır işkenceyi görmüyor ve susuyoruz.”

Türkiye´de tutuklanan insanlara korkunç biçimlerde işkence uygulanıyor. Yakalanmadan önce Türk devletini eleştirenlerin, o­na ateş püskürenlerin, tutuklandıktan hemen sonra tersine dönmeleri dönen dünyaya „dönmüyor” demeleri cezaevlerinden Avrupanın ve Amerikanın bazı kurumlarına „Türkiye´de işkence yoktur, çok rahatız” diye mektuplar yazmaları, Türkiye´de işkencenin olmadığının değil, olduğunun delilidir.

F tipi cezaevi uygulamalarından dolayı yüzlerce genç insanı katleden Türk devletinin çirkin yüzü orta yerdeyken, bırakın devlete karşı olan kişilere, bir futbol karşılaşması sırasında olay çıkaran seyircilere, kameralar karşısında, sistemli bir şekilde işkence yapmaktan çekinmeyen Türk polisinin vahşi görüntüsünü televizyonlarda izlemek, günlük doğal olaylardan sayılıyor artık. Devlet karşıtı politik tutuklulara öylesine işkence yapılıyor ki veya gösteriliyor ki; (Galile‘ye işkence yapılmamıştı, o­na işkence gösterilmişti ve Galile yapılan işkencenin korkunçluğunu görünce „dünya dönmüyor” demişti.) çok nadir kişiler „bana işkence yapıldı” diyebiliyor.

Türkiye´deki değişikliklerin çoğu kağıt üzerindedir. Ve işkenceye karşı çıkarılan kanunların tümü işkenceleri daha kolay yapmak için çıkarılmıştır. 24 yıldan beri işkencecilik yapan bütün polisler, uzmanlar, subaylar, MİT elemanları henüz görev başındadır. Ve işkence yaptıkları için o mevkilere gelmişlerdir. Soruşturma merkezleri, işkenceler, hapishaneler henüz bunlardan sorumludur, hükümet istese de buralara yanaşamamaktadır.

Bir rejimin demokratik olup olmadığı, ölülere gösterdiği saygıdan belli olur. Eğer bir rejim demokratik değilse, kendisine karşı gelen insanları çok hunharca öldürür, cesetlerini mensup olduğu dinin kurallarına aykırı olarak çukurlara gömer veya kinini ölüye kusar, o­nun cesedine işkence yapar.

Bu sayfalarda gördügünüz resimler, bazı yalancıların iddia ettikleri „demokratik, işkence yapmayan(!)” Türk devletinin eserleridir. Ve bu resimler 2004’ün 8. Ayında Diyarbakır ve Dersim’ de çekilmiştir. Kesilmiş başlar, delinmiş insan vücudu! Ve barbarlık ve vahşet!

Hangi itirafçı ve yalancının sözleri bu resimleri yalanlayabilir? Hangi kanun bu korkunç gerçeği maskeleyebilir? Hangi medeniyet bu vahşeti işleyebilir?

Hangi kafa, insan vücudunu bu hale getirebilir?
Bu resimleri Avrupa parlementosunun bütün üyelerinin gözleri önüne seriyorum. Bakın diyorum, bir daha bakın, bir daha bakın! Ve düşünün!

Siz bakmayın Türk devlet görevlisi Leyla Zana’nın yalanlarına. Bakın Türkiye´deki İnsan Hakları Kurumunun yetkilileri bile O’nu yalanladı.

“İHD Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Alataş da, sistematik işkence’nin sürdüğünü savundu. Bu iddianın, “Hükümetin emriyle işkence yapılıyor” anlamı taşımadığını kaydeden Alataş, şu görüşleri dile getirdi: “Türkiye´de işkence çok yaygındır, kamu görevlileri tarafından bir amaca yönelik uygulanıyor. (yoktur) Diyerek işkencenin önüne geçilemez. Leyla Zana da uzmanı olmadığı bir konuda görüş beyan etmiş. Kimsenin kendi uzmanlığı dışındaki konularda açıklama yapmaması gerekir.”

 Zana’nın ‘Türkiye´de işkence yok’ sözü DEHAP’ı kızdırdı (ZAMAN Gazetesi). Yine, İnsan Hakları Derneği’nin hem Leyla Zana’yı yalanlayan ve hem de Türkiye´de işkencenin sistematik olduğuna dair muhtelif açıklamalarına bakılabilinir.
İHD: İşkence Yaygın ve Sistematiktir. Eğer varsa vicdanınız, eğer varsa insana karşı saygınız, bu resimler karşısında suskun kalamazsınız!

iskence2Değil dirilere, ölülere dahi işkence yapan Türk devletinin çağdışı kafasını görmemezlikten gelemezsiniz! Kürt sorunu hiç bir biçimde çözülmemiştir. Türk devleti itirafçı veya ajan haline getirdiği bazı Kürtleri de kullanarak Kürt halkının mücadelesini “terör”le damgalamış, bundan cesaret alarak korkunç bir işkence ve katliam uygulamaktadır. Politik, demokratik ve barışçıl bütün arayışlar kan işkence ve yalanlarla engellenmeye çalışılmakta, beş milyonluk Kürt nüfusu hala sürgünde yaşamakta, harabeye çevrilen üç bine yakın köyde hala baykuşlar ötmekte, yakılmamış çok az orman, ülkemde bu günlerde ateşe verilmektedir.

 

Ve ben ağıt söyleyerek ağlamaktayım!

‘Ateşe verilmiş ormanlarım!

Harabeye çevrilmiş köylerim,

Üstüste yığılmış, açlıktan inler şehirlerim

Göçmen olmuş milyonlarım,

Vücudu işkenceden paramparca ölülerim

İşkence yoktur, „Türkiye demokratiktir” diyen

“liderler”im! (hainlerim)

Bakarım bunlara, bakarım ve yanarım!

Ağlarım, ağlarım ve yazarım

Aydınım aymaz, politikacım kurnaz!

Halkım derin bir uykuda, uyanmaz!

Bu resimler bile acılarımı anlatmaz

Bakarım, bakarım ve ağlarım

 

20.10.2004

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu