Güncel

Güney Batı Kürdistan’da yeni bir gelişme mi?

Selim Çürükkaya / Daiş’e karşı savaş başlayınca Apocular ve Türk Solu Güney Batı Kürdistan’a “Rojava” adını taktılar. Daha önce Güney Batı Kürdistan’a “Başura Puçık” (Küçük Güney) adını takmışlardı.

Dikkat ederseniz her iki isimde de, “Kürdistan” adı yoktur. Ve bu isimler Kürdistan adının kullanılmaması için uydurulmuştu.

Nasıl ki “Kuzey Kurdistan” parçasının inkarı için Kemalistler ve Türk devleti, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu” adını kullandılarsa, bazı güçler de “Güneybatı Kürdistan”ın inkarı için “Rojava” ve “Başura püçuk” adını uydurdular.

 Bazı okuyucular izah ettiklerimi bir ayrıntı gibi görebilirler, ama ben ayrıntı olarak görmüyorum. Tam tersine ben temel proplemin buradan kaynaklandığını düşünüyorum.

“Güney Batı Kürdistan” demek dörde bölünmüş ve sömürgeleştirilmiş “Kürdistan” ulusunun bir parçası demektir.

O ülkenin bir parçası, daha önce Irak’ın işgali altındaydı. Şimdi özgürleşmiş, kendi resmi adını almış ve o parça üzerinde yaşayan Kürdistanlılar Iraktaki Araplarla federe devlet biçiminde yaşıyorlar.

Kürdistan’ın bir parçası, yani “Doğu Kürdistan” İran’ın işgali altındadır. Resmi eyalet adı da “Kürdistan”dır. Kürdistan’ın en büyük parçası “Kuzey Kürdistan” Türkiye’nin işgali altındadır. Bu dört parçanın tümüne “Kürdistan” denilir.

Kürdistan parçalanmış, bölünmüş sömürgeleştirilmiş bir ülkedir. Onu bölenler parçalayanlar ve sömürgeleştirenler, adını inkar etmektedir.

Her biri Kürdistan’ın bir parçasını kendi ülkesinin bir parçası haline getirme çabası içindedirler. Kürtler kendi ülkelerinden söz ettiklerinde, ülkelerinin parçalarını bir araya getirmek istediklerinde, sömürgeci ülkeler Kürtlere bölücü demektedirler.

Halbuki dünya alem bilir ki, bölücü olanlar Kürtler değil, sömürgecilerdir. Çünkü Kürtlerin topraklarını bölen ve parçalayan onlardır. İnanmayanlar, gitsinler, sınır kapılarına, tel örgülerine, mayın tarlalarına baksınlar.

Bir de sınırın karşı yakalarında konuşulan dilleri dinlesinler.

Sınırın o tarafı Kürt bu tarafı Kürt’tür.

Bu öyküde acıklı olan nedir bilir misiniz?

Kürt olanların kendi ülkelerinin adını kullanmaması, kendi ülkesinin adını inkar etmesi, kendi ülkesini inkar edenler bir müddet sonra kendilerini de inkar etmek zorundalar.

Zira dünyada her halk bir toprak parçası üzerinde yaşar ve kendi adını o topraklara verir. Yunanlılar Milattan önce o topraklar üzerinde yaşadılar ve oraya da “Yunanistan” adını verdiler. Yani burası bizimdir diye asla silinmeyecek olan mühürlerini bastılar. Dağlarına, denizlerine, adalarına, ovalarına, yollarına, limanlarına kendi dillerinden kelimelerle isimler verdiler.

Bulgarlar ha keza Bulgar toprakları üzerinde yaşıyorlar onlar da mühürlerini o topraklara bastılar.

Biz Kürtler de milattan öncesi bu topraklar üzerinde yaşıyoruz. Tanığımız, Nuhtur, eşi Hewdır. Cudidir (Ca di) (yer buldu) Dicle ve Frattır([i]) Kesenefondur.[ii] Diyaribekir Surlarıdır, Koy Şariktir, Herekol dağıdır, Harrandır, Nemruttur (Nemır) (Ölümsüz) . Biz de bu topraklara mührümüzü bastık. Milletimizin adı Kürt ve ülkemizin adı Kürdistandır.

Anlatmaya çalıştığım, biz Kürtler bütün farklılıklarımızla bir ulusuz ve üzerinde yaşadığımız toprak parçasının adı Kürdistandır. Ve bizim “kurtulmak” diye bir amacımız var. Çünkü biz ulusal hakları gasp edilmiş, devlet olması engellenmiş bir ulusuz.

Bu perspektifle Güneybatı Kürdistan Sorununa baktığımızda bizi geleceğimize  götüren yolu daha iyi görürüz.

Suriye’de iç savaş başladığı gün, Kürtlerin kendi ulusal çıkarlarını düşünmesi ona göre bir pozisyon alması gerekiyordu.

Bunun da yolu bütün Kürt örgütlerinin bir cephe kurmasından, birlikte hareket etmesinden geçiyordu.

Amaçları da Kürdistan topraklarını hem Daiş’ten hem de Esat Rejiminden temizlemek olmalıydı.

Bu stratejiye göre Güneybatı Kürdistanlıların ilk müttefikleri, güneydeki Kürdistan Federasyonu olmalıydı.

İkinci müttefikleri Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürtler, üçüncü müttefikleri batılı koalisyon güçleri Amerika ve İsrail olmalıydı.

Bu son müttefikler belirlemesine itiraz, Dinazor solculardan, Dinazor Müslümanlardan  ve Qandil Dinazorlarından gelebilir.

Onlara sormam gereken sorular var!
Be hey Dinazorlar, Kürtler neden İranla müttefik olsunlar ki?
Kendi ulusal varlıklarını inkar eden Türkiye ile neden birlikte olsunlar ki?
Neden Esat rejimi için savaşsınlar ki?

Doksan yıldır biz bu devletlere uşaklık, kölelik, hamallık yaptık, bizi adam yerine koydular mı ki?
 Dayak, tutuklama, işkence, horlama, sürgün dışında bizlere ne verdiler ki? 

 Doksan yıldan beri bize yaptıklarına baktığımızda bir doksan yıl daha bize ne yapacaklarını biliyoruz artık!

 Onun için bu sömürgeci zalimleri kendi ülkemizden kovmak ve kendi ülkemizin toprakları üzerinde bizi koruyacak, kollayacak devletimizi kurmak için bize yardım eli uzatan her devlete elimizi uzatmamız şart olmuştur. Bizi bu hale getirenlere ve bu halde tutanlara lanet etmemiz gerekiyor.

Güneybatı Kürdistan’da Amerika’nın öncülüğünde bütün Kürt örgütlerinin bir araya gelmesi, birlikte hareket etmesi önemlidir.

 Kürtlerin birlikte hareket etmesini istemeyen İran, Türkiye,  Suriye rejimleridir, bir de bu rejimlerin yeminli veya zorunlu uşaklarıdır.

Bu uşakların iki odakları vardır: Birinci odak İmralı adasıdır. İkinci odak Qandil Dağıdır.

Zira İmralı adası, Türkiye rejiminin, Qandil İran rejiminin kumandası gibidir. Bu iki odak sahipleri ile birlikte aşılmadıkça ve Suriye rejimi de yıkılmadıkça Güney Batı Kürdistan bir statüye zor kavuşur. Henüz işin başında Qandil dinazorları kendi yayın organlarında “Amerika PKK’yi tasfiye etmek istiyor” diye bağırıyorlar.

 Birilerinin onlara “Siz PKK’yi çaoktan beri tasfiye etmişsiniz, geriye bir grup dinazor kalmışsınız, Kürt halkı sizden kurtulursa kurtuluş yolunu da bulur” demelidir.


[i](1) *Dicle isminin etimolojisi:

Kürtçede Tij kelimesi sivri ve keskin demektir. Tir kelimesi ise ok demektir. Dicle nehride keskin ve sivri bir nehir ve ok gibi giderek vurduğunu devirir. Tij-Dij-Dijle-Dicle kelimelerinden türemiş. T>D dönüşümü olmuş.

Dünyada Diclenin bilinen adı Tigrisdir. Dünya dillerinede Yunancadan geçmiştir. Yunancada kelimelerin sonuna gelen –is eki gelir ve Tigrisden çıkarılınca geriye kök kelime Tigr kalıyor.

Yunanca”da J harfi yoktur. Kürtçe”deki J, Yunanca”ya G olarak geçer.

Tij-Tir-Tig-Tigr-Tigris

Tij-Dij-Dijle-Dicle

Her ikiside Kürtçedeki Tij/Tir kelimelerinden türemiştir.

Dicle ismi binlerce yıllık Kürtçe bir isimdir, belkide on bin yıllık.

Kürt kökenli iki ad: Dicle & Fırat

*Fırat isminin etimolojisi

Batı dillerinde Fırat nehri, Euphrates olarak geçer. Euphrates adı Yunanca’dan gelen bir sözcük olup, asıl kaynak Kürtçedeki “Fere” “Re” ve “Hat” kelimeleridir.

Kürtçede: Fere “Geniş”, Re “Akan su”, Hat “Akan/gelen”

Fere Re Hat = geniş akan su. İki tane “Re” olduğu için teki kullanılmıyor. Ferehat “Geniş akan su” demektir. Yunancada –s eki kelimelerin sonu gelir bunu çıkarınca Euphrate kalır.

Ferehat = Euphrate = Fırat

Fırat nehride geniş akan bir nehirdir. Bu nehir”e neden Kürtler tarafından Fırat adının verildiği nehrin bu özelliği çok iyi göstermektedir.

Fırat ismi Hint-Avrupa kökenli Proto-Kürtçe bir isimdir. Medeniyetin ilk kurulduğu Mezopotamyadaki Dicle ve Fırat nehirlerinin adlarını Kürtler vermiş olması yüksek olasılık olarak görülmektedir.

[ii](  ) https://www.facebook.com/Kurt.Dili.ve.Edebiyati/posts/224677377558867/

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

2 Yorum

Tekoşîn için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu