Makalelerim

Lozan Davası 1

Selim Çürükkaya / “Başkalarının vicdanı böylesi olaylar karşısında  sızlamıyabilir, ama benimki sızladı ve beni dürttü. Dayanamadım vicdanımın sızlamasına, zamanı gelince Nıhat Budan ile birlikte yollara düştüm.Daha önce İsviçre’yi çok kez görmüştüm ama bu kez bu davayla birlikte o ülkeyi başka bir göz ile inceleyerek  uzun bir yazı dizisi halinde yazmayı da düşündüm….”

 

Çok yakından tanıdığım, yakın köylüm ve arkadaşım Nıhat Budan bundan bır ay kadar önce bana Lozan’da başlayacak olan kendisinin ve kardeşi Fehmi Budan’ ın  duruşmasına  bilirkişi olarak katılıp katılmayacağımı  sorduğunda hiç düşünmeksizin „evet” demiştim.
 Çünkü davanın konusunu çok yakından biliyordum.

 

Ve benim diyarımın en yakışıklı, en dürüst, tertemiz bu iki genci kalleşçe ve haince bir saldırının kurbanı olmalarına rağmen, şahitlerin korkudan suskun kesildiği Lozan’ da mağdurken, saldırgan durumuna konulmuşlardı.
 Başkalarının vicdanı böylesi olaylar karşısında  sızlamıyabilir, ama benimki sızladı ve beni dürttü. Dayanamadım vicdanımın sızlamasına, zamanı gelince Nıhat Budan ile birlikte yollara düştüm.

 

Daha önce İsviçre’yi çok kez görmüştüm ama bu kez bu davayla birlikte o ülkeyi başka bir göz ile inceleyerek,  uzun bir yazı dizisi halinde yazmayı da düşündüm..  Almanya’nın Bremen şehrinden  29 Ağustos günü akşam üzeri araba ile ayrıldık. Kürtçe şarkılar dinleyerek Kürdistan’ daki son gelişmeleri tartışarak ilerliyorduk. Arabayı kullanan Nihat, konuyu son seçimlere getirdi DTP’ nin Bingölde bir milletvekili bile çıkarmadığını ama Urfa’da bir tane çıkardığını, Apo’cuların bu yüzden Bingöl’ü eleştirdiğini söyleyip düşüncelerimi almaya çalışınca; Urfa’ nın 11 Milletvekili kontenjanının bulunduğunu ancak 1 tanesini alabildiklerini, Bingöl’ ün 3 kontenjanının olduğunu hiç birisini kazanmadıklarını, bununda çok normal olduğunu söyledim ve şunu ekledim. Hani bir söz vardır „felan parti odunu aday  gösterse felan ilde kazanır” derler ya! Bingöl’ lüler  bu sözü tarihin çöp sepetine atarak „odun“a oy vermeyeceklerini isbatladılar. Darısı Diyarbakır’ lıların başına.!

Arkadaşım Nihat Abdullah Gül’ ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı hakkındaki görüşlerimi sordu. Ona:  „Benim Adayım Bülent Arınç’ tı, ama AKP cesaretsizliğinden dolayı cesur adamı aday göstermedi,  AKP  Askerlerin bakısıyla  görevden alınan Van savcısını milletvekili yapsaydı, seçildikten sonra da adalet bakanı olarak görevlendirseydi  umudum canlanırdı.”. Dedim.

Sohbetimiz sürüyorken Götingen’i  Frankfurt ‘u geride bıraktık, gecenin hayli ilerlemiş  vakti olduğundan yorulmuştuk.. Bu bölgede kalan bir arkadaşımın evinde konaklayacaktık, navigasyonumuz yoktu, adres bulmakta zorlanınca arkadaşıma  el telefonu aracıyla ulaştım, onun tarifleriyle caddelerden ilerledik, köşelerden döndük, saat 12 de  balkonda bizi izleyen arkadaşımın evinin önünde park eden arabamızdan inerek yukarıya çıktık.

Arkadaşım  uyumamış hanımıyla birlikte bizi bekliyordu,  çay mutfakta demini almıştı,  memleket balı tere yağı, pide ekmek masaya konulmuştu.Nihat’ ı arkadaşlarımla tanıştırdım yemek masasına oturarak derin bir sohbetin içine dalarak çaylarımızı yudumladık. Sabah erken saatlerde uyandık, duşumuzu aldık, kahvaltımızı yaptık,  arkadaşlarımızla vedalaşınca yollara düştük.. Bize tarif edilen yola tam girecekken yanlış dönüş yapınca Mainz kentine kadar gitmek zorunda kaldık. Burada dönüş yaparak Frankfurt istikametinde  ilerledik, Autobahnda Basel  kentini gösteren levhaya gözüm ilişince, rahat bir nefes aldım.. Nihat müthiş bir şöför, yalınız bütün hatalarını yapılmaması gereken yerlerde yapıyor. Ve Kürtçe müzik eşliğinde ilerliyoruz, Almanya isviçre sınırına yaklaşınca Basel kentinde oturan arkadaşımı arıyorum çarşının merkezinde büyük çiçekçi dükanına yakın bir yerde park edip beklememizi söylüyor, telefonu kapatıyorum,  Nihat gaza basıyor.

Sınıra geliyoruz  ellerimiz ceplerimize uzanıyor, pasaportlarımızı hazırlıyoruz, kontrol kulelerine ulaştığımızda kulübelerin bomboş olduğunu görüyoruz, sınırların kaldırıldığına seviniyor, geçiyoruz. Basel kentine daha öncede gelmiştim. Bu kentte anılarımda vardı, sevinçlerim hüzünlerim, yani bana yabancı bir kent değildi burası.

Arkadaşımın verdiği adresi zorlanmadan bulduk. Arabayı park edince Nihat ile birlikte  arabadan indik, kaldırımda ilerleyerek çiçekçi dükkanına uzandım dışarı çıktığımda arkadaşım arabayla gelmiş,  beni bekliyorlardı. Öpüştük ve yola düştük! Coşkun akan bir  ırmağın kıyısındaki villaya vardığımızda kendimizi cennette hisettik, Villanın bahçesinde oturduk, tavşankanı çaylar geldi, doğa burada bütün cömertliği ile gözlerimizin önüne serilmişti.

Çaylarımızı yudumlarken bize özgü fıkralar anlatarak güldük, çocuklarla oyunlar oynadık, ardından  kırlara uzandık dağlara tırmandık, armut, elma topladık, kara erik yedik, soğuk pınar suları içtik, anıran eşekleri, meleyen kuzuları izledik….

 Güneş elveda diyene dek dağların doruklarında dolaştık, aşağı inince karanlık basmak üzereydi ve elveda dedik arkadaşlarımıza..    Park yerindeki arabamızı çalıştırdık, yönümüzü Lozan’ a çevirdik oraya gidecektik. 1923 tarihinde  “Lozan antlaşması” yla kötü kaderimiz bu kentte çizilmişti ve biz çizilmek istenen başka bir kaderimizi burada bozmak için gecenin karanlığında,  ama ışıklandırılmış yollarda  ilerlemeye başladık.

 

DEVAM EDECEK.

Foto Nihat budan

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu