Güncel

Yalan Gerçeğe yenilecektir!

PKK, pek çok konuda yalan söyler, halkı yalan söylemeye teşvik eder. Ona göre doğruları söylemek ihanettir.

Selim Çürükkaya / Diyarbakır cezaevi ile ilgili uydurulan yalanlar hakkındaki yazıyı yayınladıktan bir kaç gün sonra, tanımadığım birisi facebook üzeri bana hakaretler yapmaya başladı.

Adamın derdi nedir deyip sesli olarak kendisine bağlandım.
İlk sözleri yine hakaret içerikliydi. Dedim ki; bak senin bana söylediklerinin aynısını ben de sana söyleyebilirim.
O zaman konuşamayız. İki uygar insan gibi birbirimizi anlamaya çalışalım.

Kabul etti. İki saat kadar konuştuk. Benim ona anlattığım, onun bana anlattığı her şeyi burada anlatmam zaman alır.

Adam öz olarak bana şunları söyledi: “Sen diyorsun ki; Gültan Kışınak doğru söylemiyor. 1982 Yılında Esat Oktay Yıldıran Diyarbakır cezaevinde kadınlar koğuşuna girdiğinde, bütün diğer katınlar ayağa kalkmış, ama Gülten kalkmamış, bundan dolayı 6 ay köpek Co’nun hücresine atılmış cümlelerinin yalan olduğunu biz de biliyoruz.

Ama bir kere bu yalan söylendi. Diyarbakır halkı da buna inandı, bu yalan halkın inancı haline geldi. Sen şimdi kalkıp bunun yalan olduğunu söylersen, halkın moralini bozarsın, düşmanca bir faaliyet içinde olmuş olursun” dedi.

Bu benim için gerçekten çok önemli bir tesbitti. Bunun üzerine iki gün düşündüm.
PKK örgütü,”Mazlum Doğan 21 Mart 1982 Günü Diyarbakır cezaevinde kendisini yaktı veya Türk devleti onun üzerine benzin döktü yaktı. Sakine Cansız Yüzbaşı Esat Oktay’ın yüzüne tükürdü. Veya Sakine Cansız’ın göğsü işkencede kesildi.” yalanını yaymıştır.

Örgüt bu yalanları bir zamanlar yaydı ve halk inandı. Bizlerin görevi de bu yalanlara inanmak ve tekrarlamaktır. Eğer bunların yalan olduğunu, bunun yerine doğrunun ne olduğunu söylersek, halkın morali bozulur ve söyleyen gerçek düşmana hizmet etmiş olur.

Daha derin düşünmeye başladım! Örgüt 1985 tarihinde Stockholm’ de, bir siyasi konser sırasında, PKK Merkez komitesi üyesi Çetin Güngör’ü tabanca ile vurup öldürdü. Ardından halkın içinde şu propagandayı yapmaya başladı; “Çetin Güngör, 1981 tarihlerinde Diyarbakır cezaevinde itirafçı olan Şahin Dönmez ve Yıldırım Merkit ile birlikte ‘Genç Kemalistler birliği’ adı altında bir örgüt kurdu. Kendisi bunlarla birlikte çalıştığı için vuruldu.”

Halk bu yalana inandırıldı.

Birileri kalkıp bunun yalan olduğunu, gerçeğinin böyle olmadığını söylerse, halkın morali bozulur, partinin prestiji sarsılır ve bu da düşman’a hizmettir.

Daha derin düşünmeye başladığımda; PKK Merkez komitesi üyesi Mehmet Şener 11 Yıl Türk cezaevinde yatınca, yıllarca işkence görünce, 45 gün ölüm orucunda kalınca, Cezaevindeki bütün direnişlerde önderlik düzeyinde yerini alınca, tahliye oldu. PKK 4. Kongresinde divanda görevliyken görüşlerini söyledi ve Öcalan’ın PKK içindeki diktatör konumunu dolaylı yollarla eleştirdi.

Bu durum karşısında harekete geçen Öcalan ve ona bağlı olarak oluşmuş örgütlü yalan mekanizması, Mehmet Şener’in Daha 1979 tarihinden beri ajan olduğunu, Temel Cingöz adlı bir Yüzbaşı tarafından örgütün içine sızdırıldığını, cezaevi direnişlerinin sahte olduğunu, yani hiç direnmediğini, Annesi Saliha Şener’in cezaevi kapılarında görünmediğini, kendisini yakmaya kalkmadığını, halkın içinde bir direniş sembolü olmadığını, Mehmet Şener’in sülalesinin toptan ajan olduğu yalanını yaydı.

Halkı buna inandılar.

Şimdi birileri partinin söylediği bu “doğruların” yalan olduğunu söylerse, kanıtlarını bir bir orta yere dökerse, ne olur? birilerine göre bu partiye ve halka düşmanlık olur.

Daha derin düşündüm, Komutan Nasır’ı hatırladım. O ki; Kuzey Kürdistan dağlarında 1990 lardan 2000 yılına kadar aralıksız savaşan beş kişiden biriydi. 2000 tarihinde Qandil dağına çekildi. İmralı da itirafçı konumuna düşen Öcalan’nın düşüncelerini savunmadı. Tutuklandı. Aykırı düşüncelerinden vaz geçmedi ve Murat Karayılan’ın talimatıyla öldürüldü.

Halk içinde ise; Türk devleti ile Talabani’ciler Nasır’ı kaçırmaya geldi, çıkan çatışmada Nasır öldü, yalanı yaydırıldı.

Halk bu yalan inandırıldı.

İnanmayanları da inandırmak için yıllar sonra Nasır “Şehit” ilan edilerek inandırıldı.

Oysa Nasır’ın Talabaniciler ve Türkler tarafından kaçırılmak istenirken öldürülmedi, bu bir yalandı.

Nasır’ın şehit ilan edilmesi de yalandı!

Bunların yalan olduğunu söylemek halkın moralini bozar, mücadeleye zarar verir, düşmana hizmet eder dersek, yurtseverlik yalanlara inanmak ve onları tekrarlamaktır. Daha derin düşünmeye başladım; PKK’nin en büyük yalanının üzerinde derinleştim.

Bu yalana göre “PKK’yi yalınız Abdullah Öcalan kurdu. Ankara’ da öğrenciyken Kürdistan seferi yapmaya karar verdi. Antep, Urfa, Dersim, Bingöl Ağrı eteklerine kadar gitti. Partiyi kurdu, kimseye çaktırmadan yurt dışına çıktı, orada hemen bir ordu kurdu ve ulusal kurtuluş mücadelesi başlattı.”

Bu yalan yıllarca kadrolara ve halka anlatıldı ve inandırıldı.

Birisi PKK yi yüzlerce Kürdistanlı genç gece gündüz çalışarak, şehir şehir dolaşarak, aç susuz çalışarak, tutuklanarak, çatışmalara girerek, soygunlar yaparak, paralar bularak, komün evleri kurarak, silah depolarını soyarak, imkanlar, olanaklar yaratarak kurdu dese, bu kurucuların hepsinin adlarını tek tek saysa, denilecek ki halkımız, “PKK yi Abdullah Öcalan tek başına kurmuş yalanına inanmış” bu yalana karşı doğruyu söylerseniz hakın morali bozulur, söyledikleriniz düşmana hizmet eder.Yurtsever iseniz yalanı onaylayın ve yalanlara yalan katın diyecekler.

1999 yılında Abdullah Öcalan Türkiye’ ye döndü. İtirafçı oldu. Radyolar, televizyonlar, gazeteler, avukat görüşme notları onun itiraflarını kendi ağzından yayınladı. Teşkilatlanmış yalan olan PKK, Öcalan’ın İmralı’da direndiğini, Türk devleti ile pazarlıklar yaptığını ve yakın bir zamanda Kürtleri kurtaracağını, halk içinde yaydı ve halkı buna inandırdı. Şimdi yapılması gereken şey, bu yalanı tekrarlamak ve doğruyu söyleyip düşmana hizmet etmemektir.

Gele gele geldim, Galileo ile Giordano Bruno hikayesine, bildiğiniz gibi Galileo zamanında Avrupa’da dünyayı yöneten kiliseydi. Kiliseye göre dünya düzdü ve bu konuda din adamlarının yazdığı onlarca kitap vardı, söylenen yalanlara bütün halk inanmıştı.

Galileo bunun büyük bir yalan, dünyanın aksine yuvarlak olduğunu, söyledi.  Zaman’ın kilisesi onu Roma’ya çağırdı. Engizisyon mahkemesine çıkardı, O’ na işkencedeki insanları gösterdi, dünyanın düz olduğu sözünü söylettirdi, kitaplarını yasakladı ve sapık düşüncelerini topluma bulaştırmasın diye ömür boyu ev hapsine çarptırdı.

Giordano Bruno ise, evrenin sonsuz ve eş dağılımlı olduğunu ve evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyledi. Aykırı görüşler beslediği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesinin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp sapkın ilan edildi ve Roma’da diri diri yakılarak öldürüldü.

Söz Konusu kişiyi dinleyince, Ortaçağdaki katolik gericiliğin PKK içinde yuvalandığını ve kuliyen yalandan örülmüş bir dünya ile karşı karşıya olduğumuzu anladım.

Bir kısım Kürdün içinde yaşadığı dünya yalandır. Karanlıktır. Nice Galileo’lar nice Bruno’lar karşı çıktı bu yalana ve karanlığa. Hepsi başlarıyla ödedi.
Merak etmeyin! Yalan gerçeğe, karanlık ışığa yenilecektir.

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu