Makalelerim

Tarikat üyeleri lider için intihar ediyor

Şimdi bu açlık eylemi ile birlikte tarikatın sadık adamları, liderlerinin sağlığı güvenliği ve özgürlüğü için toplu halde imanlı bir şekilde ölüme gidiyorlar.

Selim Çürükkaya / Bu makaleyi 03.11.2004 Yılında Rızgari online de yayınlatmıştım. Kürdistan ve Türkiye hapishanelerinde binlerce kişinin Abdullah Öcalan için ölüm orucuna yattığını okuyunca, Halkın Tapınağının lideri Jim Jones aklıma geldi. Jones’ in kurduğu tarikat hakkındaki bilgileri edindiğimde, Öcalan ın 1986 lardan sonra oluşturduğu tarikatı incelediğimde, birbirlerinin tıpkısı olduğunu dilimi ısırarak anladım..

Şimdi bu açlık eylemi ile birlikte tarikatın sadık adamları, liderlerinin sağlığı güvenliği ve özgürlüğü için toplu halde imanlı bir şekilde ölüme gidiyorlar.

Ama tarikatlarının  lideri, Jones’ e yalınızca ölüm karşısında benzemiyor, çünkü o intihara gitmiyor, ölümden korktuğu kadar korkuyor, kendi ölümü gündeme geldiğinde, kendi olmaktan çıkıyor, ama başkalarının kendisi için ölüme gitmelerinden müthiş zevk alıyor.

Bu intiharda yaşamını yitiren her kesin sorumlusunun kendisi olacağını henüz bilmiyor!  Halkın tapınağı  lideri kendi müritlerini nasıl ölüme kendisi ile birlikte götürebilmeyi ikna etti ? Makaleyi okursanız bunu anlayacaksınız ve bu Tarikat ile Öcalan’ın tarikatını karşılaştırırsanız, bu ölüm orucu sona erdirilmezse, yatanların peş peşe nasıl öleceklerini de görürsünüz. İşte bundan yedi yıl önce yazdığım makale:

“18 Kasım 1978 günü Latin Amerika`nın Guyana ormanlarında Halkın Tapınağı tarikatının müritleri, önderleri Jones ile birlikte, toplam 912 kişi içine siyanür zehiri katılmış bir içeceği, tarikat liderinin talimatıyla topluca içerek, intihar ederler.Tapınak üyelerinin yerleştiği vadi ve ormanlık alanda aramalar yapılır, belge ve bulgulara el konulur, daha önce tarikattan kaçıp kurtulan kişiler bulunur. Bunlar ABD nin New Jersey Tıp okulunda psikolojik tedaviye alınır. Olayın bütün boyutları ele geçen belgelerden ve tanıklardan öğrenilir.

Lider Jim Jones Kimdir?

Bu kadar kişi üzerinde denetimi nasıl sağladı? O­nları ölüme kadar nasıl götürdü? Veya bu kişiler; yaşamlarını neden liderlerinin dudakları arasından çıkan bir söze teslim ettiler? Guyana ormanlarında yaratılan toplumsal sistem nasıldı? Hiç bir psikolojik sorunu olmayan, aklı başında olan, bu kadar insan bu toplumsal sisteme nasıl boyun eğdi?

Bu sorulara yanıt bulmak isteyen psikologlar önce Lider Jim Jones`in kişiliği üzerinde durdular. Jones, Narsist, karizmatik ve paranoyak özelliklere sahipti. (Bu belirtilerin hepsi fazlasıyla Öcalan da vardır) Küçük yaşlarında annesi güçlü bir kadınken, babası, birinci dünya savaşında hardal gazıyla sakatlanmış olarak eve dönen zayıf ve pasif bir kişiydi. (Tıpkı Öcalan’ın anne ve babası da böyledir) Jim Jones müritlerine sık sık „annem bana, `benim evlenmemin tek nedeni bir kurtarıcı doğurmak içindir’ derdi. Ve küçükken yaşadığı yalnızlığı, müritlerine yaptığı uzun konuşmalarında, şöyle anlatırdı: „İlkokul üçüncü sınıfının sonuda öldürmeye hazırdım. Yani öyle saldırgan ve düşmanlık doluydum ki, öldürmeye hazırdım. Kimse bana sevgi ve anlayış göstermedi. O Indiana günlerinde, çocukların ana yada babaları okul gösterilerinde çocuğuyla birlikte okula gitmek zorundaydı. Bir çeşit okul faaliyeti vardı ve herkesin Allah`ın belası ana babası oradaydı, ama benimkiler yoktu. Ben orada tek başıma duruyordum. Tek başıma ve yalnızdım..“

Jones iyi bir Hristiyan olarak büyüdü,(Öcalan’ın da iyi bir müslüman olarak büyüdüğü hep yazılır) ama gençlik yıllarında ruhuna Lenin girdi. (Onun da ruhuna lenin giriyor) Bir ara farklı ırklara ilgi duyan Metodistlerin kilisesine gitmeye başladı, zayıflar, zor durumda olanlar, kafası karışıklar, itilmişlere el uzattı. Onları bazı dini kurumların etrafında birleştirdi. Giderek kariyer sahibi oldu.1960 Yılında Indianapolis insan hakları başkanlığına seçildi. Ardından San Fransisko konut idaresi başkanlığına atandı. Amerikanın önde gelen Yüz Din adamı listesinde yer aldı. Martin Luter King ödülüne layık görüldü ve büyük bir Amerikan gazetesi o­nu, yılın hümanisti seçti.

Jones şöhretinin doruklarındayken aşırı korkmaya ve çevresindeki insanlardan kuşkulanmaya başladı. Herkesin tehlikeli olduğunu, kendisine komplo kurmaya çalıştığından şüpheleniyor ve kendisini korumak için muhafızlar tutuyor, bir müddet sonra muhafızlardan da korkuyordu.(Bu özellikler fazlasıyla Öcalan da var)  En son olarak, kendisini bir nükleer patlamaya inandırdı. O­na göre bir nükleer savaş çıkacak ve insanlar yok olacaktı. Kendisine güvenli bir yer aramaya başladı. Brezilya`ya taşındı. Burada korkuları daha da büyüdü; öyleki bir uçak sesi duyduğunda nükleer savaşın başladığına inanıyor korkudan titriyordu. Kendine bir yer arama kararına vardı. Kendi yağıyla kavrulacak, kendi yaralarını saracak, medeniyetten uzak bir yerde kendi tarikatının üyeleriyle yaşayacaktı.

Nükleer bir savaş patlarsa, kendisi ve sürüsü bu savaştan zarar görmeyecek ve insanlık yok olunca kendisi ve Halkın Tapınağı tarikatı yer yüzüne egemen olacaktı, ama kendi yasalarıyla.. Guyana hükümetine baş vurdu. O’na ve tarikatına Antillerdeki ıssız ormanlarda bir yer verdiler.

Jones bu kervan geçmez, kuş uçmaz yerde yüz kadar yandaşıyla birlikte cemaatini kurdu. Cemaatin ilk yasaları şunlardı:

1- Evlilik ve diğer aile bağları kesinlikle olmayacak. Tüm totaliter rejimlerde olduğu gibi, burada da aile ve aile bağları birliğe karşı bir tehditti.
2- Cinsel ilişki özendiriliyordu. Jones, kadınların çoğuna kendilerini cinsel açıdan Jones için hazır tutmalarını öğütlüyor ve erkek müritlerinin gözleri önünde eşleriyle sevişerek, evlilikleri aşağılayarak yıkıyordu.
3- Bir iç casusluk sistemi kurarak müritlerinin bütün hareketlerini kontrol ettiriyor ve o­nlarla ilgili tüm bilgileri alıyordu:
4- Müritlerinin dış dünya ile ilişkilerini kesin yasaklamıştı. Sadece o­nlara verdiği vaazlarla dış dünyayı kendisi müritlerine anlatıyordu.
5- Daima, topluluğu dış dünyadan gelecek bir saldırı konusunda korkutuyordu. Dış dünyadan yalıtılmış, bu kapalı toplumda her gece kendi büyüklüğünü açıkladığı ve müritlerini küçük düşürdüğü özel dini ayinler yapıyordu.

Daha çok bir azarlamaya benzeyen `vaazlar` ı ve müritlerini köle gibi elinde tuttuğunu ortaya koyuyordu:`Hepiniz sürüngensiniz, hayvanlardan bile aşağılıksınız. İsteseniz şakşakçılık yapabilirsiniz, ama şakşakçılığınız beni hasta ediyor…Barış, barış.. Ben çok daha önemli bir şeyle meşgulken, siz şamata yapın. Çünkü ben, neyin ne olduğunu biliyorum. Sevgilim ve ben büyük planlar yaptık.. Sizi aptallar, şimdi size bakmak istiyorum, çünkü benim ne kadar akıllı olduğumu bilmiyorsunuz. Sizin ihanetiniz için uzun zaman önce planlar yaptım. Çünkü komünizmden başka hiç bir şeye güvenmeyeceğimi biliyordum. Komünizm ve benim içimdeki ilke, yani ben!`
Jones her gün saatlece müritlerine konuşuyor ve o­nları dış saldırıyla korkutuyor, sonra vaizlerini toplululuğa eğitim çalışmaları olarak okutuyor ve o­nlara anlattırıyordu. Bir gün Jones`in bazı müritleri firar ettiler. Bu ormanlıkta olan bitenleri anlattılar.

Anlatılanların bazıları abartma olarak görülebilir ama korkunç şeylerdi. Tarikatın bazı üyelerinin aileleri, yakınlarının orada hapiste tutulduklarını ifade ettiler. Bu söylentiler üzerine, San Fransisko Senatörü Leo Ryan tarikatın yerleştiği yeri ziyaret edeceğini açıkladı. Yıllardır dış bir saldırıyla korkutulmuş, bütün dünyayı kendilerine düşman olarak algılamış tarikat topluluğu, Senatörü karşılarında görünce, saldırıya geçmiş ve senatörü yanındaki kişilerle birlikte öldürmüştü. Bu öldürme olayı Jones ve tarikat üyelerinin korkularını doruğa çıkarmış ve sağ hiç bir tanığın olmayacağı son vaizini vererek, müritlerini ikna etmiş ve hep birlikte zehirli içeceği içerek, nükleer savaş sonrası bütün insanlardan önce dünyaya gelip Halkın Tapınağı tarikatını kurmak üzere ölmüşlerdi..

Jones`in müritleri üzerinde bu kadar etkin olmasının nedenini araştıran psikologlar, Antiller’de kurulan bu toplumsal düzenin özelliklerini şöyle sıralamışlar:

a- Gelirlerin denetimi: Halkın tapınağına katılan müritler bütün mal varlıklarını, hatta yaşamlarıyla ilgili her şeylerini Jones `e teslim etmişti, artık bundan sonra Jones o­nları besleyecekti. Bununla zoraki bağımlılık uygulamaya geçmiş oluyordu.

b- Aile bağlarının zayıflatılması: Jones karı ve koca arasındaki bağları sistematik bir şekilde zayıflattı. Evlilik dışı ilişkileri özendirdi. Müritler o­na baba demek zorundaydı. Tek sevgi odağı o olmalıydı.

c- Sosyo politik sınıf sistemi: Tarikat içinde bir iktidar piramidi vardı. En tepede Jones, o­nun altında “Planlama komisyonu” ve muhafızlar, en alttaysa sıradan insanlar.

d- Hareketin denetlenmesi: Tarikatı terk etmek coğrafi açıdan zaten çok zordu. Üstelik Jones oradan ayrılmayı ihanetle eş tutuyor ve ağır cezalar uyguluyordu.

e- Sözlü ifadenin denetimi: Açık eleştiri çok şiddetle cezalandırılıyordu. Casus ve muhbir ağı farklı fikirleri Jones`e bildiriyordu.

f- Öğrenmeyi denetleme: Dışardan hiç bir bilgi alınmasına izin verilmiyordu, sürekli beyin yıkamaya eşdeğer bir eğitim çalışması sürüyordu.

g- Duygusal denetim: Tarikat içinde düzenlenen toplantılar çok korkutucu deneyimlerdi. Kitle duygularının birbirlerine bulaşmasındaki olağanüstü gücü yansıtırlardı. Bu toplantıların şiddeti, muhalefet edenlerin herkesin önünde cezalandırılmasıyla artardı. İzleyicilerin kurbanları yuhalaması, saldırganla özdeşleşmesi özendirilirdi. ”

Bu Makale kaleme alınırken Politik Paranoya adlı Kitaptan yararlanılmıştır.

Selim Çürükkaya 03.11.2004

 

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu