Röportaj

“Yeter bokuma karışma!”

Selim Çürükkaya / Cemal Miran, henüz çok geçken tutuklanarak Diyarbakır cehennemine konuldu. Burada kendisine öylesine işkenceler yapıldı ki; tahliye olduktan sonra İsviçre’ye sığındı, hayatı film oldu. Yönetmen Yusuf Yeşilgöz „Duvara karşı açlık grevi“ adını verdiği filmle Miran’ın yaşadığı trajediyi ve cehennemi anlattı. Büyük yankı yaratan film, bu güne kadar 3 Sat, SF1, SF2, ZDF gibi televizyon kanallarından milyonlarca kişi izledi. Biz Cemal Miran ile kısa bir söyleşi yaptık   

Selim Çürükkaya : 1- Kendinizi  tanıtırmısınız?

 

Cemal Miran:  1960 ta Siverekte doğdum. 1966 yılından sonra ailece Diyarbakır şehrine yerleştik. Orta okul ve lise öğrenimimi Diyarbakırda tamamladım. 1974 lerde siyasete ilgi duydum..

 

– Hangi tarihlerde nerede, neden tutuklandınız?

 

– 1977 tarihlerinde Kawa örgütünde çalıştım, faaliyetlerimden dolayı aranır duruma düştüm, 1981 Tarihi altıncı ayında tutuklanıp Askeri cezaevine gönderildim.

 

– Diyarbakır zindanına girdiğinizde ilk gün nelerle karşılaştınız?

 

– Askeri bir Mahkeme tarafından tutukladıktan sonra bizi Ring olarak tabir edilen askeri bir araca  koydular. Yaklaşık olarak yirmi kişiydik, arabanın her tarafı kapalıydı, oturacak yer yoktu, ellerimiz arkadan kelepçeliydi, doğru dürüst hava alamıyorduk, başımızda bekleyen eli coplu asker birbirimize bakmamızı ve birbirimizle konuşmamızı yasaklıyor hem jopluyor hemde küfür ve hakaret ediyordu.
Yarım saatlik bir yolculuktan sonra Diyarbakır zindanına vardık. Kapının açılmasıyla küfürler başladı, kafalarımızı eğdiler, herkesin koluna bir asker girdi, döve döve bizi bir koridora aldılar, burada yüzümüzü bir duvara çevirdiler, gelen emir üzerine bizi anadan doğma soydular, çırılçıplak vaziyette  copladılar, dayak eşliğinde kucağımza aldığımız elbiselerimizle kilot katında bizi hücre bölümüne kadar götürdüler.

 

– Bu cezaevinde yaşadığınız en unutulmaz anınız hangisidir?

 

– Ben 27. Koğuşta kalıyordum. Bir gün bizi havalandırmaya, askeri eğtitim yaptırmak amacıyla çıkardılar. Her zamanki gibi askeri eğitim yani işkenceden sonra, havalandırmanın ortasındaki foseptik  (bok ) çukurunun kapağını biz tutuklulara açtırdılar. „Herkes kafasını  boklu suya batırıp koğuşa girsin“ emrini verdiler. Sırayla her tutuklu bunu yaptı.  Koğuşa girip sayım düzenine geçtik. Askerlerde gelip  kafa konrolü yapacaklardı. Tutuklulardan Ekrem Damar o gün kafasını iyice boka batırmıştı, fakat arkadaşı Süleyman Coşkun gelip kontrol yapmazlar umuduyla kafasını batırammıştı, askerlerin kontrola geleceğini anlayınca Ekrem’ in kafasındaki bokları avuçlayıp yüzüne sürmeye başladı, başındaki bokların temizlendiğini düşündüğünden olacak ki,  arkadaşından uzaklaşan Süleyman Coşkun tepki gösyererek:  „Yeter boklarıma karışma, kafamı temizlersen bu kez beni döverler“ dedi. İşte ğözümle gördüğüm, kulaklarımla duyduğum bu olayı, hayatım boyunca unutmayacağım.

 

– Diyarbakır zindanında yapılan zülmü dünyaya anlatmak ve bu zülmü yapanlardan hesap sormak için neler yapmak gerekiyor?

 

– Ben şunların yapılmasını istiyorum:

 – Diyarbakırdaki işenceleri yaşamış kişilerden 7 veya 9 kişilik bir komite kurulmalıdır.

Bu komite Diyarbakır cezaevinde olmuş bitmiş her şeyi araştırmalı, bunu yazılı belgeler biçiminde hazırlamalı  ve bir arşiv haline getirmeli, işkencenin sorumlusu Türkiye Cumhuriyetinin yargılanması için yapılması gereken bütün yollara baş vurulmalıdır.

   

 Diyarbakır Celladı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran 1988 de İstanbul Kısıklıda bir otobüsün içinde öldürüldüğünde neler his ettiniz?

 

– Ben o zaman Diyarbakır cezaevinde tutukluydum. Cezaevinin başka koğuşlarından sologan ve zılgıt sesleri yükselince, biz durumu öğrenmeye çelıştık. Aldığımız yanıt; Diyarbakır Celladı Esat Oktay Yıdıran’ ın öldürüldüğüğdü. Bizim koğuş hemen  bu coşkuya katıldı.

 

– Diyarbakır zindanında olan bitenleri araştırmak maksadıyla bir komite kuruluyor, bu konuda neler düşünüyorsunuz?

 

– 78 ler vakfının desteği ile oluşan Diyarbakır cezaevini araştırma soruşturma komisyonunun kurulduğunu biliyorum. Bu konuda 78 ler vakfı yönetimine teşekür ederim. Komisyonun neler yapmak istediğini tam olarak bilemiyorum ama ben kişi olarak elimden gelen her türlü desteğe hazırım. Biz yurt dışında yaşamak zorunda olanlarında  bu çalışmalara aktif katılması için gerekenlerin yapılmasını istiyorum.

 

–  Diyarbakır zindanında gördüğünüz  muamelelerden dolayı kemalizmi daha çok mu sevmeye başladınız yoksa Kürt milli duygularınız daha fazla mı gelişti?

 

– Diyarbakır cezaevinde Türkiye cumhuriyetinin tek amacı biz Kürtleri Türkleştirmekti.. Bunu işkence zoru ve Türk ulusal değerlerini (kemalizm, bayrak vatan vs) kullanarak  yapıyorlardı. İşkenceyle fiziki bir teslimiyeti sağladılar ama bende ve genelde işkence gören herkeste Kürt ulusal bilinci dahada gelişti. Üç yıllık vahşetten sonra beş eylü 1983 günü yaklaşık olarak üç bin tutuklu toplu halde direnişe gecerek tek ağızdan „Kahrolsun sömürgecilik, yaşasın bağımsız Kurdşistan“sloganını attılar. Üç yıllk kemalist işkenceli türkleştirme ağitimden sonra ortaya çıkan manzaraya bakın!

  

–  Tahliye olduğunuzda size zulüm yapanları af mı ettiniz yoksa onlara karşı mücadele vermeye devam mı dediniz?

 

– Bana göre insanlık suçu işleyen kişiler af edilemez, bu bütün dünyada insani bir sorumluluktur. Halkımın ulusal demokratık haklarına kavuşması, bir daha Diyarbakır vahşeti gibi olayların yaşanmaması için mücadeleme devam ediyorum.

 
–    Size zulüm yapanlara karşı kinli misiniz?

– İşknece bir insanlk suçudur, bu suçu işleyenlere karşı kinim devam edecektir. 

– Diyarbakır zulmünü yaşadıktan sonra Türkler ile Kürtlerin hala bir çatı altında mutlu olabileceklerine inanıyormusunuz?

 

– Diyarbakır vahşetinden Türkiye cumhuriyetini yöneten bütün kadrolar sorumludur. Bu sorumlular kamuoyu önünde Kürt halkına hesap verirlerse, Türk halkıda manevi sorumluluğundan dolayı Kürt halkından özür dilerse, belki birlikte bir arada yaşamanın şartları doğabilir.

 

Size göre Diyarbakırda yapılanlar, kardeşin kardeşe yaptığı bir haksızlık mı, yoksa düşmanın düşmana yaptığı zulüm müydü?

–   Bir ülke başka bir ülkeyi sömürge haline dönüştürmüştür. Bu uygulamalarda sömürgeciliğin bir parçasıdır.

– Maruz kaldığınız işkencelerden dolayı sağlık durumunuz nasıldır?

-Cezaevindeki işkencelerin kaldırılması için 1984 yılında iki aya yakın süren bir ölüm orucu eylemine katıldım, gördüğüm işkenceler ve uzun süren ölüm orucundan dolayı sakat kaldım. Yaşamımı idame ettiriyorum.

 

Geçmiş olsun

 

Sağolun sorularınız için teşekürler

  

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu