Kitap Yorumları

Remo

Hemen Sofi' in yanında Hoca oturuyordur. Çağdaş görüşlüdür Hoca, daha doğrusu Kürdistan ulusalcısıdır. Onunla sizi sömürge Kürdistan' ı dolaştırır, esarete karşı yazılmak istenen kurtuluş destanının kesitlerini sunar. Tabi bir de Remo ile tanışacaksınız.

Selim Çürükkaya / Sedat Yurttaş’ ın 1998 yılında çivi yazılarında yayınlanan kitabını okudum.
Kitabın adı:  REMO ‘Bitmeyen sorgu’ dur.
Tam olarak 385 sayfadır. 1979 un Diyarbakır’ını anlatıyor Sedat Yurttaş.
Daha kitabın ilk sayfalarında kendimi bağlar semtinde buldum. Yoksul bir semtti bağlar…Derme çatma binalar, eğri büğrü yollar, tıklım tıklım dolu kahveler..
Çarşaflı kadınlar, şapkalı, şalvarlı erkekler…Geçince ardlarında bir toz bulutu bırakan minibüsler…
Bu dıştan görünüşüdür Bağlar semtinin, ama yazar sizi satır satır iç dünyasına çeker bağların, orada ahiret dışında hiçbir şey düşünmeyen Sofi ile tanıştırır, onunla sizi ortaçağ arap dünyasına götürür.

Hemen Sofi’ in yanında Hoca oturuyordur. Çağdaş görüşlüdür Hoca, daha doğrusu Kürdistan ulusalcısıdır. Onunla sizi sömürge Kürdistan’ ı dolaştırır, esarete karşı yazılmak istenen kurtuluş destanının kesitlerini sunar. Tabi bir de Remo ile tanışacaksınız. Gençtir Remo, Hoca’ ya hayrandır, Sofi’ nin etkisinden tam olarak kurtulamamıştır. Derneklerle ülkeyi kurtaracaklarını sananlardan ilişkisini henüz kesmemiştir. Bir yanıyla bu çevrelerin, bir yanıyla Sofi’ nin beyniyle Hoca’nın etkisindedir.

Ve Diyarbakırda polis baskısıyla tanışırsınız. Ancak sömürgelerde polis ve asker böyle davranır insanlara. Polis burada herkesi düşman olarak görür. Ortada hiçbir neden yokken, sokakları tutar, ellerinde otomatik silahlar vardır. Mahkeme kararı olmadan, evlere girer, evde karşılaştığı herkesi dipçikler, yere yatırır, kimlik sorar, evdeki eşyaları alt üst eder, gençler yakalanmamak için ölümü göze alarak kaçar.. En büyük suç unsuru, ev baskınları sırasında ele geçen kitaplar…

Bütün bu durumları protesto etmek için Hoca, Diyarbakır’da kepenk kapatma eylemini tasarlıyor. Ama halk, baskılara, tutuklamalara, evlerinin basılmasına adeta alışmış, çaresiz ve korkak! Hoca bu duruma öfkeli, onu dinleyen bir düzine kadar genç var. Bu gençleri bir manivila gibi düşünür ve bununla kaldırmayı tasarlar, yeriden kıpırdanamaz denilen kocaman kayayı.

Remo’ yu görevlendirir Hoca, bir grubun başına atar.

Bu grup Bağlar semtinin en büyük ana  caddesinin bütün dükkanlarının kepenklerini kapattıracaktır. Remo eylemi başaracağına bir türlü inanmaz, ama Hoca inançlıdır, “git” der Remo’ ya. Remo tereddütlüdür. Sabahın erken saatlerinde annesini “işe gidiyorum” diye kandırıp çıkar. Dükkanların bir kısmının kepenklerini kapattırmayı becerirler. Ama lokantacı, “çorba, pişirdim,” kahveci “çay demledim” deyince, Remo kepenkleri kapatamayacağını anlar. Kendi evlerinde olayı organize eden Hoca’ya danışmaya gider.

Olayın mahiyetini  anlatınca, önce gülümseyen ardından sinerlenen Hoca, takma dişlerini çıkarıp tekrar takar, sert bir ses tonuyla:

“Git, o kahveci ve lokantacıya karşı sert bir surat takın, biz ölümü göze almış bu eyleme girişmişiz, siz bir çay ile bir çorbayı düşünüyorsunuz hala, hemen dükkanları kapatın ve evinize gidin! Yeni bir emire kadar da sakın olaki; dükkanlarınızı açmayın, ben bir bildiriciyim sadece, sonra söylemedi demeyin ve olanlardan beni sorumlu tutmayın!” der.

Remo denilenleri  yapar, başarı yüzde yüzdür. Bütün dükkanlar kapatılmıştır. Polisin hükmü hiç kimseye geçmemiştir. Halk son yıllarda  ilk kez belkide baskıya, horlanmaya, zulme karşı topluca gelmiştir.

Remo artık bir militandır. Hoca kepenk kapatma eyleminden sonra mahalle komitesinde ona sorumluluk vermiştir. Birde tabancası vardır Remo’ nun. Soğuk bir demirdir tabanca onun için. Tanımıyor, nasıl patlatılacağını da bilmiyor. Eskiden Hoca’ nın tabancasına hayrandı, şimdi onunkisi de var..

Bir ara evinde tabancası ile baş başa kalınca, belinden çıkardı, şöyle bir baktı, parmağını tetiğe götürdü, korktu, patlarsa ne yapar o zaman? Biraz daha baktı bir eliyle dipçiğinden tuttu, diğer eliyle mekanizmasını çekti iki kez, bir mermi dışarı fırladı, mermiyi görünce korktu, tabancayı belindeki kemerinin arasına soktu, yerdeki mermiyi alıp cebine koydu, tabancadan anlayan mahalledeki bir arkadaşına gitti, vaziyeti ona anlattı, arkadaşı tabancayı aldı; “Mermiyi ağzına vermişsin” dedi.

Böyle başlamıştı Remo’ nun ilk silahla tanışması, derken mahallede baskınlar çoğaldı. KUK çular Remo’ nun mensup olduğu örgütün elemanlarına karşı silahlı mücadele başlattı, sevdiği arkadaşları art arda vuruldu. Kamufle olmak için eski bir şalvar ile çok eski bir gömlek ile dolaşmaya başladı. Hoca da aynı amaçla  daima siyah takım elbise, beyaz gömlek giyer, kravat takardı.

Sıkıyönetim vardı, herkes tedirgindi, caddeler tuzak, karanlıklar pusu, insanlar tutsaktı sanki.
Bir gün geldi, Remo da tutuklandı. Onu zorla çekip bir arabaya bindirdiler, gözlerini askeri bir bezle bağladılar, bileklerine kelepçe vurdular. Bilmediği bir yere götürdüler, arabadan indirdiler, ensesinden çekerek götürdüler, “eğil” dediler, Bir mahzene attılar, insanların inleme sesleri geliyordu, çığlıklar, haykırışlar…

Remo’ yu aldılar bir odaya götürdüler, şalvarını çıkardılar, gömleğini üzerinden aldılar, çırılçıplak soydular. İsa gibi çarmıha gerdiler, elektrik akımı verdiler…

Bir vahşet bir insafsızlık, ancak Kürdistanda görülebilecek insanlık dışı uygulamalar. Remo Hoca’ nın anlattığı sömürgeciliğe burada karşılaştıklarını ekleyince, tam olarak inandı. Eğer burada ona iyi davransalardı, medenice ifadesini alıp birde çay ısmarlasalardı,  tahliye olduğunda  belki Hoca’nın anlattıklarına inanmayacaktı. Ama öyle şeyler görmüştü ki; Hoca’ nın her sözü onun için kur- an ayeti kadar gerçekti.

Gözaltında kaç gün kaldığını kendisi de bilmiyordu, serbest kaldığında çok şey duydu. Operasyonlar devamlı sürmüş, Hoca’ da tutuklanmıştı, soruşturmada, dişlerini kırmışlar, ayaklarının altına çivi çakmışlar, yine tanıdığı tek kişiyi söylememiş, beraber çalıştığı mahalle komitesinden bayanların biri öldürülmüş diğeri tutuklamıştı.

Remo terk etmişti şehiri, eski köyünde akrabalarının yanına yerleşmişti. Köylüler gibi giyinmiş, onlar gibi konuşmuş, şehir ile ilgili her şeyi terk etmişti. Bir sabahın erken saatlerinde radyoyu açınca darbe yapıldığını duymuş ve tutuklu olan arkadaşlarını düşünmeye koyulmuştu…..

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu