Kitap Yorumları

Oya Baydar’ı okudum

Ülkü Fransa'ya yerleşti. 0rada bazı yayın organlarında gazeteci olarak çalıştı. Ömer'den ayrıldı. Bir başına yaşamaya çalıştı. Yaşadığı zorluklar, İstanbul, Moskova gibi ihtişamla anlatılan bir Paris, müzeler, heykeller, ışıklı geceler, cıvıl cıvıl sokaklar....

Selim Çürükkaya / Oya Baydar’ın birbirinin devamı iki romanını okudum. Birincisi “Sıcak külleri kaldı,”  ikincisi “Erguvan kapısı.”
Okurken çarpılmadım desem, doğru söylememiş olurum. Oya hanım bizden bir kuşak daha yaşlı, ama çok şey yaşamış, Yazdıkları mutlaka yaşamından bazı izler taşıyordur.  Ama İstanbul’ u öylesine güzel anlatmışki; tadına doyum olmaz.Çiçekler ancak o kadar güzel anlatılabilir. Ülkü ile Arın Murat’ın aşkı ve Arın Murat’ ın annesinin ikisinin evlenmesini engellemesi, oğlu için biçtiği rol, Ülkü’ nün Arın Murat’ı terk ettiği gece hamile kalması ve sonradan bunu sevgilisine söylememesi….

Bir başına oğlunu doğurması, 12 eylül öncesi hengame, Komünist partisi yöneticisi Ömer ile arkadaş olması, ardından birlikte kalmaları…..

Eylemler, bildiri dağıtmalar, Selim Atilla isimli bir komünist’in yanında fransızcadan türkçeye komünist metinlerin tercüme edilmesi, işçi grevleri, işçi gösterileri, 1 Mayıs katliamı…
Önce Ömer’in Türkiye’ yi terk ederek Moskova’ya gitmesi, ardından Ülkü’nün oğlu Umut’ u annesine bırakarak Avrupa’ya çıkması, Fransa’ ya yerleşmesi, oradan Moskova’ya Ömer’in yanına taşınması…..

Uğruna ölümlere gidip geldiği, ömrünü adadığı, ülkesini çocuğunu terk ettiği, sosyalizm ile gördüğü sosyalizm… Çelişki uçurumları, işçi sınıfı iktidarı yalanları, enternasyonalizm masalları… Yıkılan, yaşlanan her şeye tanık olur Ülkü…. Moskova’daki rejim yıkılmadan Ülkün’ün o rejime olan inançları yavaş yavaş yıkılmaya başlar. O ve Ömer orada birer tutsak gibidir, Moskova’ nın beyaz gecelerine göre rejim kapkaradır. Kokuyor rejim, dökülüyor. Nitekim Ülkü gördüklerine dayanamaz kendini Avrupa’ya atar.

Bu ara Arın Murat Üniversiteden mezun olmuş, derin devlet katında hayli yükselmiş, 12 eylül öncesi anti komünist operasyonlara emir vecek bir makama yerleşmiştir. Ülkü ile Arın Muratı’n oğlu Umut, Ninesinin yanında büyümüş, üniversitede sol bir örgüte katılmıştır. Çocuk muhtemelen Ninesinden Arın Murat’ın kendi babası olduğunu  öğrenmiştir. Büyük bir ihtimalle Arın Muratın yönettiği bir operasyonda bir odada ders çalışan Umut ve iki arkadaşı yaşamını yitirmiş, Ülkü’ nün eski yoladaşı Selim Atila’ nın oğlu olaydan yara almadan kaçmıştır. Operasyonu tamamlayanlar öğrencilerin silahla karşılık verdiğini kamuoyuna açıklamış, ama içerde hiçbir silah bulunmamıştır.

Ülkü oğlunun çatışmada öldüğünü duyduğunda ikinci kez yıkılmış, gizliden Türkiye ye dönmüş,  bir kez oğlunun öldürülmesiyle ilgili Arın Murat ile görüşmeyi başarmıştır. Bu görüşmede Ülkü Arın Murat’a: Umut senin oğlundu, sen oğlunu öldürdün, Arın Murat da oğlunun öldürülmesi olayında sorumluluk bendeydi diyememişti. Oğlunun neden niçin nasıl öldürüldüğü konusunda bazı sorular sormuş, soğuk yanıtlar almış ve ayrılıp gitmişti.

Ülkü Fransa’ya yerleşti. 0rada bazı yayın organlarında gazeteci olarak çalıştı. Ömer’den ayrıldı. Bir başına yaşamaya çalıştı. Yaşadığı zorluklar, İstanbul, Moskova gibi ihtişamla anlatılan bir Paris, müzeler, heykeller, ışıklı geceler, cıvıl cıvıl sokaklar….

Ve bir gün Türk devleti adına Pariste düzenlenen bir basın toplantısı için çalıştığı gazeteye  faxla çağrı gelir. Gazete Ülkü’yü basın toplantısına gönderir. Ülkü salona girince bir sürpriz ile karşılaşır. Çünkü basın toplantısını düzenleyen kişi, Arın Murat’ır. İki eski sevgili, Umut’un anne ve babaları o salonda konuşma başlamadan önce bir kez gözgöze gelir, Arın Murat elindeki resmi görüşün yazılı olduğu kağıdı bir tarafa atar, devletin görüşlerini değil, kendi görüşlerini anlatmaya başlar, Türkiye’ de derin bir yapının olduğunu, bu yapının binlerce kişiyi öldürdüğünü, kendisinin bu yapıyla ilşikisinin olduğunu ve vicdan azabı çektiğini anlatır.

Toplantıdan saonra bir Paris gecesinde Arın Murat ile Ülkü, bir lokantada karşılıklı yemek yerler. Tedirgindir Arın Murat, izlendiğini söyler Ülkü’ye. Bu andan itibaren kendisi için yeni bir yaşamın başlayacağını fısıldar. İlerde görüşebilmek için tek başına ve çabucak ayrılır, Paris’in bir sokağında kalacağı yere giderken, onu takip eden ve arkadan yanaşan biri tarafından susturucu takılmış bir tabancayla, tek kurşunla kafasından vurularak öldürülür.

Bir gün sonra birileri Arın Murat ile Ülkü’nün Paris’teki lokantada birlikte yemek yediklerini, Ülkü’nün 12 Eylül öncesi çekilmiş bir fotoğrafı ile basına sızdırır. Bu haberi okuyan Arın Murat’ın Eşi ve kızı Derin, Ülkü’ yü görmek ve onu dinlemek isterler. Bu görüşme Paris’teki Türk konsolosluğunun bir odasında gerçekleşir, görüşme öncesi Ülkü’den nefret eden genç kız Derin, Ülkü’nün oğlu Umut’un devlet tarafından öldürüldüğünü öğrenince ve Ülkü’nün: “Umut’un gözleri, tıpkı senin gözlerine benziyordu” sözünden çok etkilenerek onu sevmeye başlar.. Birde Ülkü’ nün. “senin babanı ve benim oğlumu aynı odaklar öldürdü” demesi, kafasına bir çivi gibi çakılır.

“Sıcak külleri kaldı” bir morg da başlıyor. Ülkü morga yabancı değildir. Önce oğlunun ölü bedeni için, sonra sevdiği adamın cesedi için morga gitmiştir. Arın Murat’ın Pariste kaldığı ölüm morguna sizi götüren ülkü, oradan İstanbul’un en güzel semtine ve boğaza götürür.

İkinci kitap “Erguvan kapısı” bir şiirle başlar:

“Kurtarmak için kayıp ruhunu şehrin
Gizli, viran bir kapıdan giriyor
Erguvan kapısından
Başında erguvan tacı,
Erguvan giyinmiş,
Yaraları erguvan
Münkir bir keşişin gölgesinin ardından
Kutsal bir bilgeliğe doğru yürüyor..”

İşte bu şiiri Mısır’da bir eskicide bulan Bizans tarihi araştırmacısı Teo, İstanbul’ a Erguvan kapısını bulmaya gelir. Aslında Teo İstanbul doğumludur, antikacı bir Rum’ un oğludur, sonradan Amerika’ya göçen babasının antıkacı dükanındaki bir olaydan çok etkilenmiştir ve  bu olaydan dolayı hiçbir kadına yanaşmak istememiştir.

Annesi ile babasının işçisinin seviştiği antika odadaki olay çocuğun hayatını yönlendirmişti. İstanbul’a dönünce bu olayı yeniden yaşamış gibi olmuştu.

Bu ara Derin, Ülkü’nün anlattıklarının etkisiyle İstanbul’ a gelmiş, oda babasının katillerini arıyordu. Teo, Bizans döneminde var olduğunu anlatan bir şiirden hareketle Erguvan kapısını aramanın peşindeyken, Derin’ de babasının katillerinin izini sürerken yolları kesişir . Teo’ nun tanıdığı bir profesör Derin’in de tanıdığıdır ve artık otelde kalmayan teo bir ev arar. Derin henüz Paris’te kalan Ülkü’ nün evini Teo’ya kiralar.. Eve yerleşen Teo merakından dolayı evdeki dosyaları karıştırınca, Ülkü’ünün oğlu Umut’un polis tarafından öldürüldüğünü öğrenir. Durum’u Derin’e aktarır.

Derin araştırmalarını ilerletmiş Umut’ un arkadaşının babası Selim Atilla ile bile tanışmış, bazı gençlerle ilişki kurmuş, illegal bir örgütün şefi konumundaki Dersimli Kerem Ali ile ilişkilerini derinleştirmiş, hatta ondan hoşlanmaya başlamıştır. Zenginlerin dünyasından gecekondu mahallesine transfer olmak üzeredir.

Bir müddet sonra Ülkü’ de İstanbul’ a gelmiş, artık 50 li yaşlarındadır, umutları kırıktır, kanatları uçmaya elverişli değildir, Selim Atila’ya uğrar, iki eski yoldaştırlar. Selim Atila onurlu, gururlu ama yoksuldur. Oğlu illegal örgütün içindeki hizip çatışmasından dolayı iftiraya uğrayıp Türkiye’yi terk etmiştir…

Derin, Kerem Ali ile aşk yaşamaya başlar. Çevresini terk eder.. Gecekondu semtine yerleşir, bu ara Selim Atila’ nın oğlu yurt dışından döner, örgüt haberi alır, örgüte göre Ülkü’ nün oğlu ve yanındaki iki arkadaşını polise ispiyon eden ve ölümlerine neden olan Selim Atila’ nın oğludur. Kerem Ali bir gece karanlığında onu öldürür ama kimselere söylemez.

Kerem Ali’ nin örgütü hem Derin’ den hem Teo’ dan hemde Ülkü’ den kuşkulanır. Onlara göre Derin TC nin çok önemili bir elemanının kızıdır, Teo Bizans döneminde var olduğu söylenen saçma sapan  bir kapıyı bahane ederek İstanbul’ a yerleşmiş, örgütlerini çökertmek isteyen bir CİA ajanıdır. Ülkü sosyalizme inançlarını yitirmiş, bir eski solcudur.

Teo ile Ülkü yakınlaşması Teo’nun annesenin, babasının işçisiyle seviştiği eskiden babasının odası şimdi araba parkı olan yerde başlar ve orada sevişirler. Derin, kocası dağa çıkmış kendisi gecekonduda yaşayan umut isminde küçük bir çocuğu bulunan Güldalı’ nın evine yerleşir. İstanbul cezaevlerinde ölüm oruçları başlar….

Gecekondular bu olaylar karşısında sessiz kalmaz, mahallelerde ölüm orucuna yatanlar olur. Güldalı tutuklanır, işkence görür, hapishaneye kapatılır, Derin küçük Umut’a bakar, Güldalı hapishanedeki tutsakların nasıl yakıldıklarını gözleriyle görür… Tahliye olduğunda da ölüm orucuna yatar…. Kerem Ali nin örgütünün kendisinden şüphelendiğini anlayan Derin örgüt için her türlü fedakarlığı göze alır, ülkenin en ünlü yazarına eylemler ile ilgili yazılar yazdırır, ama örgüt, yazarı da kuşkulu bulur…

Bu ara yazar ile Derin arasında duygulu bağlar gelişir. Derin ne yapacağını bilmez.. mantıksız örgüt, genç ve yakışıklı Kerem Ali ile mantıklı ama yaşlı yazar arasında bocalanır. Güldalı ölüm orucunda yaşamını yitirir… Derin küçük Umu’du yanına alıp gecekondu mahalesini terk eder.

Derin’i arayan Ülkü, Teo nun peşine düşmüş Ali Kerem, yazarla seviştikten sonra  yurt dışına kaçan Derin … Teo Erguvan kapısının yerini  bulduğu sırada, bir uçurumun üzerindeki tahtanın üzerinden karşıdan karşıya geçmeye çalışırken, daha önce onunla münakaşa eden Kerem Ali’ nin kendisine seslenmesiyle paniğe kapılınca, dengesini yitirir ve derin bir zindanın taş zeminine çakılır. Tutuklanan Kerem Ali hapishanede Bizans tarihini anlatan kitapları okumaya başlar

Ülkü yanında yaşlı anası, ölüm orucunda yaşamını yitiren Güldalı’ nın oğlu Umut ile bir adada yaşayan eski bir yoldaşına gider, yoldaşı annesinden kalma boş evi Ülkü’ye verir ve Ülkü  o adada gözlerden uzak, kendi oğlu ile aynı adı taşıyan küçük umut ile yaşar, dalgaların sesini dinler, bağ bahçeye verir kendini….

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu