Makalelerim

Geldim

 Sabah erken saatlerinde 07 gibi kalkar bilgisayarın karşısına geçer, arada yemek yeme, çay içme dışında gece saat 24 e kadar kalırdım. İzlerdim, okurdum ve de yazardım. Vede savaşırdım.

12 Eylül 1980 Öncesi ben Diyarbakır da kalırdım. O zaman PKK Taraftarları ile Adalet Partisi Milletvekili Mehmet Celal Bucak aşiretinin Siverek’ te  çatışması başlamıştı. Ben de Bucaklar ile ilgili yeni yeni bilgiler ediniyordum. Siverek’ li olan bir arkadaşım bana, “Eskiden, Bucaklar, kendi aralarında savaşır, bu savaşları çok uzun sürermiş” demişti, bende ne kadar uzun sürer dediğimde şu yanıtı vermişti

“Savaşanlar kendi evlerinin önünde birere mevzi kazar, (zazaca ona kozık derlerdi,) bu kozıkleri bir tünel ile kendi evlerine bağlarlar, sadece yemek zamanları evlerine gider, yemek yeyip geri kozıklerine dönüp savaşırlar. Ve bu kozık savaşları tam olarak on beş yıl sürmüş” dedi arkadaşım.

Bende on üç yıldan beri bilgisayarın üzerindeyim..

Sabah erken saatlerinde 07 gibi kalkar bilgisayarın karşısına geçer, arada yemek yeme, çay içme dışında gece saat 24 e kadar kalırdım. İzlerdim, okurdum ve de yazardım. Vede savaşırdım.
Buda benim 13 yıllık kozık savaşımdı.

Bu on üç yıl içinde kaç makale, kaç kitap yazdım inanınız ki daha hesaplayamadım.
Burada önemli bir hata yaptım, bu on üç yıl botunca hiç spor yapmadım, beden eğitimi hareketleri, yürüyüş gibi.. 
Ve vücudum bana isyan etti. “Dur” dedi, ne yapıyorsun? Biraz da benimle ilgilen!
Onu dinlemedim, hareketlerim yavaşladı, vücudumun bu durgunluğu beynimi etkiledi. oda bana kızgındı.
Velhasıl onları dinlemek zorundaydım…..
 
Sizleri terk ettim. Yanı yazmak ve okumaktan vaz geçtim. Onların dediklerini yapmaya gittim.
Sizler için bir veda yazısı yazdıktan hemen sonra bana gerekli olan eşyalarımı topladım valizime doldurdum, bir araca binerek bildiğim sağlık merkezine gittim.
Orada derdimi detaylı olarak anlattım:

01 Mayıs 1980 gününden 27 Nisan 1991 Tarihine kadar Türkiye ve Kürdistan’ın çeşitli cezaevlerinde siyasi tutuklu olarak kalmıştım. Üç yıl boyunca dört arkadaşım ile birlikte tuvaleti ile beraber beş buçuk metre karlik bir alanda hiç havalandırılmaya çıkarılmadan işkenceli bir hücrede kalmıştım.

Diğer yedi yıl boyunca cezaevinde hiç spor yaptığımı hatırlamıyorum, arkadaşlarım zaman zaman olanak bulduklarında havalandırmalarda spor yapardı, ama ben hep kitap okurdum.

Tahliye oldum Bekaa vadisine gittim, Öcalan’ ın, PKK kurucularının çoğunu öldürdüğünü öğrendim, aklı başında olan ve okumuş her kürdü, öldürmek istediğini, geri kalanları köle haline getirerek bağlı olduğu devletlerin hizmetine soktuğunu çok net olarak görünce “Apo’nun Ayetleri” adını taşıyan kitabımı 1993 Yılında yazdım.

Orada, Kürtlerin başına gelmiş ve bundan sonra gelecek olan felaketi yazdım ve yayınladım.
Yazdıklarımın Kürtler tarafından anlaşılmamsı için aleyhime öylesine bir anti propaganda yapıldı ki, burada anlatsam zamanınız alır,  çoğunuz da bildiğiniz için geçiyorum.. 

Apo’ nun Ayetlerini okuyan bazı okuyucularım saldırıya uğradı, komada kalanlar oldu. 
Kitabı evinde bulunduran kürtler para cezasına çarptırıldı. En cesaretli kürtler bile kitabı kaplayarak evlerinde sakladı ve gece kimselerin evlerinde olmadığı zamanlarda okudu.

Bende kitap yayınlamadan önce kendi kendime şu kararı aldım. Benim gördüğüm ve öğrendiğim korkunç gerçekleri Kürt halkı en azından bir on yıla kadar göremez ve öğrenemez. Halk doğruları Öğrenene kadar, ben kitabı yayınlayıp bir eve girer ve çıkmam dedim.
Bu benim o zamanki kararım..

Doğru görürsünüz veya yanlış bulursunuz o sizin düşünceniz.
Ama ben o günkü koşullarda bundan başka bir yol bulamamıştım.
Benden önce Örgütün içinde Öcalan’a karşı tek kelime ile eleştiri yapanlar, yüzlerini eşkitenler, onun kuşkularına katılmayanlar bile öldürülmüştü.
Susanlar zaten çoktan ölmüştü..

Ben yeni bir yol bulmalıydım. Bana göre benim yolum da şuydu: Kitabı, yani APO’nun ayetlerini yayınlayacağım ve on yıl saklanacağım. 
Bu kararı alınca eşime dedim ki; benim fikrim bu, eğer sende on yıl Almanya gibi bir yerde ev hapsini göze alıyorsan birlikte kalalım, eğer dayanamam, kabul edemem dersen, yolun açık istediğin yere gidersin, benim gördüklerim ve öğrendiklerim gerçekler öylesine gerçeklerdir ki, onların uğruna ömür boyu hapis yatarım dedim.
Eşim doğrudur bende katlanırım her türlü zorluğa ve on yıl gibi bir sürede Almanya’ da  sosyal amtın, mültecilere verilen yardımıyla geçindik. Bu süre zarfında çok az hareket yaptım.

İki bin yıllından sonra bilgisayar yaygınlaştı. İnternet sayfaları oluşturduk ve buralarda yazmaya başladık.
13 yıl boyunca yazdım ve vücudum bana isyan etti.

Sonuç ne oldu?

Kaldığım sağlık merkezinde 2 Ay boyunca spor yaptım, meditasyon, yoga, bisiklet sürme, yüzme ile vücudumun kitlenen yerlerini açtım.
Ve bundan sonra düzenli olarak spor yapmaya başladım.
Sabahları Günde iki kilometre kaşmakla işe başladım.
Günde on kilo metreye çıkardım. 
Bunun bana ağır geldiğini öğrenince, haftada beş gün, günde yedi kilometreye indirdim. Ve bunu düzenli bir şekilde yapıyorum.
Bu güne kadar spor yapmadığım için çok pişmanım.
Şu anda sağlığıma kavuştum ve karşınızdayım. 
Ama artık eskisi gibi internete girmeyeceğim. 
Bazı çalışmalarım var, yorumlarımı  bundan sonra görüntülü ve sesli olarak yayınlamayı düşünüyorum.
Bunun için bir sütüdyo kuruyorum. 
Bekleyiniz, selamlar ……

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu