Makalelerim

İşkenceye karşı olmak

Selim Çürükkaya / İşkenceye karşıysan eğer önce mensup olduğun sınıfın,
devletin, partinin, ordunun işkencesine karşı çık ki;
başkalarının işkencesine karşı çıktığında inandırıcılığın olsun!…

 İşkenceye karşıysan; “vatan, devlet, din elden gidiyor, düşmanlar altımızı oyuyor, örgütümüz bölünüyor, yüce önderlerimize dil uzatılıyor” gerekçeleriyle kendini kandırma!

İşkenceye karşıysan, karşı çık!
“Zamanı değil, tutuklanırım, tutsağım, yalnızım, güçsüzüm, ihanet damgası yerim, ölürüm, sakatlanırım” deme!
Tek başına direnenleri ahmak, kendini akıllı yerine koyma! Sakın olaki işkencenin nedenini; o­na karşı gelen direnişte arama!

Birde susma işkence karşısında, susarsan boyun eğersin!
Boyun eğersen kendin olmaktan çıkarsın! Ve işkenceciler karşısında özgürlük türküsü söyleyenleri düşman bilirsin.
Çektiğin bütün acıların sorumluları olarak o­nları görürsün!

Buna rağmen o­nların haklı olduklarını düşünürsün ama başarılı olmalarını istemezsin!
Çünkü o­nların başarısı karşısında, kendi başarısızlığınla yüzleşme cesaretine sahip değilsin!

 

Kendin olmaktan çıkmışsan, akli melekelerini yitirmişsin!
Güçlüye, zalime, işkenceciye ve kanlı çizmeye mahkûm  olmuşsun!
Rahatlığı “kurtuluşu”, karın doyurmayı, “yaşama” olanağını orada bulursun! Ve yavaş yavaş kanlı çizmeden merhamet dilemenin mantığını geliştirmenin yolunu icat etmişsin!

Yaşamak için önüne konulan tabaktan kaşıkla bok yemişsin!
En sevdiğin arkadaşına kanlı çizmenin emriyle kendi ellerinle işkence yapmışsın!
Belden aşağı soyunup domaldıktan sonra, yanan sigaranın flitre bölümünü makatına sokup eller dizde havalandırmada volta atıp arkadan sigara içmissin!

Emirle kendi annesine ve bacısına küfür etmeyip dayak yemeyi tercih edenleri, feodal anlayışa sahip olmakla suçlamışsın!
Ve bir gün gelmiş, o yıkılmaz zannettiğin duvarlar yıkılmış, geçilmez olarak tasavur ettiğin dağlar geçilmiş, bükülmez olarak gördüğün bilekler bükülmüş, diz çöktürenler diz çökmüştür.

Ve sen hiç bir şey olmamış gibi, bir rüya, bir hayal, bir korku filmi izlemiş gibi topluma geri dönmüşsün!
Zalimin zulmünü toplum üzerinde görünce orada da susmuşsun! Sana işkence yapanla aynı kahvede çay içmişsin, aynı kasaptan et satın almış, aynı mahallede oturmuşsun!

İşkence yapan da senin gibi susmuş!
Çünkü ikinizde suç işlemişsiniz! Evet yanlış duymadın, mağdursun ama suçlusun!
Sana işkence yapan işkence yaptığı için suçludur, sen ise o­na boyun eğdiğin için suçlusun! Veya başka bir deyimle o başkasına sen de o­na boyun eğdiğin için suçlusun!

 
Aşırı uçtan düşündüğümü sanma! Zalim ve zulüm karşısında fiziki olarak yenilebilirsin!
Tek başına kalabilir, ihanet hançerini sırtından yiyebilir, halkın ve arkadaşların seni terk edebilir, hatta lanete bile uğrayabilirsin.
Ama ruhen seni yenecek hiç bir güç ve silah yoktur.
Zulmün tankları topları, askerleri, kalabalıkları varsa, senin damarlarında ve beyninde o­nlardan daha kalabalık  inanç orduların vardır!
Tabi sen bunlara yabancısın! Ve inanmazsın!
Sen rahat bir ortamı beklersin! O gün geldi mi, tutuk dilin açılır, elin kalem tutar ve anılarını dizersin, işkencenin çok çok kötü bir şey olduğunu söyler ve yazarsın!

Ama işkence anında takınılması gereken tavır konusuna değinmez, vicdanınla hesaplaşmaz, işkenceye karşı özgürlük bayrağını kaldıranlardan özür dilemez, mağdur edebiyatına sığınırsın!

Sen bu vicdansızlığı yaptığın için, işkenceci vicdansızlığıyla senden özür dilemez! Böylece bir vicdansızlar, katiller ve kurbanlar toplumu oluşur.
Sessiz çoğunluk da en az bu katiller ve kurbanlar kadar suçludur.
İşte böyle bir toplumda ne insanlık, ne demokrasi, ne insan hakları, ne tölerans, ne de hoşgörü kalır  toplum canavarlaşır! Saddam’ın işkencecisine “Seyit” deyip yalvaran insanın halet-i ruhiyesi, Amerikan askerinin emriyle birbirine tecavüz ediyor.
Burada zalim kadar mazlumda bu halet-i ruhiyeye sahip olduğu için suçludur!
Amerika bir zalimi, insanlığa zulüm yaptığı için devirmiş olsaydı, o zalimin yaptığı zulmün aynısını insanlara reva görmezdi.
Amerika yetkilerinin açığa çıkan zulüm karşısında özür dilemesi, sadece zulüm açığa çıktığından dolayıdır.

Türk medyasının ve devlet yetkililerinin Iraklılılara yapılan Amerikan zulmüne karşı duyarlı olmalarının tek nedeni, Türk devletinin yaptığı zulme karşı duyarsızlıklarından ötürüdür. Herkes mertçe ve açıkca işkenceye karşı çıksaydı, ne işkence ne de işkenceci olurdu. Eğer hala dünyamızda insanlara işkence yapılıyorsa, o­na boyun eğenler ve sessiz kalanlar çoğunlukta olduğundandır!

 

21.05.2004

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu