Makalelerim

Kulaklarınıza sesleniyorum

Siz haklarınızı  almasını bilmediniz.Ölmeyi bildiniz, savaşmayı becerdiniz, acı çekmeyi öğrendiniz, kahramanlar çıkardınız ama hakkınızı almayı becermediniz. Haklarınızı alacak biçimde örgütlenemediniz.Kendi kaderinizi elinize alamadınız.Kaderinizi bir tek adama teslim ettiniz.Aklı başında insan gibi mücadele edeceğinize bu çağda müritleştiniz.

Selim Çürükkaya / Uzun süreden beri yazmıyordum.
Kimselerin konuşamadığı dönemde konuşmayı, herkesin konuşmaya başladığı bir dönemde dinlemeyi yeğlemiştim. Ama son günlerde halkımızın kaderini ilgilendiren gelişmeler karşısında bilgisayarın başına geçmek zorunda kaldım.  Bu günlerde Türkiye ile Avrupa birliği arasında bazı görüşmeler yapılmaktadır.

Hatta görüşmeler bitmek ve AB Komisyonu katılım ortaklığı belgesini hazırlanmak üzeredir. Basına yansıyan haberlere göre, hazırlanacak olan belgede “Kürt, Kürkçe ve azınlık” kelimeleri dahi geçmemektedir.
Ve bu durum karşısında bütün Kürt aydınları, örgütleri susmaktadır.
Çıkan bazı cılız seslerin hiç bir etkisi olmamaktadır.
Hani kamuoyunu oluşturan Kürt Kurumları?
Nerede yürüyüş yapan yüz binler?
Diplomatik faaliyet yürüten zatlar, neden Avrupa parlamentosunun kapısında değiller?
Böylesi ulusal bir sorun karşısında bu duyarsızlığın nedeni ne?
Ateşli yurtseverlerin ateşi niye söndü?

HADEP niye suskun?
Ve böylesine önemli bir sorun, sorun olarak bile neden  gündemde değil?
Merak edenler için kısaca izah ediyorum.
Bilindiği gibi Öcalan’ın yargılanması başladığı günden beri, Kürtler için bağımsızlık, otonomi ve federasyonun gerekli olmadığı söylendi.
Ve bir yıllık süre içinde bu düşünceler Kürt kitlelerinin bir bölümüne barış ve kardeşlik maskesiyle empoze edildi.
Bunun ile birlikte Öcalan’ın ağzından Kürtlerin bir azınlık olmadığı, kurucu bir unsur olduğu söylemi kitlelerin beynine yerleştirilmeye çalışıldı.
Öcalan’ın literatüründeki “unsur” kelimesinin anlamı üzerinde kimseler düşünemediği için 30 Milyonluk bir ulus olan Kürtler, Ankara ve İmralı hatında azınlık olmaktan bile çıkarılarak ne olduğu belirsiz bir “unsur” a dönüştü.

Ve aynı görüşler bu gün AB Komisyonunun ortaklık belgesine de yansıyor. Yani Kürtler bir ulus değil, azınlık bile değil, dolayısıyla onlara devlet gerekmez, federasyon lazım değil  otonomi fazladır.
Onlar için yazılı dil de gerçekçi değildir. Aylardır İmralı’dan Öcalan tarafından seslendirilen TC nin bu görüşleri, bu gün AB katılım ortaklık belgesine girmiş bulunuyor.
Kürt kitlelerinin suskun olması veya cılız sesler çıkarması bundan dolayıdır.
Çünkü lider diye taptıkları adamın görüşleri ile katılım ortaklık belgesindeki görüşler arasında hiç bir çelişki bulunmuyor.
Tutuklandıktan sonra “Kürtler için bireysel haklar gereklidir” diyen Öcalan, yine sahibinin sesiyle konuşuyordu.
Zaten hazırlanacak olan Katılım Ortaklığı belgesinde “azınlık” ve “Kürtçe” gibi ifadeler yer almamIŞ, ancak belgede ‘her kesin kendi dilinde eğitim hakkı bulunduğu‘ ifadesi yer alacak ve bu bölüm ‘bireysel haklar‘ çerçevesinde dile getirilecek.
Bütün bu açık gerçeklerden sonra Katılım Ortaklığı Belgesi, Kürtler için ikinci bir Lozan antlaşması gibidir.
Belki Lozan antlaşması bile bu kadar kötü değildi.
O antlaşmada Kürt kelimeleri bolca geçmesine rağmen bu belgede Kürtlerin adı bile yoktur. Lozan antlaşmasında da bazı Kürt işbirlikçileri hain ve gafilleri, Kürtlerin Türklerle kardeş olduklarını, azınlık hakları veya muhtariyet istemediklerini, Cumhuriyetin asil kurucu üyeleri olduklarını söyleyip İsmet İnünü’ ye destek olmuşlardı.
Ve Lozan antlaşmasıyla bir koz ele geçiren Kemalistler, Palu’ dan Ağrı’ya, Ağrı’ dan Dersime Kürt ve Zaza kırımına başladılar.
O günün Kürt işbirlikçileri ve gafilleri kardeşlik maskesi altında Lozan antlaşmasını desteklerken, “Kürtler, azınlık veya ulus değildir” derken, Kürt halkı örgütsüz ve her şeyden habersizdi.

Ama bu gün şu veya bu biçimde örgütlü olan Kürtler, ihaneti görmedikleri, anlamadıkları gibi, örgütlü olarak ihaneti onaylamaktadırlar.
Bu belge ile AB’ ne katılacak olan Türkiye, Kürtlere karşı bütün Avrupa’yı da arkasına almış olacaktır.
Ama Avrupa Devletleri şunu çok iyi bilmeliler ki; Ortada çözülmemiş bir ulusun  büyük sorunu vardır.
Hile ile ihanet ile, kandırma ile ulsal soruna ebedi çözüm bulunamıyor.
Lozan’da hile ile çözdüklerine inandılar, Ne oldu?
Sorun çözüldü mü?
Kürt ulusu yok oldu mu?
Ulus dilini unuttu mu?
Taleplerinden vazgeçti mi?
Türk devleti daha büyük sorunlarla karşı karşıya gelmedi mi?

Türkiye devleti Kürtlerin varlığını, dilini, kültürünü inkar etse de sizin bu gerçeklerden haberiniz yok mu?
Lozan’dan sonra belki yüzbinlerce kürdün TC tarafından katledildiğini bilmiyor musunuz? Cumhuriyet döneminde 29 adet Kürt isyanının vukuu bulduğundan haberdar değil misiniz? Lozanda yapılan haksızlıktan dolayı bu haklı isyanların ortaya çıktığını ne zaman kavrayacaksınız?
Ve Kürtleri dıştalayan yeni ortaklık belgenizin kaç yeni isyana neden olacağını, kaç yüz bin Kürdün canına mal olacağını düşünüyor musunuz?
Çözülmemiş Kürt sorunuyla birlikte Türkiye’yi Avrupa birliğine almakla bütün Avrupa insanlarını bir mayın tarlasına sürdüğünüzün bilincinde misiniz?
Sesim aracılığıyla sizin kulaklarınıza fısıldamak istiyorum.

Türk devletinin hilelerine, gücüne ve stratejik konumuna boyun eğip yeni haksızlıkların, yeni katliamların başlatıcısı olmayın!
Çünkü orta yerde bütün ulasal haklardan mahrum otuz milyonluk bir ulus vardır.
Ve bu ulus bütün şerefli ulusların sahip olduğu haklara sahip olmak istiyor.
Bunu engellemekle suyun önüne çürük bir bend kurmak istiyorsunuz.
Bir gün o bend yıkılırsa, siz de boğulursunuz bunu bilin!
Uzağı gören biri olarak, söylemek görevimdir, çekinmeden  size söylüyorum.
Ayrıca  Kürdistan halkına da söyleyeceklerim vardır:

Türkiye Cumhuriyeti hakkınızı vermiyorsa, Avrupa Birliği haklarınızı kendi belgelerine koymuyorsa kabahat onlarda değildir.
Siz haklarınızı  almasını bilmediniz.
Ölmeyi bildiniz, savaşmayı becerdiniz, acı çekmeyi öğrendiniz, kahramanlar çıkardınız ama hakkınızı almayı becermediniz.
Haklarınızı alacak biçimde örgütlenemediniz.
Kendi kaderinizi elinize alamadınız.
Kaderinizi bir tek adama teslim ettiniz.
Aklı başında insan gibi mücadele edeceğinize bu çağda müritleştiniz.
Kafası az buçuk çalışanların çoğunu “bozguncudur” gerekçesiyle ortadan kaldırdınız.
Ve hain bir çobana inanmış gafil bir koyun sürüsüne dönüştünüz.
Kendi kaderinize kendiniz razı oldunuz.

Çoban bir bölümünüzü kurda bir bölümünüzü kasaba teslim etti, tercih hakkınızın bile olmadığını anlamadınız.
Eğer böyle olmasaydı bu gün Avrupa Parlementosunun kapısında yüz binlerce Kürt olurdu. Ulusumuzun kaderini ilgilendiren kararların alındığı bu günde tek bir Kürt orada bulunmamaktadır.
Ama Öcalan’ın Mahkemesinin duruşmasının yapılacağı Strasburg’a on binlerce kişinin gideceği bu güden bellidir.
Bir haine bağlandığınız kadar, haklarınıza ve ulusunuza bağlansaydınız kaderiniz böyle noktalanmazdı.
Umarım halkımın aydınları ve gelecek nesiller bundan ders alacak ve ulusumuz bu alaca karanlıktan kurtulacaktır.

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu