Makalelerim

Yanıldık

Selim Çürükkaya / Türkiye´de 1970 yıllarında sosyalizm ile ilgili kitaplar çokça tercüme edilmeye başlandı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya önderliğinde gelişen devrimci gençlik hareketleri, Vietnamda başarıya ulaşan ulusal kurtuluş mücadelesi, sosyalizme ilgiyi artırdı…. Biz bu yıllarda sosyalizmi keşfettik, gece gündüz okumaya öğrenmeye çalıştık. Kısa bir süre sonra “Bilimsel sosyalizm, felsefe, diyalektik, proleterya diktatörlüğü, artı-değer, emperyalizm, sömürgecilik, ulusal kurtuluş mücadeleleri;

 Paris Komünü, Sovyet Devrimi, Gine, Mozambik” derken,  evrenin oluşumu; dünyanın soğuyup kabuk bağlaması, lav patlamaları, gazların ortaya çıkması ve ayrışması, farklı gazların birleşmesi sonucu yeni gazların oluşumu; su, yağmur, denizler, göller, ilk canlıların suda üremesi, evrim teorisi; ilk insan, uygarlıklar, savaş, barış, toplum ve medeniyetler; Mezopotamya, Mısır, Çin, Hindistan, ilk tanrılar, ardından; felsefe; Sokrates, Platon, Aristo, Köpek Diogenes, hemen sonra dinler; Zerdüşt, Teao, Buda, Davut, Musa, İsa, Muhammed… Dinler, Hazreti Adem‘i başlangıç saydı, bilim veya felsefe sudaki ilk canlıyı işaret etti. Bu iki zıt görüş, beynimizi savaş alanına çevirdi ve biz “dinleri terk ederek” (ettiğimizi sanarak) bilime sarıldık. Bilimsel kelimeler ve bilimsel yöntemlerle kendimize yeni peygamberler yarattık.

Bu kutsal görev için, kendimizi yakarak, küllerimizden yeniden kendimizi yarattığımıza inandırarak bir müritten daha inançlı, bir kahramandan daha cesur, bir dervişten daha gezgin haline gelip, bizi cennetimize götürecek olan aracı (partiyi) yaratma yoluna koyulduk.

Proleterya partisi olarak adlandırdığımız partimizde, tek bir proleter yoktu; ilk başta, en yüce karar organımız kongreydi, o­nun altında merkez komitesi, o­nun altında eyalet, o­nların da altında başka bir çok komite vardı. Bütün komiteler merkeze, merkez de kongreye tabiydi. Birey iradesini kayıtsız koşulsuz örgüte teslim etmek zorundaydı. Sosyalizmin bize sunduğu reçete buydu.

Süre içinde merkezin seçtiği genel sekreter, merkezi kendine, bütün komiteleri merkeze tabi kılınca, kendisinin altında olan komitelerden oluşacak kongreyi de kendine tabi kılmış oluyordu.

Ve biz “dini terk etmiş kafamızla” yeni dinin iradesiz militanlığına kendimizi yatırarak, proleteryanın ve halkımızın kurtuluşu için büyük kavgalara giriştik. Silahsız olarak ve çıplak yüreğimizle otomatik silahlarla çatışmalara girdik işkencelerde Ísa gibi imanla direndik. Ölüm oruçlarında dünya rekorlarını kırdık tırnak makaslarıyla demirleri kestik, zindan duvarlarını delik deşik ettik, yüce dağlarda aç karınla kışta karda KILEŞlerle tanklara karşı savaştık. 1985´te komünist partilerin en büyüğü iflas bayrağı çekti. Büyüğü takip eden küçükler, iskambil kağıtları gibi ard arda devrildi. Ve bizler, hiç bir şey olmamış gibi yeni şeytanlar yaratarak suçu o­nlara (revizyonizm, opurtonizm, sosyal emperyalizm, Brejnev, Kruchev ve benzeri argumanlara) yükledik.

Bilim adına ayetlerimizi olduğu gibi tekrar ettik; peygamberlerimize tapınmayı sürdürdük, partimizde, politikamızda, ideolojimizde hiç bir değişiklik yapmayı gerekli görmedik. Bize eleştiri yöneltenlere karşı hazır kalıplarımızla, cevaplarımızı yüzlerine savurduk. Bütün komünist partilerde çıkan hastalıkların beş katı bizde de çıktı. Bilim adına hareket ettiğimizi düşünen bizler, hastalıklarımızın nedenlerini hep şeytanlara yükledik. Onları öldürerek güç gösterileri ile kitlelerin gözünü korkuttuk.

En son bizim partimizde diğerleri gibi yıkıldı. Ve biz yola devam sloganıyla tekrar imanımıza yüklenmeye karar verdik.
Saddam devrildi, Evdo gitti, bütün taşlar yerinden oynadı. Bir biz değişmedik.

Gerçekleri izah etmekten korktuğumuz, onlarca kez yanıldığımız halde yanıldığımızı bir türlü kabul etmediğimiz «Anne bak kral çıplak! » hikayesinde aldatılan halkın psikolojisini üzerimizden atamadığımız için, doğruları bulamıyor, dünyayı kavrayamıyor, kendimize yeni bir yol bulmada zorlanıyoruz. Yanıldığımızı açık yüreklilikle kabul edersek, Korkmadan gerçekleri anlatabilirsek,  dünyanın bu günkü gerçeklerini özgür beynimiz ve peygambersiz bir bilimle analiz edersek, insanlığa ve toplumumuza daha özgür ve daha gelişmiş bir evreye doğru yol aldırabiliriz.

23.03.2004

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu