Makalelerim

Hoşça kalın!

Korkunun ecele faydası yoktur. Perinçek hücreden mücadelesine devam ediyor.Başta Doğu Perinçek ve Cumhuriyet Güçbirliği’nin diğer adayları 13 Haziran’da meclise girecek, Atatürk’ün devrimci grubunu kuracaklardır.

Selim Çürükkaya / Sayın Mahmut Alınak tutuklanmadan önce bize bir mektup bırakmış. Onun mektubunu kamuoyu ile paylaşacağız, kendisinin tutuklanıp tutuklanmadığını bilmiyoruz. Zira Kürdistan ve Türkiye’ de öylesine çok tutuklanmalar varki; artık kimin tutuklandığını kimin henüz tutuklanmadığını çıkarmak zor oldu. Sayın Alınak, Türkiyede bir “korku imparatorluğu”nun kurulmakta olduğunu veya kurulduğunu söylüyor. Ben, onun bu görüşlerine katılmıyorum. Türkiyede Recep Tayİp Erdoğan’ ın iktidarına karşı bir savaşın ve çatışmanın olduğunu kabul ediyorum. Bu çatışmanın bir tarafında AKP iktidarı, karşı tarafıda Ergenekon ve KCK vardır.. Operasyonlar bunlara karşı yapılıyor, yüzlerce hatta binlerle ifade edilen tutuklu, bu iki kesimdendir.

Erdoğan iktidarını “korku imparatorluğu” ilan edenler, bu iki kesimdir. Ve iktidar, bu iki kesimin korkusudur. Bakın daha aylarca önce Ergenekon örgütünün tutuklu Stratejisti Doğu Perinçek AKP iktidarını nasıl değerlendiriyor:
“Ortaya çıkan bu tablo Türkiye’de kurulan “korku imparatorluğu”nun somut göstergesidir. Aynı zamanda“korku imparatorluğu”nun “korkusu”nu da göstermektedir.

Korkunun ecele faydası yoktur. Perinçek hücreden mücadelesine devam ediyor.
Başta Doğu Perinçek ve Cumhuriyet Güçbirliği’nin diğer adayları 13 Haziran’da meclise girecek, Atatürk’ün devrimci grubunu kuracaklardır.

AKP’nin “korku imparatorluğu”, duvarları üzerine inşa edildiği Silivri’den yıkılacaktır. ”

http://www.ilk-kursun.com/haber/72009 .

Ergenekon’un diğer stratejisti Yalçın Küçük’ün aynı tespitleri yapması hiç de tesadüfi değildir:

“Karanlıkta ıslık çalıyorlar, ecele faydası yoktur, hatırlatıyorum. Dağlardan “Cumhuriyet Yeli” esiyor ve korkuyorlar”

http://www.aydinlikgazete.com/index.php?option=com_content&;view=article&id=1045:yalcin-kuecuek-ben-sana-saral-demem-sen-bana-sakar-deme&catid=113:yalcnkucuk&Itemid=102.

Şimdi sayın Alınak’ ın da Doğu Perinçek veya Yalçın Küçük gibi AKP iktidarına “korku imparatorluğu” adını koyması, tesadüfimidir? Ben umarım ki tesadüfi olsun, umarım ki sayın Alınak, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek’ ten habersiz olarak bu tanımı yapmış olsun. Alınak’ ın tesbitinin denkliği bir tesadüf olarak kabul edilese bile, AKP ye karşı savaşan cephenin oluşmasında bir tesadüfün olmadığı anlaşılmış durumdadır. Bir kere sağlıklı kafayla şöyle bir geçmişe bakalım, AKP ye karşı savaş ne zaman başladı? 2004 yılının Mayıs ayında. İmrallı da yapılan bir avukat görüşmesinde yeniden çatışmaların başlaması için talimat verilmişti. O günden bu güne kadar AKP iktidarına karşı bir cepheleşmenin olduğu anlaşıldı.

AKP kendisine karşı savaşan bu cephenin üzerine gittikçe, bazı ilginç ilişkiler su yüzüne çıktı. Örneğin AKP iktidarı General Veli Küçük’ ü tutukladı. Kimdi Veli küçük? Jitem’in kurucusu! Ne yapmıştı Jitem? 10 Binlerce masum Kürt ve PKK militanını yok etmişti, öldürmüştü, asite atıp bitirmişti, ordunun kazan dairelerinde  odun niyetine yakıp askerleri ısıtmıştı. Bu  Veli Küçük’ün tutuklanmasına Yalçın Küçük karşı çıkmıştı. “vay siz Veli paşa hazretlerini neden tutukluyorsunuz?”demişti.

Kimdi Yalçın Küçük peki? İmralı’da tutuklu olan Abdullah Öcalan’ın ideolojik kardeşi idi!  1993 yılından  29 Ekim 1998 Cumhuriyetin kuruluş gününe kadar Öcalan ile birlikte Kürt hareketinin aktif kesimini yönlendirdi. Bu tarihe kadar Öcalan’ın savunucusuyken, aniden Mustafa Kemal’ in savunucusu ve General Veli Küçük’ün hamisi olarak piyasaya çıktı. Şimdi burada durup düşünmek lazım! Yalçın Küçük nasıl oluyorda hem onbinlerce Kürdü öldüren katleden General Veli Küçük’ün, hemde Kürtlerin lideri olarak takdim edilen Abdullah Öcalan’ın kardeşi olabiliyor? Veya nasıl oluyorda Yalçın Küçük hem “Kürtlerin Katili” Veli Küçük’ü, hemde “Kürtlerin Kurtarıcısı” Abdullah Öcalan’ı hararetle savunuyor? Bu anlattıklarıma inanmayan okuyucularım varsa lütfenwww.youtube.com adresine girsinler, Yalçın Küçük adını yazıp görüntülü klipleri izlesinler.

Ergenekon tarafında Tutuklananlar arasında yalınız Veli Küçük yok! Daha ilginç isimler var! Ve bu isimler daha karmaşık ve karanlık ilişkilerin odakları. Mesala Albay Hasan Atila Uğur. Abdullah Öcalan’ ı Kenya’dan kendisinin getirdiğini itiraf etti. Onun soruşturmasını yapanda O’dur. Kenya öncesi Öcalan’ı çok yakından tanıdığının emareleri vardır. Bir kere “Kenya’ ya uçak kalkmadan önce, her şey tamamlanmış, ama Öcalan’ı çok yakından tanıyacak bir subayın bulunmasına sıra gelmiştir, bu subay bulununca operasyonun hazırlıkları tamamlanmıştır” satırlarının yazarı şu anda Albay Hasan Atilla Uğur ile birlikte tutuklu olan başka bir Ergenekoncudur. Ve albay Hasan Atilla Uğur ile Öcalan’ın yolları Şam da kesişir, Yalçın Küçük 1992 yılında yazdığı kitabının adını boşuna “Kürt bahçesinde sözleşi” koymamıştır.  Albay Hasan Atilla Uğur neden tutukludur? Şu anda bildiğimiz gerekçe, AKP iktidarına karşı hazırlanan darbe teşebbüsünün içinde yer almasıdır. Hepsi bu kadar mı? Gerisi devlet sırrıdır! AKP açıklamıyor! Veya açıklamaya gücü yetmiyor, eğer bu doğru değilse işine gelmiyor!

Doğu Perinçek ile Albay Hasan Atilla Uğur arasında ne gibi bir ilişki var? En azından şu anda ikisi aynı örgütün üyesi olarak yargılanıyorlar. Biri  “Maocu bir kominist” diğeri “türk subayı”, iken şimdi aynı cezaevinde, belkide aynı koğuşta maskelerini çıkarmış olarak kalıyorlar. Perinçek ile Öcalan’ın ilişkileri de ilginçtir. Öcalan 1972 de Perinçek in kaleme aldığı “Şafak grubunun” bildirisini dağıtarak tutuklandı, bu ilişkileri hep sürdü, bazen danışıklı dövüş yapsalar da Öcalan İmralı’ da tutuklu iken bile Perinçek ile mektuplaşıyordu. Kim bilir bu mektuplaşmalara aracılık yapan, belki de albay Uğurdur!

“Kürtlerin katili” ile “Kürtlerin kurtarıcısının” aynı cephede yer alması, “kurtarıcının”, “katilden” daha fazla Kürt katlettiği gerçeğinin henüz bilinmemesi, Yalçın Küçük’ün hem “katilin” hemde “kurtarıcının”ideolojik kardeşi olması akıllı olanlara çok şey anlattır. Gafil olanlara ise bir keklik hikayesi iyi gider:

Bu günlerde operasyonlarda çok sayıda Kürdün yakalanması, hapishanelerin doldurulması elbete acı vericidir. Ben bir dağ köyünde büyüdüğüm için, keklik avını bilirim. Bizim köyün yan tarafında bir tepe vardı, tepe dediğim küçük bir dağdı. Çırılçıplaktı. Keklik avcıları dağın alt tarafından dağın  tepesine kadar bir çizgi şeklinde çalılardan bir çeper yaparlardı. Biz bu çepere zazaca; “meteris” derdik. Avcılar, bu çeperin iki yanında aşağıdan yukarıya doğru at kıllarından, küçük kazıklar ve uzunca bir ipten ibaret tuzaklarını kurarlardı.Tepenin tam tepesine de“kafesteki kekliği” kamuflajlı bir yere yerleştirirler idi. Avcının kendiside tüfeği ile mevzilenir, “kafesteki kekliğin” sesine gelecek olan keklikleri bekler idi. “Kafesteki keklik” ötünce, çevrede sesi alan özgür keklikler,  dağın eteğinde toplanır, her ne hikmetse, hala çözememişim, yapılan çeperin iki kenarından çeperi takip ederek “kafesteki kekliğin” sesine giderler ve ard arda tuzaklara takılırlardı. Tuzaklardan kurtulunlarda dağın tepesinde saçmalara hedef olurlardı.

KCK’ nın Kurulmasına nerede karar verilmişti? İmralı’ da. İmralı neresi? Türk Genel Kurmayının askeri karargahı? Bu örgütün adıda burada konulmuştu, proğramıda burada yazılmıştı. Tüzüğü, yani anayasası da burada yapılmıştı. Başkanıda burda, askeri karargahın denetimi, gözetimi altında oturuyordu. Bu KCK ile “meteris”veya at kılından yapılmış “keklik tuzakları” birbirlerine ne kadar çok benziyordu? Ya tam tepeye çıkıp, saçmalara hedef olup, yaşamını yitiren keklikler? Peki özgür keklikler kafeste öten kekliğin sesine neden giderler?

 

Ben son operasyonlarla ilgili haberleri izlediğimde veya sayın Alınak’ ın bize yollamış olduğu mektupları okuduğumda, bizim köyün tuzaklara takılan kekliklerini hatırlar ve üzülürüm. Bu hikayedeki avcı kim, kafesteki keklik kim, tuzaklara takılıp esir düşen keklikler kim, kurşunlara hedef olan kekliklerin hali nicedir?

Sayın Alınak’ ın yazısını aşağıda olduğu gibi vereceğim ama iki konudaki görüşlerine kesinlikle katılıyorum: 1- PKK ile sürdürülen savaşın yani keklik avının bitirilmesi istenmiyor. 2- Avukatlar devletin haberi, onayı bilgisi ve ilgisi olmadan İmralı ile Qandil arasında hiç bir şey yapamazalar. Eğer Avukatlar Avukatsa çıksınlar durumu net ve somut olarak açıklasınlarki bu oyun bozulsun. Bütün bunlardan sonra Sayın Alınak ın  makalesini sunuyorum:

 

“BİR KORKU İMPARATORLUĞU KURMAK İSTEYEN TAYYİP ERDOĞAN DİKTATÖRLÜĞÜ, AYETULLAH HUMEYNİ, RUS ÇARI KORKUNÇ İVAN VE TARİHTEKİ BENZER DİKTATÖRLÜKLERİN GÜNÜMÜZE UYARLANMIŞ ŞEKLİDİR

Pervasızca hüküm süren Tayyip Erdoğan diktatörlüğü artık tarihteki diktatörlükleri aratmaz hale geldi. Türk, Kürt…tüm siyasi muhalifleri, basını, köşe yazarlarını, kitle örgütlerini ve hak arayan herkesi ağır bir baskı altına alan bu diktatörlük tipik bir Somozo, Ayetullah Humeyni, İdi Amin, Belkçika kralı 2. Leopald, Pol Pot ve Korkunç İvan diktatörlüğüdür. Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile başlatılan yargı operasyonu İsa’nın çağa uydurulmuş çarmıha gerilişidir. Kerbela cinayetinin bir versiyonudur. Tek farkı demokrasi ve hukukla maskelenmiş olmasıdır.
Etnik kökeni ne olursa olsun diktatörlüğe hizmet etmeyen herkes hedeftir. Gerici cemaate mensupsanız devletin tüm imkânları ayaklarınızın dibine serilir. Değilseniz düşman muamelesi görürsünüz. Göz önünde olan şu gerçeği kafamıza iyice sokmamız gerekir: Faturayı sadece muhalif Kürtler değil, bir şekilde Türkler ve öteki halklar da ödüyor. Haklarını aradıklarında coplanarak ve biber gazı sıkılarak, ekonomik sıkıntılarla boğuşarak, yoksullukla cebelleşerek, hastane kapılarında sürünerek, işsizlik cehenneminde yanarak, şovenizmle zehirlenerek, eğitim ve kitle iletişim araçları ile bilinçleri çöle çevrilerek ödüyorlar. Türk insanı nasıl acımasız bir saldırı altında olduğunu görmedikçe, esenliğe ve özgürlüğe kavuşamaz. Çıktığımız bir yolculukta yaralı koltuk komşumuz acılar içinde kıvranırken -şayet ruh sağlığımızı yitirmemişsek- nasıl şen şakrak mutlu bir yolculuk yapmamız düşünülemezse, dünyanın neresinde olursa olsun bir halk ya da bir ülke cendere altındaysa insanlığın mutlu olması mümkün değildir.  Bu apaçık gerçek karşısında tüm insanlık, tüm dünya asırlardır süren Kürt dramına karşı çıkmalıdır. Gerçek mutluluğun anahtarı burada saklıdır. Bunu sadece insani nedenlerle değil, en başta kendi esenliği için yapmalıdır. İyi düşünüldüğünde görüleceği gibi, mazlum Kürt’ün özgürlüğü ve mutluluğu tüm insanlığın, herkesin özgürlüğü ve mutluluğudur. Yaratılmak istenen korku imparatorluğu sadece Kürtleri değil onurlu kalmak isteyen herkesi boyunduruk altına almayı amaçlamaktadır.
Başka bir şey daha: Halkın dini inançlarını dizginsizce sömüren bu diktatörlük, sanıldığının aksine PKK ile sürdürdüğü savaşın bitmesini istemiyor. Çünkü bu savaşı demokratik hak arama özgürlüğünü askıya almak, ezmek ve halkı boyunduruk altında tutmak için bir fırsat olarak kullanıyor. Bu nedenle çatışmalarda hayatlarını kaybeden askerler için söyledikleri tüm sözleri yalan ve sahtedir. Televizyon kameralarının önünde yüzlerine takındıkları üzgün ifadeler ise ustaca resmedilmiş birer maskeden ibarettir. Savaşın bitmesini istemedikleri içindir ki, akan kanın durması ve gençlerin ölmemesi için girişilen her çabayı düşmanca karşılamaktadırlar. Benim bu yönlü gayretlerime karşı kurdukları komplo buna açık bir örnektir. Gençler Ölmesin Ocaklar Sönmesin Girişimi (GEOS) adına İmralı’ ya giderek akan kanın durması için sivil bir açılıma katkıda bulunmak istemiştim. Peki, onlar ne yaptı? Önümü kesmek için –zerre kadar da olsa hiçbir bilgi veya belgeye dayanmadan- beni KURYELİKLE suçladılar! Gel gelelim şimdi ortaya çıktı ki Tayyip Erdoğan’ın kuryeleri Kandil’e gitmiş! Ne var ki siz bu satırları okuduğunuzda ben kuryelik suçlamasıyla tutuklanmış olacağım! Bu küçük örnek bile nasıl karanlık bir oyun kurduklarını gün gibi ortaya koymaktadır.
“Avukatların Öcalan’dan talimat aldığı ve bunları Kandil’e bildirdiği iddiası doğru ise – ki değildir -devlet neden tedbir almadı, neden engellemedi, neden sağır kesildi, neden 12 yıl tuzak kurup pusuda bekledi? Neden göz göre göre onca askerin ölümüne göz yumdu? Hangi karanlık emeller için o gençleri gözden çıkardı? Neden anne ve babaların dünyalarını karartı? Neden binlerce ocağın sönmesine seyirci kaldı?
Tezgâhladıkları bu kanlı siyasetin üstü Seyit Rıza’nın torununu Başbakanlıkta ağırlamakla örtülemez. Bu karanlık siyaset yabancısı olmadığımız kırbaç ve şekerleme siyasetidir. Tayyip Erdoğan bu aldatmacanın hep böyle süreceğini sanıyorsa aldanıyor. Şu yaşlı dünya şimdi yerlerinde yeller esen nice diktatörlükler gördü, geçirdi. Ona şunu hiç unutmamasını tavsiye ediyorum: Kendisi bugün Dersim için nasıl özür diliyorsa, yarın başkaları da şimdi yapılanlar için özür dileyecek. Ve onun tarihteki yeri Korkunç İvan’la Humeyni’nin yanı olacak.
Dostlar; dünya dönüyor, hayat sürüyor. Bu karanlık günler elbette geçecek. Yarınlarda aynalara kendimizden utanarak değil gülümseyerek bakabilmeliyiz. Gün namuslu, cesur seslerin günüdür. Bu ölümlü dünyada çocuklarımıza ve torunlarımıza bırakabileceğimiz en şerefli miras zaman okyanusunda cesaretle çınlayacak gür seslerimiz olacak. Hoşça kalın. Sevgilerimle
Mahmut ALINAK”

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu