Dizi Yazılar

PKK yi Kimler Kurdu ? 7

Ölüm orucunun beyninde yarattığı tahribattan dolayı, yatalak olarak yaşmak zorunda kaldı. Tahliye olana kadar tedavi edilmedi. 1991 Yılında tahliye oldu. Tedavi olmadan Bekaa vadisine ulaştı. Aradığı örgütü bulamadı. Öcalan’ın kurduğu diktatörlüğe boyun eğmedi.

Selim Çürükkaya / 119 – Fuat Çavgun: 1954 Urfa Hilvan’da doğdu, lise mezunudur. Grubun çalışmalarına Hilvan bölgesinde katıldı. Urfa ve kasabalarında görevler üstlendi. Kürdistan devrimcileri grubunun yartılmasında, gelişmesinde yayılmasında büyük etkisi oldu. 12 Eylül darbesinden önce yakalanıp Malatya cezaevine konuldu. Burada bir arkadaşıyla cezaevi duvarını delerek firar etmek istedi, arkadaşı kaçmak istemekten vazgeçtiği için tek başına firar edemedi.

Bu firar girişiminin ardından Diyarbakır zindanına gönderildi. Buraya gelince, teslimiyet dönemi başlamıştı, tek başına direndi, Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran onu demir şişlerle döverek ayak bileğini kırdı. 14 Temmuz 1982 Ölüm orucuna katıldı, elinci günde komaya girdi, tekrar yaşama döndüğünde dört arkadaşının ölüm orucunda öldüğünü, cezaevi idaresi ile ölüm orucundaki diğer arkadaşlarının 7. Kolordu yöneticileri ile anlaşma yapıtığını öğrendi.

Ölüm orucunun beyninde yarattığı tahribattan dolayı, yatalak olarak yaşmak zorunda kaldı. Tahliye olana kadar tedavi edilmedi. 1991 Yılında tahliye oldu. Tedavi olmadan Bekaa vadisine ulaştı. Aradığı örgütü bulamadı. Öcalan’ın kurduğu diktatörlüğe boyun eğmedi. Bekaa vadisinden Öcalan’ın talimatıyla sürgün olarak Almanya’ya yollandı. Burada da örgüt, tedavisine engel koymaya çalıştı, ama Fuat direnerek yaşama tutundu, kimseye boyun eğmedi, gördüğü tedavi sonucu kısmen iyileşti, hala Almanyada yaşıyor.

120- Ali Zoroğlu: Bingöl’e bağlı Genç kasabasında doğdu. Hidayet Bozyiğit, Zeki Palabıyık ve Selahattin Demir ile birlikte Kürdistan devrimcileri grubunun çalışmalarına katıldı. Genç, Bingöl ve başka bölgelerde örgütsel çalışmalar yaptı. Tutuklanıp Elazığ Sıkıyönetim mıntıkasındaki cezaevlerine konuldu, oda uzun süre cezaevlerinde kaldı. Tahliye olunca Avrupa’ ya ulaştı. Bıraktığı örgütü ile karşılaştığı örgüt arasındaki özellikleri kavramaya çalışırken tasfiye edildiğini dahi fark edemedi. Almanya ‘da tutuklanıp hapse atıldı. Tahliye olunca, Alman polisinin gözetimi altında yaşamaya mahkum oldu.. Kimselerin tanımadığı, geçmişi olmayan bir adam gibi ellisinden sonra sıfırdan yaşam savaşına daldı.

 121 – Hasan Şerik: 1955 Sivas Divriği doğumlu, Ankara da büyüdü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde okurken grubun kuruluş çalışmalarına katıldı. Üniversiteyi terk ederek Antep’te grubun sorumluluğunu üstlendi. 12 Eylül darbesinden dolayı tutuklandı. 1991 Yılında tahliye oldu. Bekaa vadisine ulaşınca, Öcalan’ın diktatörlüğünü çoktan inşa ettiğini fark etti. Ona göre yapılacak bir şey yoktu. Eniştesi Av. Mahmut Bilgili’ nın akibetini dahi soramayacağını biliyordu. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık misali yutkunup durdu. Hala öyle yutkunarak yaşıyor.

122 – Doğan Kılıçkaya: 1955 Sivas Kangal doğumlu, Ankara da büyüdü. Lise mezunu, grubun çalışmalarına1976 larda Ankara’da katıldı. Darbe döneminde cezaevlerinde 12 yıl yattı, tahliye olunca Bekaa’ ya gitti, buradan Kürdistan’a savaşmaya gönderildi, bir çatışmada yaşamını yitirdi.

 123 – Metin Arslan: Sivas doğumludur, Ankara’da büyüdü, grubun çalışmalarına burada katıldı. Bir ayağından aksak olduğu için örgüt içinde “topal Metin olarak” anıldı. Darbe döneminde Urfa’ da yakalandı. Diyarbakır cezaevine konuldu. İşkencelere maruz kaldı. Tahliye olunca Avrupa’ ya gitti, burada sorumluluklar üstlendi. İşkence kurbanıyken örgüt içinde, hem de Avrupa da işkenceci oldu. Çobanken Hakkari mıntıkasında  gerillalara katıldıktan sonra Türk askerleriyle girdiği çatışma sonucu felç olan  Şerif adındaki gerilla, Bremen’e ulaşıp iltica etti. Tekerlekli koltuğa mahkum olduğundan yalınız yaşayamazdı. Bremen sosyal dairesi Şerif’e: “Bir bakıcı bul maaşını biz öderiz” dedi. Şerif de derneğe gidip gelen Aysel’e bu durumu bildirdi. Aysel kabul ettti, Şerif’in evine gidip gelmeye başladı. Bir müddet sonra birbirlerini sevdiklerini anladılar. PKK içinde ölüm haberleri hiç duyulmaz ama sevgi ve aşk haberleri çabuk yayılır. Şerif ile Aysel’in ölüm kararı PKK Avrupa örgütün merkezi tarafından verilir, Topal Metin tarafından uygulanır. Bir Hitler sığınağında uygulanan işkenceli ölüm için Almanya’ nın en ünlü dergsi Der Spigel tam dört sayfa ayırdı. Bu olaydan sonra Metin arsalan Qandil dağına gitti.

 124 – Duran Kalkan: 1954 Tufanbeyli Adana nüfusuna kayıtlıdır. Türk kökenlidir. Ankara’ da üniversitede   öğrenci iken 1975 yıllarında Kürdistan devrimcileri ile ilişkiye geçti. Ankara’dan başka Kürdistan’ın bazı illerinde örgütesel faaliyetler yürüttü. PKK tarihinde “Fis toplantısı” olarak bilinen toplantıya katıldı. 1979 Kasım ayında Urfa’da yapılan bir toplantıda PKK’ye bağlı askeri bir örgütün kurulmasına dair kararlar alındı. Duran Kalkan bu kararları Mazlum Doğan, Aysel Çürükkaya ve Yıldırım Merkit’in bineceği taksinin çamurluklarının altında sakladı. Bunu kimseye söylemedi. Duran Kalkan’ın bindiği araba önde, Mazlum Doğan ve arkadaşlarının bindiği araba arkadan Duran’ı izleyerek Mardin’ gideceklerdi, yolda arama veya herhangi bir şüphe karşısından Duran Kalkan’ın bindiği araba kendilerini izleyen arabaya sinyal verecekti. Mardin Urfa Karayollunda trafik polisi, Mazlum Doğan’ın içinde bulunduğu arabayı durdurdu, Duran Kalkan’ın öndeki aracı sinyal vermedi, Mazlum ve arkadaşları belgelerle birlikte 27 Kasım 1979 günü yakalandı.

Mazlum Doğan, henüz askeri darbe işbaşına gelmeden cezaevinden firar etmeyi tasarladı. Yaptığı plana göre haftada bir cezaevinden alınan çöp bidonlarından birinin içine girecek, üzerine çöpler ve bezler konulacak, kamyon Mardin kapıdan çıkacak, Dicle nehri kıyısındaki çöplükte bidonlar boşaltacaktı. İşte bu noktada kendisine yardımcı olacak iki kişi lazımdı. Dışarıdaki örgütten bu işi organize etmelerini istedi. Organize işini Duran Kalkan üstlendi, bizzat olay yerine giden Akif Yılmaz ve Şükrü Çiçek ellerinde olmayan bazı nedenlerden dolayı Mazlum Doğan’ı kaçıramadı ve çöp bidonlarını boşaltan askerler, Mazlum Doğan’ı yakalayıp geri hapishaneye götürdü. Akif Yılmaz ve Şükrü Çiçek son nefeslerini verdikleri güne kadar Mazlum’u kurtaramadıkları için hep vicdan azabı duydu. Duran Kalkan’ın vicdan azabı duyup duymadığı bilinmemektedir. Duran Kalkan’ın  Mazlum Doğan’ın yakalanması ve kaçırılamamasına dair soruşturmaya çekilip çekilmediği de bilinmemektedir. Duran Kalkan Yurt dışına Şam’a gidince, Öcalan’ın emir eri olduğunu görüyoruz. “Abdullah Öcalan bizim için önemlidir, bir iki arkadaş onu korusun” önerisini getirip, Öcalan’ı korumalar ile dolaştıran Duran Kalkan’dır. Yine Öcalan bir yere gittiği zaman önünde ayağa kalkılması gerektiğini kurallara bağlayan Duran Kalkan’dır. Bunların ötesinde Öcalan’ın PKK içindeki diktatörlüğünü inşa eden adamlardan biri kesinlikle Duran Kalkan’dır. Aslında bu Duran Kalkan tam olarak bir muammadır. Hiç bir Kürt onun kim olduğunu, nereden geldiğini, annesi ve babasının kim olduğunu, kardeşlerinin olup olmadığını bilmez.

İşte böyle Muamma bir adam olan Duran Kalkan, Şam’dan 1983 lerde Güney Kürdistan’a yollandı. Burada tutuklu olan PKK lilerin soruşturmalarını  yaparak çoğunluğunu katletti. Buradan Avrupa’ya gönderildi. İyi Almanca bilen bir PKK’li taraftara göre: “Bonn da düzenlenmek istenen Türkiye karşıtı bir yürüyüş öncesi Duran Kalkan bizden beş adet köpek bulmamızı istedi, ne yapacaksınız köpekleri dediğimizde,  dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için yürüyüş esnasında çarşının ortasında köpeklerin üzerine benzin döküp çarşıya salacağız” dedi. Bekaa vadisinde köpek yakmaya alışan Duran Kalkan, hayvansever Kütlerin duvarına çarpınca, durdu. Ama Avrupa da Kürtleri imha etmeye devam etti. PKK kurucusu Mahmut Bilgili, bizzat onun organizesi ile parçalanarak kanalizasyona atıldı. Kürdistan Sosyalist Partisi ve DDKD nın bazı önde gelenleri onun organizesiyle Avrupa ‘da katl edildi.

Fransa’nın Alp dağlarında Longo Mayi’ nın çiftliğinde Örgütün Merkez komite üyeleri Ali Çetiner ile Edip’ i infaz etmek isterken Longo Mayi örgütü tarafından suçüstü yakalandı ve Longo mayi çiftliğinden kovuldu. Ali Çetiner’in bunların elinden kaçıp önce İsveç’ e, ardından Alman polisine itiraflar yapınca, Duran Kalkan ve arkadaşları yakalanıp, hapse atıldılar. Tabi onlara ve bir kısım Kürde göre Alman emperyalizmi devrimci Duran Kalkan’ı haksız yere yargılıyordu. Almanya’da serbest bırakılan Kalkan Güney Kürdistan’a gitti, tek bir gün Kuzey Kürdistan tarafına savaşmak için adımını dahi atmadı. Güney Kürdistan’ da gittiği her dağda bir hapishane kurarak Kürt gençlerini tutuklattı, hapishane olarak kullanılan mağaralarda korkunç işkenceler yaptırdı, itiraflara zorladı, kişiliksizleştirdi. Tutuklu olmayan Gerillalara da öylesine köleci bir eğitim verdi ki; gençleri Öcalan’ın kulu haline getirdi. Öcalan gibi binlerce genci ölüme gönderen ve ölümden hep uzak duran kişilerden biride bu Duran ve Kalkan’dır. Öcalan İmralı da iken avukatlarıyla yaptığı görüşmelerin yazılı kayıtlarında “müdür” den sık sık bahs eder. Bu görüşme notları iyi incelendiğinde “müdür”ün Duran kalkan olduğu anlaşılır. Eğer Müdür Duran Kalkan sa, Türk ordusu tarafından gizliden İmralı ya götürülüp getirildiğine dair belirtiler güç kazanır. Duran Kalkan hala Qandil dağında yaşamaktadır..

 125 – Ali Haydar Kaytan: Dersim Doğumludur. Ankara’da Üniversite de öğrenciyken, Kürdistan devrimcileri grubuna katıldı. Grup aşamasında çok duygusal bir insandı. Karınca incitmez cinsindendi. Ajite çekerken ağlar, dinleyenleri de ağlatırdı. Kuru biri değil, gerçekten duygu yüklüydü. Daha doğrusu şair ruhlu biriydi. 1977 Yılında arkadaşı Haki Karer Antep’te öldürüldüğünde “Ben bir insandım” adlı unutulmaz şiirini yazdı. 1978 Yılında örgütün Kararıyla Cemile Merkit ile evlendirildi. Bu aşamadan sonra Öcalan onu kara deftere aldı. Onunla Cemile’ nin evliliği kendilerine karşı silah olarak kullanıldı. Derlerki şansı yaver gitmedi, Cemile hamile kaldı, doğacak olan çocuk da onlara karşı eleştiri konusu yapıldı, hatta derler ki,  “Çocuk doğar doğmaz Ali Haydar bebeyi kapıp yanan kızgın sobaya atmış ve kül olup gitmiştir.” Şair ruhlu birine, doğan bebeğini yaktırırsanız, artık adam, o adam değildir. Şairi öldürmüş, katil ruhlu birini yaratmışsınız demektir. Ali Haydar içindeki şairi öldürülürken, ne acılar çekti, onu kendisi bilir! Ardından öyle bir noktaya geldi ki; eşine bile sahip çıkamadı. Bütün gemilerini yaktı, gitti Öcalan’a taptı. Kendisini bazen “PKK nın köpeği” bazen de “caminin kapısına bırakılan piç” olarak ilan etti. Öcalan’ın ise peygamber olduğunu televizyonların ekranlarında milyonlara söyledi. Kendi bebeğini yakıp kül ettikten sonra, PKK de hiç bir annenin oğluna ve kızına acımadı, sayısı bilinmeyecek kadar genci bizzat kendisi imha etti. Şairden katil Nasıl yaratılır? Sorusunun cevabını bulmak istiyorsanız Ali Haydar Kaytan’ ı tanımak gerektiğine inanıyorum.

126 – Rıza Altun: Kayseri Sarız doğumludur, ama Ankara da otururken Kürdistan devrimcileri grubuna katıldı. Kürtlerin oturduğu mahalle gençlerinin çete başıyken Kemal Pir onu ve grubunu ikna ederek devrimci mücadeleye kazandırdı. Ankara, Antep, Urfa da çalıştı. Siverek te 12 Eylül darbesinden önce yakalandı. Yargılanarak idam cezasına çarptırıldı. Cezaevleri direnişlerine katıldı. Tahliye olunca, Bekaa vadisine gitti, Öcalan, onu yanına alarak Bekada’ ki soruşturma ve yargılamaları ona yaptırdı, elini arkadaşlarının kanına buladı. Yaptıklarının doğru olmadığını bilen Rıza yine de kötü işleri yaptı. Öcalan İmralı’ya geri dönüce, Rıza Qandil deydi. Yakın çevresine Öcalan’ın bir itirafçı olduğunu mahkeme karşısında söylediklerinin “dünyanın neresinde olursa olsun itiraftan başka bir şey olmadığını”  fısıldadı. Hiç bir zaman Öcalan ve sistemine karşı açık tavır alamadı, ama başkalarının tavır alması için çabalar içinde oldu. Avrupa sorumlusu olarak Fransa’ya gelince, Öcalan’ın gerçek yüzünün açığa çıkması için dolaylı çabalar içine girdi, bunu fark edenler Öcalan’ı bilgilendirdi. Öcalan’ onu Qandil’ e çekmek istedi. Elleri temiz olmayan Rıza, kalmayı göze alamadı ve gitti teslim oldu, bitirildi, defteri dürüldü, siyasi olarak öldürüldü, fiziki olarak yaşıyor.

 127 – Mustafa Karasu: Sivas Gürün kazasında doğdu. Ankara da Üniversitede öğrenciyken grubun çalışmalarına katıldı. Diyarbakır da Hıfzisaha adlı bir kurumun kasasını silah zoruyla soymaya kalkarken tutuklandı. Diyarbakır cezaevinde işkencecilere karşı kararlı bir direniş sergiledi. Çok sayıda ölüm orucuna katıldı. 1987 Yılında Diyarbakır cezaevinde tünel kazma işinde karar verenlerden biri oldu. Buradan Urfa, Ceyhan ve Bursa cezaevlerine sürüldü. Cezaevinde kaldığı süre boyunca, Mehmet Şener onun en samimi arkadaşıydı. Kendisi tahliye olmadan önce, Mehmet Şener Öcalan tarafından Bekaa’ da ajan ilan edildi. Mustafa Karasu tahliye olup Şam’a gidince, hakkında kuşkular yaratıldı, yıpratılmak ve boyun eğdirilmek amacıyla Avrupa’ ya yollandı. Burada başarısız ilan edilerek, direkt Botan’a gönderildi. Botan’da düzenlenen bir konferansta, Konferansı düzenleyen Abdullah Öcalan’ın o günkü komutanı Şemdin Sakık en az 500 gerillanın arasında oturan Mustafa Karasu’yu önce süzüyor ardından, “Kalk bakalım sen, Karasu musun, Avareş misin, nesin, kalk bakim ayağa!” diyor aşağılayarak.

Karasu mahcup bir yüz ifadesi ile ayağa kalkıyor, Şemdin’ e değil, yere bakıyor. Şemdin konuşmasını sürdürüyor: “Mehmet Şener’in ajan olduğunu söyleyen sen değil misin?” deyince, Karasu’nun yüzü kırmızı kesiliyor, Şemdin durumdan yararlanarak ikinci sorusunu soruyor: “Peki on yıl bir ajanla birlikte çalışana ne denir?” diyor. Karasu sus pus kesiliyor. Zira, Şemdin’in şahsında konuşanın parti olduğunu biliyor. Çünkü yapı olarak Karasu partiye tapıyor.. Ama parti demek Öcalan demek olduğunu anlamıyor. Bu konferanstan sonra, Cezaevlerinin bir numaralı kahramanı Mustafa Karasu’ya, kelimenin tam anlamıyla PKK’de ki “hain” Alevilerdeki “düşkün” katoliklerdeki “aforozmuamelesi yapılıyor. Karasu bir çadır komutanıyla görüşmek için gitse, çadır komutanı onu bir saat ayakta bekletir, ondan sonra içeri alırdı. Tek bir gerilla onunla konuşmaz, selam vermezdi. PKK nin her şeyi vardır, sadece yaşayan kahramanı yoktur. İşte Karasu cezaevinden çıkarken yaşayan kahramanlardan biri idi. Botan da o kahramanın ölmesi yok olması gerekiyordu. Altı ay içinde yok ettiler o kahramanı. Cenaze törenini ise Murat Karayılan’a yaptırttılar. Karayılan Botan’a gelince, yeni bir konferans düzenlendi, aforoz edilmiş Karasu’ da bu konferansa sıradan biri olarak alınmıştı. Karayılan konuşmasına başlarken, “Önderliğin Karasu’ya selamları var, yapı Karasu arkadaşa sahip çıksın, çünkü, o bizim eski bir değerimizdir” dedi. Kendi direnişi, karalılığı ve çabalarıyla yükselen Karasu, Botan da bu yöntemlerle yerin altına batırıldı. Direnişçi, kararlı Karasu yok edildi. Apo’nun sözleri ile yeniden yaratılan sadece Öcalan’ı öven bir Karasu kaldı. Şimdi Qandil dağında yaşayan bu Karasu’dur.

128 Cemil Bayık: Elazığ – Keban doğumludur. Ankara da üniversite de okurken,  grubun çalışmalarına katıldı. Antep ve Elazığ da grubun çalışmalarını sürdürdü, Hakki Karer’in Antep te öldürülmesinden sonra buraya gitti, bir infaz ekibi oluşturarak iç infazlar yaptı, örgütten ayrılanların bir kısmını öldürttü, bir kısmını ikna ederek geri örgüte kattı. Şahin Dönmez’de Elazığ’a bir infaz ekibi oluşturmuştu. 1979 Mayıs ayında Şahin Dönmez ile Elazığ da buluşmuş yeni bir infaz için toplantı hazırlıkları yaparken Elazığ polisi operasyon yaptı, hem Şahin hem de Cemil Bayık gözaltına alındı. Şahin soruşturmada çözülerek bildiği bütün bilgileri polise verdi, fakat Cemil Bayık örgütün açıklamasına göre “yanlışlıkla serbest bırakıldı” Soluğu Şam’da alan Cemil Bayık, orada hep Öcalan’ın hışmına uğradı. Bizzat Öcalan onun ajan olduğuna dair örgüt içinde kuşkular yaydı. Öcalan’ın hiç sevmeyen Bayık, süre içinde Robinson Crusoe’ nun Cuma’sı haline getirildi. Öcalan’ın bulunduğu alanlardaki, Bayık, sessiz sedasız, masum , ağırbaşlı ve efendi biri gibi görünürken, ondan uzaklaştığı zaman tam Bir Öcalan’a, yani zalim, sinsi merhametsiz, arkadaşını arkadan bıçaklayan, Öcalan’ın deyimiyle yaralı olan arkadaşlarını bile topluca kurşun yağmuruna tutan birine dönüşür. Onun bir çok yüzü vardır. Öcalan’ın emri ile hep cephe gerilerinde kaldı. İran istihbaratı, Suriey istihbaratı ile içli dışlı oldu. Parti içi yargılamalarda infazlarda en önemli rolü o oynadı. Kongrelerde Öcalan’ın muhafızlığını üstlendi. Öcalan’ın damga memuru, postallarının dibinde uyuyan adam. Siyasi yönü körelmiş, gerçeklere gözleri kapalı, güce tapan biri olarak Qandil de yaşıyor.

 129 – Ali Ömürcan: (Terzi cemal) Maraş Pazarcık’ın bir köyünde dinyaya geldi, Antep’ te terzi çırağı iken Kürdistan devrimcileri grubunun kuruluş çalışmalarına katıldı. 12 Eylül darbesinden sonra, Bekaa vadisine gitti. Burada askeri eğitim gördü. Gerilla grubunu oluşturarak güney Kürdistan’a geçti. Kuzey Kürdistan’ a 1984 öncesi geçiş yaparak keşif hareketleri yaptı, gerillaların barınacağı yerleri belirledi, köylülerle ilişkiler kurdu. 1984 Ağustos ayında başlayacak olan silahlı baskınları düzenleyecek üç komutandan biriydi (Mahsum Korkmaz, Abdullah Ekinci) Çatak baskını ona verildi, ama bazı imkansızlıklardan dolayı bu baskın gerçekleşemedi. Uzun yıllar gerilla da komutanlık yapan Terzi Cemal, 1990 larda Bekaa vadisinde Öcalan tarafından idamdan yargılandı, ardından af edilerek Maraş, Antep, Malatya ve Adıyaman koordinatörü olarak görevlendirildi. Buradaki gerilla gruplarının çoğu tek tek pusulara düşürülüp imha edildi. Kalan gerillaların içine VEJİN’ ciler sızdırılmıştır, bahanesiyle soruşturmalar başlatıldı, 17 Gerilla tutuklandı, Öcalan’ın talimatıyla kendilerine işkence yapılarak katledildi. Terzi Cemal, kalan beş korumasıyla Bekaa vadisine çağrıldı. Burada soruşturması yapılarak kendisine korkunç itiraflar yaptırıldı, Terzi Cemal’e  daha yedi yaşında iken “köyünde Vakas olarak bilinen bir ajana bağlı olarak çalıştığı” söyleterek öldürüldü.

 130 – Vahdettin Kıtay: Bingöl’e bağlı Dere Nazik köyünde doğdu.1959 doğumluydu. Tunceli Öğretmen okulunda öğrenci iken grubun çalışmalarına katıldı. Darbeden sonra yurt dışına çıktı, Almanya’ da örgütsel çalışmalara katıldı. Ardından Bekaa ya gitti. 1986 Yılında müdahale grubunun yöneticisi olarak Diyarbakır ve Bingöl mıntıkasına ulaştı burada bir köyde Türk askerinin pususuna düşerek yaşamını yitirdi.

 131– Mustafa Karakaya: Bingöl’e bağlı Dere Nazik te doğdu. Tunceli öğretmen okulunda öğrenci iken grubun çalışmalarına katıldı. Avrupa’ya çıktı. Burada örgütün Avrupa merkez’inde görevler üstlendi. 1982 lerden sonra Örgüt içinde olup bitenleri iyice gözlemledi. Süre içinde kendisini pasif görevlere çekerek, ayrıldı, tehditlere göz hapislerine maruz kaldı 1988 sonrası ilişkilerini kesti hala yaşıyor.

 132 – Selahattin Çelik: Batman doğumlu, 1975 Ankara da Hacettepe Üniversitesinde Jeoloji Mühendisliğinde okurken grubun çalışmalarına ilgi duydu. O zamandan beraberliğini sürdürdü, 1976 yılının sonunda veya 1977 yılının başında Pilot Necati Kaya’ın evinde yapılan bir toplantıya katıldı. Hayri Durmuş, Mazlum Doğan, Şahin Dönmez, Dilaver Yıldırım, Muzaffer Ayata ve Muzaffer Kızartıcı gibi arkadaşlarıyla birlikte hareket etti. Adana da mühendis olarak çalışırken grubun oluşması, güçlenmesi ve yayılması için Batman’a gitti. Burada grubun kuruluş çalışmalarına aktif olarak katıldı. Batman’da jeoloji mühendisi olarak görev yaparken, işçi sendikasında etkili oldu. Yörede örgütün gelişmesinde, taban bulmasında rol oynadı. 12 Eylül darbesinden dolayı Şam’a çıktı. Bekaa vadisindeki çalışmaları yürüttü. Güney Kürdistan da gerillaların üstlenmesi, barınması, ülke içinde ilk keşiflerini yapılması konusunda organizatör roller üstlendi. 1984 Yıllında silahlı mücadelinin başlatılması, organize edilmesi, planlanması konularında öncü rol oynayanlardan biri oldu. 1986 yılında Bekaa vadisinde yapılan PKK nin üçüncü kongresine katılmak için geldiğinde, Öcalan onu sanık sandelyesine oturttu. Zira ona göre PKK nin üst düzey sorumlularının tümü suçluydu.

Kongrede yaptığı konuşmada “PKK deki köylüler ve çobanlar bu eski PKK lilere göre bin kat daha iyi idiler”. Bu konuşmanın ardından köylüler ve çobanlar PKK kongresinin divanına seçildi, eski PKK liler Selahattin Çelik ile birlikte göz hapsine alındı. Bunlar ya özeleştiri verecek kendilerini yerle bir edeceklerdi, yada partinin adeletti uygulanıp cezalandırılacaklardı. Bu saldırıya hedef olan Abdullah Ekinci intihar etti, kendisini yerle bir etmeyen tek kişi Selahattin Çelik oldu. Öcalan Selahattin’in özeleştirisini beğenmediği için onu tasfiye etmeye karar verdi. Selahattin uzun süre bu durum karşısında tavırsız ve suskun kaldı. Avrupa’ da pasif görevlere yollandı. Almanya’da Alman polisi tarafından  tutuklandı. Tahliye olduktan sonra, tedrici olarak örgütten uzak durmaya çalıştı.  Öcalan Avrupa Asya ve Afrika turuna çıkınca “Ağrı dağını kaldırmak” adını taşıyan bir kitap yayınladı. Şu anda Avrupa’ da yaşıyor.

133 – Kamer Özkan: 1952 Yılında Dersim bölgesinde Gewreke Köyünde dünyaya geldi. Daha genç yaşlarında devrimci mücadelelere ilgi duydu. İbrahim Kaypakkaya 1970 lerden sonra Desim’e gidince, onunla birlikte örgütsel çalışmalara katıldı. İbrahim’in çatışmaya girip yakalandığı gece, Kamer Özkan’ın „son nöbetçi“ olduğu söylendi ve yazıldı. İbrahim Kaypakkaya öldürüldü, ama Kamer Özkan Desim Dağlarında silahlı olarak kalmaya devam etti. Teslim olmadı, yılmadı, bazen tek başına kalsada, kavgasını sürdürdü. 1974 yılının sonbaharında Kürdistan devrimcileri örgütsel çalışmayı başlatınca, Kamer Özkan büyük bir heyecan duydu. Hemen grubun çalışmalarına katıldı. Dersim’ de Kutudere’de yapılan bazı toplantılara mavzeri ile gelip katılması grubun üyelerine moral verdi. 1978 Yılına kadar Dersim bölgesinde canla başla çalışan Kamer Özkan, Antep te Haki Karer’ in öldürülmesinden sonraki muammayı fark etti, Mehmet Uzun Ali Yaylacık ve arkadaşlarının anlattıklarının doğru olduğuna inandı. Örgütten ayrılarak tavır aldı. Tekoşin adıyla bilinen gruba katıldı. Dersim dağlarında kalmaya devam etti. 12 Eylül askeri darbesi geldi ama o dağları terk etmedi silahını da bırakmadı. 1993 yılına kadar dağlarda mücadelesini sürdürdü. Türk devleti bir türlü onu öldüremedi, ama Öcalan’ın özel talimatıyla 30. 09.1993 tarihinde, kalleş bir plan sonucu Dersim’in Gömemiş köyünde katledildi. Kalleş diyorum, çünkü, Kamer, çift taraflı çalışan bir akrabasının yardımı ile pusuya düşürülerek yakalandı. Silahına davranmaya fırsat bulamadı. Esir alınıp, sorgusuz sualsiz canice katledildi.

134 – Müzaffer Kızartıcı: 1956 Siverek doğumludur. Ankara da Üniversite de otururken grubun çalışmalarına burada katıldı. Üniversiteyi terk ederek Siverek mıntıkasına gelerek kuruluş çalışmaları yaptı. Askeri darbeden önce tutuklandı. Diyarbakır zindanına konuldu. Müzaffer zindanda  öncü arkadaşlarıyla birlikte  35. Koğuşta kaldı. Direnişlerde yer aldı, mahkemelerde Kürt halkının haklı davasını savundu.16 yıl çeşitli hapishanelerde yattıktan sonra tahliye oldu. Bir ara Avrupa’ da örgüte yeni katılmak isteyenlere teorik eğitim veriyordu. Müzaffer her ne kadar hala örgüt içindeyse aslında siyasi olarak tasfiye edilmiş birisidir. Çünkü Öcalan sistemine göre  eski PKK lilerin tümü suçludur. Yani bunlar bir nevi Osmanlı padişahının kardeşleri gibidirler. Osmanlı padişahları iktidara geldiklerinde ilk işleri, bütün erkek kardeşlerini boğmaktı. Çünkü bu kardeşler her an padişaha muhalefet edebilirlerdi. Öcalan bütün eski PKK lilere hep böyle böyle baktı. Siyasi olarak hadım edilmiş bazı kişiler hariç.

Süphi Karakuş:  Urfa Nüfusuna kayıtlıdır. Grup aşamasında kuruluş çalışmalarına katıldı. Askeri darbe döneminde Suriye ye çıktı. Buradaki çalışmalara katıldı. PKK Avrupa örgütünün merkez üyesi olarak Avrupada faaliyetler yürüttü. Çetin Güngör ile birlikte hareket etti, bir konferansa katılmak bahanesi ile Şam ‘a çağrıldı. Öcalan’ın emri ile burada tutuklandı, tutuklu olarak Güney kürdist a yollandı. 1984 Yılında kurşuna dizilerek öldürüldü.

135 – Abdullah Öcalan: Urfa Halfeti Kazası Ömerli köyünde 1949 Yılında doğdu. Tapu kadastro memuru olarak Diyarbakır’da çalıştı. Sağ eğilimli bir gençti. Henüz bilinmeyen bazı nedenlerden ötürü tayinini İstanbul’a aldırdı. Burada Tapu kadastro da çalışırken üniversite imtihanlarına girdi ve İstanbul Hukuk Fakültesini kazandı. Kaydını yaptırdıktan sonra yatay geçiş yaparak Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesine geçti. Öcalan başkalarını ajan olarak suçladığında, “Hukuk fakültesinden siyasala geçiş yapmak, öyle kolay bir iş değildir, ancak üst düzeyde ayarlanabilir” derken, kendisi hakkında bu güne kadar bir açıklama yapmadı. 1966 yılında Ankara’ da Tapu Kadastro Meslek Lisesi’ne yatılı bölümüne kaydını yaptıran Öcalan Ankara’yı iyi bilir. Öcalan hakkındaki ilk bilgiyi Radikal gazetesi yazarlarından Avni Özgürel’ Neşe Düzel’le yaptığı röportajda verdi. Neşe Düzel: Siz, Abdullah Öcalan’ı MİT’e bağlı bir şirkette çalışırken görmüşsünüz okuduğuma göre. Doğrumu bu, gördünüz mü gerçekten?

Avni Özgürel: Benim gençliğim milliyetçi derneklerde geçti. 1965’te üniversite öğrencisiyken Türk Ocakları’ndan ayrılıp İkinci Kuvayı Milliye diye kendi derneğimizi kurduk. Biraz MHP’ye, biraz Adalet Partisi’ndeki sağ milliyetçi kanada yakın bir öğrenci hareketiydi bu. Ayrıldığımız Türk Ocakları ise daha entelektüeldi, sokak kavgasını onunla sürdüremezdik. O dönemde Türkiye’de, özellikle gençlik arasında sol hareket gelişiyordu. Devlet de sağda, ‘milliyetçi’ diye isimlendirdiği gençlerin örgütlenmesini yüreklendiriyordu. Komünizme karşı bazı materyeller geliyordu ve biz de bunları dağıtıyorduk.

Bu yayınların size devletten geldiğini biliyor muydunuz?

Tabii. Bu yayınları veren kuruluşlardan biri de Refik Korkut’un Fikir Ajansı’ydı. Bu tür neşriyatı dağıtmak için kurulmuştu. Ankara’da İzmir Caddesi’nde bir binanın bodrum katındaydı.

Siz oraya niye gidiyordunuz ?

Hem dağıtacağımız neşriyatı almaya gidiyorduk, hem de bildirilerimizin çoğaltma işini orada yapıyorduk. Bizim yaşlarda bir genç vardı. Ajansa gittiğimde onu orada görüyordum. 1966, 1967 yıllarında ajansta gördüğüm o genç, hayal meyal hafızamda kalmış. Yıllar içinde Abdullah Öcalan’ın resimlerini medyada gördüm ama insanlar yaşla birlikte değişiyor tabii. Ancak 1993’te Öcalan’la yüz yüze geldiğimizde bende birtakım çağrışımlar oldu.

Bu yerin MİT’e ait bir yer olduğunu nereden biliyorsunuz?

Biliyoruz. O dönem sadece bu ajanstan değil, başka kurumlardan da bu nevi yayınları alıyorduk. Milliyetçi gençliğe her biri farklı amaçla el atmış başka kuruluşlar da oldu o dönemde. Mesela Türkiye Çiftçi Teşekkülleri Federasyonu gibi birtakım kuruluşlar kuruluyor ve bunlar komünizme karşı özel yayınlar çıkarıyordu.

Daha sonra Öcalan’la, o PKK’nın başındayken karşılaştınız mı?

1993’e kadar hiç karşılaşmadım. 1993’te gazetecileri Bekaa’ya basın toplantısına davet etti. Panaroma’nın genel yayın yönetmeni olarak ben de gittim. Bizimki haftalık dergi olduğundan, basın toplantısından sonra Öcalan’la dergi için özel söyleşi de yaptım. O özel görüşme sırasında kendisine sordum. ‘Ankara’da İzmir Caddesi’nde Fikir Ajansı diye bir yer vardı. Yanlış hatırlıyor olabilirim ama birden bir şey çağrıştırdı. Bende seni orada gördüm gibi bir his uyandı’ dedim. Bana, ‘Yoo, doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım’ dedi. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=93410 Öcalan ve taraftarları bu güne kadar bu söylenenler karşısında suskundurlar.

Öcalan’ın ikinci kez görünüşü ise solcudur. Diyarbakır’da sağcı, Ankara İzmir sokağında kontr gerillacı, Ankara siyasal Bilgiler fakültesinde ise solcudur artık. Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesinden dolayı Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesindeki sol görüşlü öğrenciler bir boykot düzenler. Abdullah Öcalan burada solcu bir öğrenci olarak bildiri dağıtırken göz altına alınır. Çok ilginçtir 40 Yıl sonra Ergenekon örgütünün stratejisti olarak Türkiye’de yargılanan Doğu Perinçek, o zaman “Şafak grubu”nun lideridir ve Öcalan’ın dağıttığı bildiriyi Perinçek yazmıştır.

Altı ay cezaevinde yattıktan sonra şaibeli olarak serbest bırakılan Öcalan’ın göründüğü üçüncü yer, Ankara Yüksek Öğrenim Derneğinin yönetim kurulu üyeliğidir. Artık O bir solcu ve öğrenci önderidir. Bu derneğin yönetim kuruluna neden seçildi? Kimler seçilmesine ön ayak oldu? Hala aydınlanmış değildir! 

O tarihlerde sol hareketler nezdinde bu derneğin bir prestiji vardı. Öcalan bu derneğin yönetim kurulu üyeliğinin prestijini kullanarak Kürdistanlı bazı öğrencileri etrafında topladı. Solculuktan Kürtçülüğe doğru bir eğilim gösterdi.

Öcalan’ın dördüncü durağı Pilot Necati olarak bilinen kişi ile olan ilişkileridir. Tutaklı Abdurrahman olarak bilinen biri, Pilot Necati Kaya’yı Öcalan ile tanıştırır. Bir müddet sonra Kürdistan devrimcilerinin Ankara grubu üyelerinin çoğu Pilot’un ajan olduğunu fark eder, durumu Öcalan’a söyler, ama Öcalan bu durumu şiddetle red ederek Pilot’a sahip çıkar. Bununla yetinmez, Pilotu da yanına alarak Kürdistan gezisine çıkar, dönemin kadrolarını Pilot Necati ile tanıştırır. Ağrı’ da Pilot Necati’yi tanıyanlar çıkar ve onun ajan olduğunu söylerler, artık durumu gizleyemeyen Öcalan, Pilot’un ajan olduğunu, durumu bildiğini, fakat kendisini kullandığını söyler, ikisi alelacele Ankara’ya dönerler. Haki Karer ve beş arkadaşının Antep’ ten yolladıkları Pilot Necati ve Öcalan ilişkilerini eleştiren mektuptan sonra, Pilot Necati ortalıktan kayıp olur. İsmet G. İmset isimli Gazeteci 1993 yılında Bekaa vadisinde Abdullah Öcalan’a Pilot Necati’ yi soruyor. Öcalan’ın bu konudaki görüşlerini şöyle aktarıyor: “ Öcalan hala Pilot Necati’nin tam olarak kime çalıştığını bilmiyor. Ama PKK lideri ile yaptığımız üçüncü görüşmede , Öcalan Genel Kurmay başkanlığı Özel harakat dairesinden şüphe ettiğini saklamıyor. Ona göre Pilot ‘Kontrgrillanın bir uzantısı olabilir” (PKK, Ayrılıkçı şiddetin 20 yılı. İsmet G. İmset sayfa 36 Turkish Daily News yayınlar 2. Baskı Ankara)

Öcalan’ın göründüğü beşinci yer Dersim isyanı döneminde Türk ordusunun kullandığı, muhtemelen daha sonra ilişkisini sürdürdüğü Ali Yıldırım’ ın evidir. Ali Yıldırım’ın Kesire isminde zeki bir kızı vardır. Üniversitede Gazetecilik bölümünde okumaktadır. Kürdistan Devrimcileri grubundan Arabanlı İsmet Doğru ile nişanlıdır. Öcalan bu eve girip çıktıktan sonra bilinmez bazı şeyler olur, Arabanlı İsmet: ‘Öcalan ahlaksızın tekidir, nişanlımı elimden alıyor” deyip gruptan ayrılır. Bu duruma tepki duyan grubun bazı üyeleri Öcalan’a öfke duyar, ama Öcalan Kesire’yi bu öfkeli kişilerin huzuruna çağırır, Kesire sessiz kalınca, Öcalan Bir Müddet sonra onunla resmi olarak evlenir. Sonraki yıllarda Öcalan belki de yüzlerce kez Kesire’ nin MİT ajanı olduğunu, kendisinin bilerek bu evliliği yaptığını, zira MİT’i kullanarak örgütünü kurduğunu söyledi.

Öcalan’ın altıncı adımı Türk basınıdır. Bu günün Ergenekon Stratejisti Doğu Perinçek, 1977 -78 lerde Aydınlık adlı bir gazete çıkarıyordu. 1976 ve 1977 yılının başında Öcalanı’ı Ankara’daki bazı gruplar ve Kürdistan’da sınırlı bir kesim dışında kimse tanımazdı. Bu gazete Kürdistan devrimcileri grubunu “Apocu” olarak adlandırdı ve ‘Apocu’ grup aleyhine propaganda yapmaya başladı. Aydınlık gazetesini diğer gazeteler izledi. Buna diğer Kürt örgütleri katıldı. Bu kampanyanın sonucunda, dar bir çevrenin tanıdığı Apo, bütün Türkiye ve Kürdistan’a tanıtıldı. Grup onun adıyla anılmaya başlandı. Böylece Öcalan Kürdistan devrimcileri içinde Kürdistan’da tek bir çaba harcamadan grubun bir numaralı adamı haline getirildi.

Öcalan’ın yedinci adımı Fis toplantısıdır. Aslında Fis toplantısı Kürdistan devrimcileri grubuna bir müdahaledir. Öcalan Ankara’dan atanmıştır. Kürdistanda ipleri ele geçirmek için gönderilmiştir. Fis toplantısından sonra Kürdistan ve Türkiye’de ortam kızıştı. Öcalan Kendi örgütünden hiç bir kişiye danışmadan kendi deyimi ile örgütün sempatizanı birisinin yardımıyla Suriye ye geçti. Daha sonra yaptığı değerlendirmelerde Türk Ordusunda Namık Kemal Ersun olarak bilinen bir General’in aslında kendisine karşı bir darbe hazırlığı içinde iken, bunu fark ettiğini ve yurt dışına çıkmaya karar verdiğini izah etti: “Ankara’ya döner kısa bir süre sonra gelişen Namık Kemal Ersun Darbesinin asıl olarak kendilerini hedeflediğini sezer ve yeni planlar geliştirir. 3 Haziran 1977 tarihinde gerçekleşen bu darbeden sonra Öcalan’ın kaldığı eve baskın yapılır ve bazı arkadaşları tutuklanır“ http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=eBoard&;file=viewthread&fid=22&tid=2487&orderdate=DESC

Abdullah Öcalan’ın durup dururken ikide bir bu Namık Kemal Ersun darbesi aslında bize karşıydı, ben fark ettiğim için yurt dışına çıkma kararını verdim demesi boşuna söylenmiş bir laf değildir ve üzerinde durulması gerekmektedir. Pilot Necati’nin Namık Kemal Ersun darbe girişimi döneminde deşifre edilidiğinin bizzat Öcalan tarafından itiraf edilmesi, aslında çok önemlidir. 1993 tarihinde yine Bekaa vadisinde bu konuyu bakınız İsmet G.İmset’e nasıl itiraf etti: „Nerede olduğunu bilmiyorum. Bağ koptu. Pilotun kimliği Namık Kemal Ersun darbesinde ortaya çıktı. 1978 yılında basın işi yapacağım, Diyarbakır’a gideceğim diyerek ondan ayrıldım. Hatta pilot bu iş için 200 bin lira bile verdi“ ismet G İmset PKK Ayrılıkçı şiddetin 20 Yılı. Sayfa 42 2. Baskı Ankara)

 Namık Kemal Ersun olayının ne olduğunu izah etmek gerekmektedir:

„ABD, GLADİO vasıtasıyla Türkiye’de bir askerî darbe tezgâhlamış… Ve yönetime el koyma görevini Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun’a vermişti… Ancak ABD’nin bu darbe tezgâhını öğrenmiş olan biri vardı: 1. Ordu Komutanı Orgeneral Adnan Ersöz… Nitekim Genelkurmay Başkanlığı’na bir mesaj gönderdi… Mesajda şöyle demekteydi:

“Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun, yetki ve sorumluluk alanımdaki birliklerimde darbeye hazırlık konuşmaları yapmaktadır. Bu durumun böyle sürmesi mümkün değildir. Gereğini Genelkurmay Başkanlığı mı yapacaktır; gereğini yapma emri bana mı verilecektir?”

Mesaj, Genelkurmay Karargâhı’na ulaşınca ortalık karıştı. Çünkü Orgeneral Adnan Ersöz, komutanı olan Orgeneral Namık Kemal Ersun’un darbe hazırlığı yaptığını ifade etmekte ve ardından da “Gereğini yapın, yoksa ben yaparım” demekteydi… İşin, şaka kaldırır tarafı yoktu. Hemen, “olağanüstü” bir Yüksek Askeri Şura toplantısı yapıldı. Toplantıya, doğal olarak Orgeneral Namık Kemal Ersun da katıldı. Kendisine darbe konusu soruldu, ama verdiği cevap tatmin edici bulunmadı… Ve Orgeneral Namık Kemal Ersun’un önüne “sağlık nedenleriyle” kılıfı ile “istifa dilekçesi” sürüldü, “İmzala!” dendi… Orgeneral Ersun, baktı ki durum ciddi, imzayı attı… Ve Kara Kuvvetleri Komutanı olarak üniforma ile girdiği toplantıdan, mütekait Ersun Paşa olarak sivil kıyafetle çıktı. Tarih, 1 Haziran 1977…”

http://www.haberajanda.com.tr/haber_yazdir.php?id=195

Öcalan’ın Namık Kemal Ersun’ un darbe girişimi ile kendisinin yurt dışına çıkması arasında bir ilşki kurması benim aklıma tek bir bağlantıyı getirir. Acaba Genaral’i tasfiye edildiği için mi kendisi paniğe kapılıp yurt dışına çıktı?

19 Yıl kadar Suriye de kalan Öcalan.

Önce örgütünün kurucularının bir kısmını komplolarla öldürttü, bir kısmını hain ilan ettirerek kaçırttı, yanında kalanları kendi kulları haline getirerek kendisine boyun eğdirdi. Kendisine bağlı yeni bir örgüt oluşturdu. Bu örgüt yapı olarak tarikat, mafya, Suriye’nin muhabarat örgütüne benziyordu. 19 Yıl boyunca kendi deyimi ile örgüt içinde 14 Bin iç bin infaz yaptırdı. PKK tarafından sömürgeci olarak nitelendirilen Suriye, İrak ve İran istihbaratlarının emirlerine uygun hareket etti. Türk istihbaratının denetimine girmeyi eski alışkanlığı gereği red edemedi. Sömürgeci istihbarat örgütlerinin istekleri doğrultusunda Güneyli Kürt örgütleriyle kendi örgütünü çatıştırarak binlerce Gerilla ve peşmergenin öldürülmesine neden oldu. Yine kendisini kontrol eden güçlerin isteği sonucu, PKK örgütünün dünya tarafından terörist örgüt statüsüne konulması için elinden gelen her türlü çabayı harcadı ve bu konuda başarılı oldu. Diğer kürt örgütlerine karşı şiddet kullanarak onları tasfiye etti. Kürt köylülerini köy korucusu olarak devlet saflarına geçmesi için gerekli olanları yaptırdı. Müdahale gruplarıyla gerillayı birbirine vurdurttu. Türk devleti ile olan ilişkileri sonucu,1996 yılında Türkiye ‘ye dönmeyi kabul etti. Sınıra giden bir General tehdidi savurdu. 1998 yılında Suriye den ayrıldı. Kendi ülkesine gitmeyi aklının köşesinden dahi geçirmedi. Suriye ye geçtiği zaman kendi örgütünden hiç kimseye söylemediği gibi, çıktığı zaman da kimseye söylemedi. Dünyada kendisine yer bulamadığını söyleyen Öcalan Türk istihbaratının kendisine hazırladığa özel uçağa Kenya havaalanında bindi. Türkiye de indi. Türk Milli istihbaratıyla birlikte “Amarika ile İsrail’in kendisini teslim ettiğini” söyleyerek bizi buna inandırmaya çalıştı. İmralı Adasını Öcalan için hazırlayan Ergenekon örgütü, yeniden yuvasına döndüğü için Öcalan’ı eskisi gibi tekrar kullanmaya başladı. 12 Yıldır Türk devleti açık olarak Öcalan’ı kullanıyor.  Solcu geçinenler bu kullanmaya kılıf geçirdi,  Kürtler henüz  derin uykularından uyanamadılar.

Resimdekiler soldan sağa 1 Abdullah Öcalan 2 Ali Haydar kaytan 3 A. Riza Altun

Alttakiler 1 Duran Kalkan 2 Cemil Bayık 3 Fuat Çavgun 

Not:  İstatistik Bilgiler: PKK yi Kuranlardan 44 Kişi İç infaz sonucu katl edildi. 34 Kişi Türk devleti ve israil devleti ile girdikleri çatışmalarda katledildi. 36 Kişi siyasi olarak tasfiye edildi. Bir nevi hain olarak ilan edildiler.  9 Kişi, Ölüm orucu direniş , kaza kurşunu ve normal ölümle yaşamını yitirdi. 14 Kişi henüz örgütün içinde ama hiç bir etkileri ve yetkileri bulunmamaktadır. 6 Kişi İtirafçı oldu. 5 Kişi ise hala yönetici durumundadır

 

Selim Çürükkaya

1954 te Bingöl' de doğdu. Öğretmen okulundan mezun oldu. Siyasi nedenlerle on bir yıl hapis yattı. Gazeteci ve yazar. Yayınlanmış 10 Kitabı var. Siyasi mülteci olarak Almanya'da yaşıyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu